21/01/2011 | Yazar: Nesrin Yetkin

İnsanlık tarihi boyunca, siyasal, dinsel ve tıbbi otoriteler toplumları terc

İnsanlık tarihi boyunca, siyasal, dinsel ve tıbbi otoriteler toplumları tercih edilen tek bir tipe uygun olarak biçimlendirmek istemiştir. Uzun yıllar beyaz tenlilerin hakları, farklı teni olanların haklarına, erkeklerin hakları kadınların haklarına üstün tutulmuştur. Cinsellik, sadece üremeye yönelik olduğunda kabul görmüş, cinsel haz uygunsuz, günah, tehlikeli bulunmuştur. Üremeye yönelik cinselliğin kabul görebilmesi için de, sadece evlilik kurumu içinde ve bir erkekle bir kadın arasında gerçekleşmesi gerekmiştir. Üreme yeteneği olmayan erkekler ama özellikle de kadınlar, neredeyse tam bir insan kabul edilmemiştir. Yeniden üreme olanağı olmadığı için kadınların gebelik ve menopoz dönemlerinde cinsel ilişki gereksiz ve uygunsuz bulunmuştur. Üremeye katkısı olmadığı için, kadınların cinsel uyarılması ve orgazmı gereksiz ve tehlikeli görülmüştür. Bireysel bir cinsel haz kaynağı olan mastürbasyon, üremeyle ilişkisiz olduğu için her zaman istenmeyen, zararlı bir eylem olarak kabul edilmiştir. Eşcinsel cinsel ilişki de üreme ile sonuçlanamayacağından uygunsuz, hatta sapkın kabul edilmiştir.
 
Son 50 yılda gerek cinsellik fizyolojisi gerekse insan hakları konusunda çok yol alındı. Ancak bütün bunların etkisini yaygın yanlış inanışlar olarak bugün de görmekteyiz. Mastürbasyonun toplumun tüm üyelerini, kadın cinselliğinin ise toplumun yaklaşık yarısını ilgilendirdiğini düşündüğümüzde, uygulamayı tamamen engellemese de uygunsuzluğu konusundaki inanışların hala sürebilmesi ilginçtir.
 
Heteroseksüellik, sadece en yaygın cinsel yönelim değil, aynı zamanda tek ‘normal’ yaşam biçimi olarak da dayatılmaktadır. Cinsel yönelimi veya kişisel beğenileri ne olursa olsun, tüm bireyler heteroseksüel varsayılır, kendi cinsinin tüm toplumsal rollerini aynı oranda benimsemesi, zamanı geldiğinde evlenip tek tip bir aile kurması ve üremesi beklenir. Birey bu beklentileri karşıladığı oranda toplumsal kabul görecektir. Heteroseksüel olmayanlar için bu model elbette geçersizdir, ama heteroseksüel bireyler için de ciddi bir dayatma yaratır, hiç sorgulanmadan kabul edildiğinde sorunlara ve doyumsuzluğa yol açabilir.
 
Kadın ve aileden sorumlu devlet bakanı Selma Aliye Kavaf´ın “eşcinsellik hastalıktır” sözü çok tartışıldı. 40 yıldır bütün dünyada tıp ve psikiyatri otoritelerince aynen heteroseksüellik gibi bir cinsel yönelim olarak kabul edilen eşcinselliğin ‘hastalık’ olup olmadığının tartışılması bile ilginçti. Türk Tabipler Birliği (TTB), Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD), Cinsel Eğitim, Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD), Türk Psikologlar Derneği (TPD) gibi birçok mesleki kuruluş elbette ki bilimsel görüşlerini açıkladılar ve Kavaf´ın sözüne karşı çıktılar. Bu sözün geri planında, 09 Haziran´ında Viyana´da yapılan 29. Dönem Avrupa Konseyi Aileden sorumlu bakanlar konferansında, ‘farklı aile formlarında yetişen çocukların haklarına ilişkin düzenlemeler´in ele alınması vardı. Kavaf bu toplantıda, ‘farklı aile formlarında hassasiyetlerimiz olduğunu’ , ‘ülke olarak eşcinsel evliliği ve ebeveynlik kurumunu kabul etmediğimizi’ belirtti ve Türkiye adına bu düzenlemelere şerh koydu. “…çocuklar, çocuğun yaşamı boyunca değişebilen farklı aile formları içinde büyümektedir” cümlesine “bu aile formları ülkeden ülkeye değişebilmektedir” ifadesi eklendi.
 
Bu yalnızca eşcinsel haklarına karşı bir durum olmayıp, aynı zamanda tek ‘normal’ aile, tek ‘normal’ yaşam biçimi dayatmasının tipik bir örneğini de oluşturmaktadır. Böyle bir aile tanımı, sadece eşcinsel ebeveynli aileleri değil, tek ebeveynli çocukları, çocuksuz çiftleri, tek başına yaşayan bireyleri de dışlamaktadır. Oysa her zaman her yerde, toplumsal kabul gören yaşam biçimlerinin alternatifi olan yaşam biçimleri de vardır, olmalıdır. Bireyin kendisini mutlu edecek yaşam biçimini seçip oluşturmasında, kendi değer yargıları, mesleki ve sosyal kimliği, aile algısı, cinsel kimliği, yönelimi ve daha birçok özelliği birlikte rol oynamalıdır. Tek model dayatması, sadece cinsel azınlık kimlikli bireylerin kendilerini toplumun bir bireyi olarak kabul edebilmelerini değil, heteroseksüel bireylerin kendilerine uygun, doyumlu bir yaşam biçimi oluşturmalarını da engeller, zorlaştırır.
 
İnsanlar hiç bir konuda tek tip değildir, özellikleri, beklentileri, beğenileri çok farklı olabilir. Cinsel kimliğini, yönelimini tanımlama, cinsiyet rollerini benimseme, seçilen cinsel yaşam biçimi, cinsel haz ve mutluluk için gereksinimler, toplumda cinselliğini ifade etme biçimi bireyden bireye büyük farklılıklar gösterebilir. Bireylerin içinde yaşamak istediği ‘aile’ modeli de kendi değer yargıları ve isteklerine göre belirlenebilmelidir. Herkesin kendini mutlu hissedeceği koşullar çok farklıdır. Cinsellik ve ilişkiler konusunda herkes için geçerli tek bir doğru olamaz. Ruh sağlığı çalışanları, kendilerini de etkileyen tüm toplumsal ön kabullerin farkında olmalı ve mesleki uygulamalarında genel geçer doğruları dayatmamaya, söz konusu kişinin mutluluğunu hedefleyen modelleri desteklemeye özen göstermelidir.
 
Psikiyatrist Dr. Nesrin Yetkin,
CETAD Başkanı


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam