02/06/2010 | Yazar: Kaos GL

“Selda gibi yorumcuların içlerinden dışarı çıkarmaya çalıştıkları şey nedir?” Soruyu İspanyol eleştirmen-yazar Vicente Fabuel sormuş bir yazısında.

“Selda gibi yorumcuların içlerinden dışarı çıkarmaya çalıştıkları şey nedir?” Soruyu İspanyol eleştirmen-yazar Vicente Fabuel sormuş bir yazısında. Selda’nın (Bağcan) kendi adını taşıyan bir albümü, hem CD hem de LP olarak yurtdışında yayınlandıktan sonra, amatörü profesyoneli, dinleyicisi eleştirmeni mest oldu. Duyulan “ses”in ya da çoğu eleştirmenin dediği gibi, “çığlık”ın kalplere “bir ok gibi” saplanmasından hemen sonra, dünya resmen ayağa kalktı. “Kim bu Selda? Şimdiye kadar neredeydi? Nasıl olur da bugüne kadar duymamışız bu sesi?”

Haksız saylmazlardı. Selda’nın yıllar yılı yapabildiği bir şeydi bu, en azından bizim buralarda. O şarkısına başlardı ve en taş kalplimiz bile, duygusuzluğunda, “Bana dokunmaz bu şarkılar!” inadında direnemez ve ama sessiz sedasız, ama hıçkırıklar içinde salardı kendisini.
Ülkemize özel bir ilgi duyan İngilizlerin bağımsız plak firmalarından Finders Keepers (ki Selda dışında başka isimler ve albümler de yayınladı bizim buralardan), 2006 yılının son çeyreğinde yayınladı bu albümü. Önce İngiltere’de ses getirdi, ardından da yayınlandığı diğer ülkelerde. Finders Keepers’in kendisi bile şaşkındı. Daha çok koleksiyoncuları hedef alarak bir şeyler yayınlamışlardı o güne kadar. Ya da yola çıkış nedenleri olan “Dünyanın Bütün Seslerini Birleştirmek” için. Ama yayınlanan albüm ya da derleme çalışmalarının gördüğü ilgi, zaten yola düşerken umdukları ya da bekledikleri kadardı: “Bir avuç insana ulaşırız, onları mutlu ederiz, ardından da kendimizi...” Ama Selda’nın albümüyle birlikte işin rengi değişti, kayda değer her eleştiri ya da gelişmeden sonra Selda’nın sesi farklı ülkelere ulaşmaya başladı. Tam olarak söylemek gerekirse, dünyanın dört bir yanına dağıldı bu ses ve albüm. Bir yandan Finders Keepers büyüdü, güçlendi, bir yandan da Selda.

Kızıldere’den Akanlar

Yakın bir zamanda Selda’nın firması Majör, bu yurtdışı macerasını derli toplu bir biçimde temize çekti. Dünya Gözüyle Selda Bağcan adlı, hem içeriği hem de düzen ve grafiği mükemmel dosya, Selda’nın 2006’nın sonlarından bugüne kadar gördüğü ilgiyi de, yarattığı şaşkınlığı da net bir biçimde gösterebiliyor. Gerçekten hop oturup hop kalkmış bütün dünya, en azından fikirlerine, düşündüklerine her zaman büyük kıymet verilmiş eleştirmen ve yazarlar böyle yapmış.
Bu haberlerin, eleştirilerin bir kısmı, bizim buralarda da duyulmamış değildi. Mesela, Selda ile Joan Baez arasında paralellikler kuran The Observer’in yazı ya da haberi, bizim basının da ilgisini çekmiş ve duyurulmuştu. Ama Dünya Gözüyle... dosyası, dünyanın dört bir yanında yaşayan insanların, Selda ismi etrafında nasıl “tek ses, tek nefes” haline gelebildiklerini gösteriyor.
Bu sayfayı, The Observer’den Caspar Lewellyn Smith açmıştı: “Selda! Anadolu’nun Joan Baez’i ile tanışmadınız mı? O halde çok şey kaybediyorsunuz... Distorsiyonlu saz, hafif gitarlar, sarsıcı elektronik efektler ve perküsyon üzerine Selda’nın feryatları. Evet, aslında bu bir nevi sadece 70’li yıllarda yapılan bir müzik. Ayrıca ‘dünya müziği’ dediğimiz şeyin, sadece iki çoban tarafından, bir yar kenarında akustik olarak kaydedilmiş şeyler anlamına gelmediğini de bize hatırlatıyor.” Belli ki Smith, “world music” adı altında pazarlanmaya, yutturulmaya çalışılan ilkelliklere karşı duyduğu nefreti de kusmuştu bu yazıda ama Selda’yı koyduğu yer, gerçekten de krallara yakışır bir yerdi.
İspanyol Vicente Fabuel de, uzun yazısının sonunda şunu sormuştu: “Ve bütün bunların sonunda esas soruya geliyorum; neden? Onu buna zorlayan, buna sevk eden nedir? Selda gibi yorumcuların, içlerinden dışarı çıkarmaya çalıştıkları şey nedir?” Hayatının önemli bir bölümünü faşizm altında ağlayarak, inleyerek geçirmiş bir İspanyolun, aslında Selda’yı anlaması beklenirdi diye düşünülebilir ama belli ki yazarın altını çizmeye çalıştığı şey şu: “Güzel, farklı, dokunaklı bir sese sahip olabilirsiniz? Ama nasıl olur da bu ses her ama her seferinde ve ne/nasıl olursa olsun her şarkıda bu kadar rahat uzanıp da kalbimize dokunabiliyor?” Bu hakikaten bir muamma. 

İnce İnce Yağan Kar
Super Furry Animals’tan Gruff Rhys, “İster politik sözler, ister beat’ler, isterse saz olsun. Selda! Sinirlendikçe güzelleşiyorsun”, The Dusty Groove “Hiçbir kategoriye girmeyen bir ses! Şarkı sözleri İngilizce değil ancak anlamlarını bilmeseniz bile sizi etkiliyor. Çünkü Selda’nın sesinin garip ve bu dünyaya ait olmayan bir tınısı var” demiş Selda için. Herkesin ortak noktası şu: Selda ve farklı sesi karşısında duyulan şaşkınlık! Ve hepsinde bir başka ortak nokta. Bu şaşkınlığı hep ama hep sıra dışı cümlelerle ifade etme çabası. Belli ki, “Biz duyduk, gördük ama ya başkaları kaçırırsa?” kaygısı buna sebep. “Aman ha” demek istemişler gibi, “Bu her zamanki bir eleştiri yazısı değil, sözünü ettiğimiz ses, size dünyaları verebilir”.
Haksız değiller. Ne haksızı, tamamen haklılar. 
Bulursanız Kaçırmayın:
Selda, Selda (Finders Keepers, CD/LP)
Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi, Selda (World Psychedelia, CD)
Nem Kaldı, Selda/Palace Of My Soul, Lispector (B-Music, 45’lik)


Etiketler: kültür sanat
nefret