14/02/2024 | Yazar: Jiyan Andiç

Bu tartışma; yeni medya ortamlarında insanların yalnızca kullanıcı adlarından ibaret sayılması, kişilerin hedef hâline gelmesine yol açabilecek duyguların hızlıca harekete geçmesi ve örgütlenmesi, sahte haber ve dezenformasyonun dolaşım hızının artması, bu içeriklerin tespiti ve yayılımının engellenmesi için belli bir mekanizmanın olmaması veya böyle bir mekanizma var olsa dahi hangi amaçlarla kullanılacağı gibi sorular ve sorunları ortaya çıkardı.

HIV/AIDS aktivizmi, yeni medya ve değişen dinamikler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yeni iletişim biçimleri ve dijitalleşme, toplumsal hareketlere eyleme giden yolda iletişim olanakları sunmaktadır. Medya sahip olduğu araçlar ve özellikler bakımından geleneksel ve yeni medya şeklinde sınıflandırılmaktadır. Geleneksel medya araçları radyo, televizyon, gazete, dergi gibi kitle iletişim araçlarından oluşmaktadır. Bu ortamlar tek yönlü iletişim yapısına sahiptir. Tüketici kitle, çoğunlukla içeriklere ilişkin okur mektupları üzerinden kısıtlı bir şekilde geri bildirimde bulunur. RTÜK şikayetleri ve reyting sistemi üzerinden izlerkitlenin tutumları takip edilebilse de üretici pozisyonundaki medya profesyonelleri ile alıcılar arasındaki keskin ayrım, doğrudan ve hızlıca iletişime geçmenin önünde engel oluşturur.

Geleneksel medya tek yönlü ve üretici ile tüketici arasındaki sınırları keskin olan iletişim yapısına sahipken yeni medya kullanıcıların içerikler üzerinde değişim yapabildiği ve metinler arasında dolaşabildiği bir ortam sunarak izleyicilerin kullanıcıya dönüşmesini sağlamaktadır. Merril Moris ve Christin Ogan’a göre (1996:42), yeni medyada “mesaj, tekilden-gruba, gruptan-kitleye ve ters yönde kitleden gruba ya da gruptan-tekile iletilebileceği gibi, kitleden bireye ya da gruptan-kitleye olmak üzere çok değişik şekillere bürünebilmektedir” (aktaran Dağtaş ve Derelioğlu, 1999: 89). Yeni medya kullanıcılara üretim ve dolaşım süreçlerine katılım ve kendilerini ifade etme imkânı sağlayarak temsil konusunda çeşitliliğin artmasına zemin hazırlamaktadır. Medyada üretilen temsiller zamanla toplumda yerleşikleşerek konumunu meşrulaştırır. Dolayısıyla medyada içerilen ve dışlanan anlamlar önemlidir. Yeni medya, belli kalıplar içinde temsil edilen, temsil edilmeyen veya ayrımcı retorikle kendine yer bulabilen kesimlerin, bu temsiller karşısında kendilerini ifade etmesine fırsat tanıdığı için önemli bir alternatiftir.

Geleneksel medyanın büyük bir bölümünü denetleyen medya sahipleri egemen ideolojiye hizmet ettiklerinden, merkezde olmayan grupların sesini yeterince duyurmamakta veya bu gruplara ayrımcı bir biçimde yer vermektedir. Ayrımcılık veya ötekileştirilmeye maruz bırakılan kişilerin söz üretebilmesi ve geniş kitlelere sözünü iletebilmesi nedeniyle yeni medya toplumsal hareketler için önemli bir alan hâline gelmiştir. Burada yeni olan ayrımcılığın ortadan kalkması değil, yeni medyaya erişimi olan kişilerin, kullanıcı türevli içerik üretimi ve yayılım özellikleri sayesinde ayrımcılık karşısında çıkardığı sesin geniş kitlelere ulaşma olasılığıdır. Ayrımcılık ve ötekileştirilmeye maruz bırakılan grupların kendilerini ifade etmesinin, uzun vadede bu gruplara ilişkin tavır ve tutumlarda değişim yaratma potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. Yeni medyanın etkileşimsellik karakteristiği, dijital ortamda bir araya gelişlere imkân sağlayarak, iletişim yöntemlerinin çeşitlenmesine yol açmaktadır.

Türkiye’de ise HIV/AIDS aktivizmi yeni toplumsal hareketler ile yeni medya arasındaki ilişkinin özgün bir izinin sürülebileceği alanlardandır. Türkiye’de geleneksel medyada Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan kamu spotları, prezervatif reklamları ve cinsel sağlık konulu haberler dışında HIV/AIDS meselesi ancak 1 Aralık gibi özel günlerde ve son derece kısıtlı bir şekilde gündemde yer almaktadır. HIV pozitif kişiler geleneksel medyada sıklıkla “tehlikeli” oldukları ima edilerek ve ön yargıları körükleyen görsellerle “korku” yaratılarak yer bulmaktadır. HIV ve AIDS ile ilgili haber içeriklerinde büyük oranda; kan ve pornografik görüntüler, kas kütlesi belirgin şekilde kayba uğramış, soluk benizli, yüzü görünmeyen veya bulanıklaştırılarak sansürlenen insanlar ve ölümü çağrıştıran görseller kullanıldığından HIV/AIDS’e ilişkin korku iklimi beslenmektedir.

HIV’in aktarım yolları ve tedavi yöntemleri gibi konularda medyanın üstlendiği rol devlet yetkililerinden farksızdır. HIV’le yaşayan kişilere dair haberler, geleneksel medyada ayrımcı retorikle ya da sansasyonel çağrışımlar ön planda tutularak sunulur. Diğer yandan, ayrımcılık veya ötekileştirilmeye maruz bırakılan kişilerin yeni medyanın kullanıcı türevli içerik üretimi sayesinde söz üretebilmesi ve yayılım özelliğiyle geniş kitlelere sözünü iletebilmesi olanaklıdır. Geleneksel medyada yer bulamayan içeriklerin farklı kullanıcılara ulaşması yoluyla HIV pozitif kişiler sahip oldukları hakları dile getirerek, HIV ile yaşamak konusunda deneyimlerini paylaşabilmektedir. HIV’in aktarım yolları ve tedavi yöntemleri gibi konularda, geleneksel medyada ayrımcı retorikle ya da sansasyonel çağrışımlar ön planda tutularak sunulan haberlerin ve bilhassa eşik bekçileri tarafından sınırları çizilmiş çerçevesinin ötesinde yer bulmasını sağlamaktadır. HIV ile yaşayan kişiler sanal uzamda alternatif şekilde temsil bulmaktadır. Geleneksel medyada temsil edilme konusunda dezavantajlı konumda olan gruplar, yeni medya vasıtasıyla başka türlü görünür olma imkanına erişmektedir. HIV/AIDS alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının yeni medyayı aktif bir şekilde kullanmasına paralel olarak sözünü iletebildiği kitlenin de genişlediğini söylemek mümkündür.

Öte yandan, yeni medyanın toplumsal hareketler ile ilişkisi üzerine düşünürken belirli bir özelliğin, kullanıma bağlı olarak, aynı zamanda birtakım imkân ve imkânsızlıkları bir arada bulundurabileceğini akılda tutmak faydalıdır. Söz gelimi etkileşimsellik ve kullanıcı türevli içerik üretimi özelliği bir yandan karşıt görüşte kişilerin fikir alışverişinde bulunmasını sağlarken diğer yandan bilgi kirliliği, sahte haber*, dezenformasyon** ve nefret söyleminin yayılmasına yol açabilmektedir. Benzeri bir durum kişileri yönlendirebilmesi, provokasyona açık ve zayıf kontrol mekanizmasına sahip olması için de düşünülebilir. Kullanıcılara bir aradalık hissi sağlayan ve eylem çeşitliliğini artıran sanallık ve multimedya biçemselliği karakteristikleri, toplumsal hareket aktörlerinde kısa süreli tatmin hissi yaratarak, pasifize olmalarına yol açma ihtimaline sahiptir. Yayılım karakteristiği ise bilginin geniş kitlelere hızlı bir şekilde ulaşmasını sağlarken, diğer yandan dolaşıma giren yanlış veya eksik bilginin “doğru bilgi” olarak kabul görmesine yol açma ihtimali vardır. Bu ihtimalleri bir arada düşünmek önemli olsa da her durumda iki olasılığın birden işlemeyeceğini, bazı durumlarda yeni medyanın olumlu veya olumsuz tek bir yanının ön plana çıkabileceğini unutmamak gerekir.

Örneğin Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği ve Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin, 1 Aralık 2019 tarihinde Dünya AIDS Günü kapsamında, “HIV statümü paylaşmak zorunda değilim” sloganın yazılı olduğu bir görsel ile başlayan tweet zinciri paylaşmasının ardından yaşananlar bu bağlamda ele alınabilir. İki derneğin yayınladığı HIV statüsünün özel bir bilgi olduğu, başka kişiler tarafından sorgulanamayacağı ve cinsel yollarla aktarılan enfeksiyonlardan korunmanın tarafların bireysel sorumluluğu olduğunun vurgulandığı gönderi kısa sürede tepki toplamış, yaklaşık 1.200 kez alıntılanan gönderiye 360’a yakın yanıt verilmişti. İki dernek, gelen tepkilerin ardından, içinde HIV’e dair temel bilgilerin de yer aldığı bir açıklama yayınladı.

Bu süreci yeni medyanın politika tartışmalarına etkileri üzerinden okumak mümkün. İlk olarak, yeni medya ortamında gelişen böyle bir tartışmanın pek çok kişinin HIV/AIDS’e ilişkin güncel bilgilerle karşılaşmasına olanak sağladığı söylenebilir. Öte yandan, Twitter (X) üzerinden ilerleyen tartışmalarda kondom kullanma sorumluluğu büyük çoğunlukla HIV’le yaşayan kişiye yüklendi ve HIV’le yaşayan kişilerin statüsünü partnerleri ile paylaşması gerektiği savunuldu. Bu tartışma; yeni medya ortamlarında insanların yalnızca kullanıcı adlarından ibaret sayılması, kişilerin hedef hâline gelmesine yol açabilecek duyguların hızlıca harekete geçmesi ve örgütlenmesi, sahte haber ve dezenformasyonun dolaşım hızının artması, bu içeriklerin tespiti ve yayılımının engellenmesi için belli bir mekanizmanın olmaması veya böyle bir mekanizma var olsa dahi hangi amaçlarla kullanılacağı gibi sorular ve sorunları ortaya çıkardı.

Tartışmalar sürerken sansasyonel pek çok içerik dolaşıma sokuldu ve HIV’le yaşayan kişilerin ifşasından tecrit edilmesine kadar pek çok talep gündeme getirildi. Bu türden haberler ve bilgilerin dolaşıma girmesi mevcut yapısal eşitsizliklerin daha da derinleşmesine yol açmaktadır. Sonuç olarak, HIV ile yaşayan kişilere yönelik uygulanan, damgalama, ayrımcılık, marjinalleştirilme veya istihdam ve diğer hizmetlerden mahrum bırakılma korkusu, insanların test yapmamasına veya tedavi hizmetlerini almamalarına neden olmaktadır.

Ayrıca çoğunlukla kondom kullanımı/korunma veya teste teşvik üzerinden yürütülen sivil toplum politikaları, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının merkezine HIV’le yaşayan kişilerden ziyade HIV’le enfekte olma potansiyeli bulunduğu düşünülen grupları alması, ağırlıklı olarak bu gruplara yönelik çalışmalar yürütmesi ve yalnızca geleneksel medyada değil aynı zamanda yeni medyada da HIV/AIDS politikalarına geniş çapta yer verilmemesi gibi nedenlerle HIV’le yaşayan kişilerin hakları geri planda kalmaktadır. Ek olarak bu tartışmalar, HIV/AIDS’in yalnızca 1 Aralık Dünya AIDS Günü etrafında değil daha sık gündeme getirilmesi, HIV politikalarının geniş çapta duyurulması ve eşitsizliğin daha fazla vurgulanması gerektiğini ortaya çıkarmıştır.

hiv-aids-aktivizmi-yeni-medya-ve-degisen-dinamikler-1 

Söz gelimi “B=B (Belirlenemeyen=Bulaştırmayan) Kampanyası”nın yeterince yaygınlaşmamasında alanda faaliyet yürüten örgütlerin rolü büyüktür. Kampanyanın nihai sonucu 2019 yılında yayınlanmış olmasına rağmen, geçtiğimiz yıl haziran ayına dek, HIV/AIDS ile ilgili söz üreten sayılı sivil toplum kuruluşlarından biri olan Pozitif Yaşam Derneği’nin web sitesinde dahi HIV’le yaşayan kişinin cinsel partneri ile statüsünü paylaşması gerektiğine yönelik ifadeler yer alıyordu. “Ev, İş ve Sosyal İlişkiler Ev İlişkileri” bölümünde, cinsel ilişkiler harici ev içi pratiklerin, “genel hijyen kurallarına uyulduğu sürece” HIV aktarımı açısından risk içermediği vurgulanıyordu. HIV pozitif kişinin, cinsel ilişki gerçekleşmediği müddetçe, HIV statüsünü açıklamak zorunda olmadığı; cinsel ilişki yaşanacaksa da partnerinin sağlığını koruma yükümlülüğü bulunduğu ifade ediliyordu. Böyle bir yaklaşım bir yandan cinselliği penetrasyona indirgerken, diğer yandan penetratif cinsel ilişkide HIV’le yaşayan kişiyi bariyer kullanmakla yükümlü tutmaktadır. Bu bilginin yakın geçmişe dek güncellenmemiş olması büyük bir eksikliğe işaret etmektedir.

Buna karşılık, kimi HIV/AIDS alanında çalışan sivil toplum örgütleri ise, B=B’yi çalışmalarının merkezine alırken HIV pozitif kişiler ile AIDS evresindeki kişileri bir tür karşıtlık içinde sunmaktadır. HIV’in antiretroviral tedaviyle baskılanmadığı durumda kişinin HIV’le enfekte olduktan belli bir süre sonra (takriben 10-12 yıl) AIDS aşamasına geçeceği, dolayısıyla HIV ve AIDS’in aynı şeyler olmadığı vurgulanmaktadır. İçerik bakımından doğru olsa da bu tartışmanın önemli bir risk taşıdığını düşünüyorum. Vurgu her ne kadar HIV/AIDS’e ilişkin bilgiye yönelik gibi görünse de “B=B Kampanyası”nın HIV’le enfekte olan kişinin sağlığından veya haklarından ziyade bu kişinin olası karşılaşmalarında temasa geçeceği kişiler açısından tehlike/tehdit oluşturmayacağını telkin etmeye evrilen bir yönü olduğu söylenebilir. Böyle bir yorumun iyimser bir bakış açısıyla yine de HIV’le yaşayan kişinin hak ihlallerine maruz bırakılmasının önüne geçeceği söylenebilir. Diğer yandan bu yaklaşım HIV’le yaşayan kişinin karşısına AIDS evresindeki kişiyi bir tehlike olarak konumlandırmayı sürdürdüğü için odağında HIV’le yaşayan kişinin sağlığı değil toplum sağlığı yer almaktadır.

Öte yandan bu yaklaşımın “korunma” söyleminin uzantısı olduğu da rahatlıkla ifade edilebilir. Korunma eksenli yaklaşımların HIV’den ziyade “HIV’in taşıyıcısı” olarak görülen LGBTİ+’lar, göçmenler ve uyuşturucu kullanan kişilerden korunmaya evrildiği dolayısıyla HIVfobi, LGBTİ+fobi ve göçmen düşmanlığının iç içe geçtiği ve bu söylemin altında yatan “steril/homojen toplum” arzusuna karşı tetikte olmak gerektiği vurgulanmalıdır.

“B=B Kampanyası” ve “HIV statümü paylaşmak zorunda değilim” sloganın paylaşım ve dolaşımının gerçekleştiği yeni medya ortamları, politika tartışılan güncel alanlardır. Sağladığı imkânlar açısından düşünüldüğünde, yeni toplumsal hareket aktörlerinin yeni medya teknolojilerini, organizasyonlarda ve eylemlerde sıklıkla kullandıkları yadsınamaz. Dolayısıyla, bu teknolojilerin kullanımı beraberinde pek çok soruyu gündeme getirmiştir: Yeni medya teknolojileri toplumsal hareketleri dönüştürmekte midir? Bunu hangi yol ve yöntemlerle yapmaktadır? Eğer dönüştürüyorsa bu durumun ne gibi etkileri bulunmaktadır? İletişim araçlarına erişemeyen kişilerin yeni toplumsal hareketlerdeki rolü nedir?

Yeni medyanın sağlamış olduğu yeni olanaklar toplumsal hareketlerin ivme kazanmasını, sözünü geniş kitlelere iletmesini ve kendi medya kanallarını oluşturmasını sağlamaktadır. Gündelik hayatta yapılan veya yapılması planlanan etkinlikler büyük oranda yeni medya üzerinden şekillenmektedir. Bununla birlikte, internet ve web siteleri gibi yeni medyanın kullanımının artmasıyla birlikte çevrim içi ve çevrim dışı alanlar iç içe geçmektedir. Yeni medya, kamusal ve özel alan arasındaki dönüşüm dinamiklerinin hızını ortaya koymaktadır. Yeni medyanın etkileşimsellik özelliği, kullanıcıların birbirleriyle her an iletişimde olmasına imkân sağlayarak yeni medyayı alternatif ya da yeni bir kamusal alan olarak düşünmeyi mümkün hale getirmektedir. Toplumsal hareketlerin bileşenlerine kendini ifade etme, gündem oluşturma gücüne sahip olma, kendilerini doğrudan temsil etme, düşük maliyetle büyük etkiler yaratma ve bilgi ve düşünce paylaşımına olanak sağlamaktadır. Bu durum devletin ve sivil toplumun rolünü tartışmaya açarak, kamusal ve özel alanın sınırlarına dair düşünmeyi elzem kılmaktadır.

Aktivizm alanlarında yeni medyanın nasıl etkin bir şekilde kullanımının sağlanabileceğinin tartışılması ve yeni medyada veya kamusal alanlarda düzenlenen eylemlerde medyanın rolünün yabana atılmaması gerekmektedir. Ek olarak, habere karşı duyarlı olmak ve ayrımcılık, damgalama veya nefret söylemine yol açabilecek sahte haberler ve dezenformasyona karşı dijital medya okur-yazarlığının artırılması ve teyit mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.

*-**: Sahte haber (fake news), yanlış bilginin zarar verme niyeti olmadan paylaşılması, dezenformasyon (disinformation) ise yanlış bilginin zarar verme niyetiyle paylaşılmasıdır (Wardle ve Derakhshan, 2017). Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığı tarafından bulaşıcı hastalıklarla ilgili uyarı yazısı yayınladığı iddiasıyla “Adalet Bakanlığı’nın AIDS uyarısı” başlığıyla paylaşılan içerikler sahte habere örnekken, özellikle Facebook’ta, 2011’den beri sıklıkla dolaşıma giren “AIDS’li bir Pepsi işçisinin” kolalara kanını eklediği veya yurt dışından ithal edilen muzlara “HIV’li kan” enjekte edildiği iddiaları ise dezenformasyona örnek olarak gösterilebilir.

KAYNAKÇA

Dağtaş, E. ve G. Derelioğlu. (1999). “Geleneksel Yayıncılığa Alternatif Bir Medya Modeli Olarak İnternet Yayıncılığının Konumu ve Önemi.” Kültür ve İletişim, 2(2):63-100.

Wardle, Claire ve Hossein Derakhshan. (2017). “Information Disorder: Towards an Interdisciplinary Framework for Research and Policy-Making”, Council of Europe. https://rm.coe.int/information-disorder-toward-an-interdisciplinary-framework-forresearc/168076277c.

hiv-aids-aktivizmi-yeni-medya-ve-degisen-dinamikler-2*Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları, sağlık, cinsellik, hiv, dijital şiddet, sahne projesi, araştırma, inceleme, yorum
İstihdam