21/06/2024 | Yazar: Oğuzhan Nuh

HIV her ne kadar tedavi edilmesi kolay bir enfeksiyon olsa da günümüzde bu kolay tedavilere erişim bazen çok kolay olmayabiliyor, hele de göçmenler için.

HIV’le göçerken yeni delikler keşfetmek Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Geçen yine bir sınır dışı edilir gibi olup göç ettim, seve seve biliyorsunuz. Seyahat etmeyi seviyorum aslında ama göç etmeye zorlanmak ve bu süreçte HIV tedavisine erişimimi sağlamak bazen çok yorucu olabiliyor. 2016 yılında HIV tanısı aldıktan ve roket hızıyla ülkeyi terk etmem sonrası farklı ülkelerde HIV tedavisine erişmek durumunda kaldım. Tabi bugün tanı alıp yarın yurtdışına taşınmadım ama HIV tanısı almış olmamın göç edişimi hızlandırdığını düşünüyorum. Bir azınlık içindeki azınlığın da azınlığı olmanın ne anlama geldiğini çok hızlıca deneyimledim ve çareyi göç etmekte buldum.

Her ne kadar ailem de zamanında göç etmeye zorlanmış; hatta göçebe yaşam adeta bir aile geleneği olsa da, benim ilk yurtdışına çıkışım da HIV alanında bir eğitim içindi. Son yıllarda yurtdışında yaşadığım süreçte ailemin göçerken edindiği pasaportların Avrupa’daki ırkçılıkla baş ederken tabi ki çok yardımı oldu fakat bu süreçlerde sağlık sigortam olmadığı ya da oturma iznim olmadığı için çok farklı yollarla HIV ilaçlarına erişmek zorunda kaldığım da oldu. Bir yerden ayrılma durumum söz konusu olduğunda, yani farklı bir deyişle vizem bitmeye yaklaştığında, hemen kafamda sorular beliriyor. “Ne kadar hapım kaldı? Şimdi buradaki sağlık sigortası bana kaç aylık ilaç verir? Acaba ne kadar GSS primim birikmiştir? Hepsini ödeyecek param var mı? Kaç beldeli koli kessem hepsini ödeyebilirim?” gibi gibi sorularla geçiyor bazen zaman. Almanya’da bir yıl yaşayıp bir daha asla Almanca konuşulan bir yerde yaşayamam dedikten sonra en son İsviçre’ye göç ettim. Bazen ben de hayatta aldığım kararları anlayamıyorum ama HIV tanısı aldığımdan beri kar topu gibi yuvarlanarak yaşıyorum işte abla. Terapistimle konuşuyoruz çözülecek o da zamanla. Teşekkürler 17 Mayıs Derneği!

Son yazımda ilaç araştırmalarından, ilaçlara nasıl ruhsat alındığından ve bazı ilaçların Türkiye’ye gelmesinin neden daha uzun sürdüğünden bahsetmiştik. 3 yıl önce İsviçre’ye taşındığımda burada daha iyi demek istemiyorum ama daha ‘yeni’ ilaçlar olduğunu bildiğim için doktoruma tedavimi değiştirmek istediğimi söyledim ve farklı ilaçlar kullanmaya başladım. Bu ilaçların Türkiye’de kullandığım ilaç kombinasyonundan farkı içlerinde daha az ilaç içermeleri diyebiliriz. Bunu daha detaylı anlatmayı inanın çok isterim ama bu yazıdaki derdim HIV’in yaşam döngüsü ve tedavide kullanılan ilaç grupları değil. Onları belki bir sonraki yazıda konuşuruz. HIV’le yaşarken göç etmek konusuna geri dönüyorum. HIV her ne kadar tedavi edilmesi kolay bir enfeksiyon olsa da günümüzde bu kolay tedavilere erişim bazen çok kolay olmayabiliyor, hele de göçmenler için.

Türkiye’de de olduğu gibi birçok farklı ülkede HIV tedavisine erişmekte en fazla güçlük yaşayan topluluklar arasında göçmenler var. Hele ki lubunyaysanız, madde kullanıyorsanız ya da seks işçisiyseniz sağlık hizmetlerine erişim maruz bırakıldığınız farklı ayrımcılıkların kesişiminde mümkün de olmayabiliyor. Bunu ne yazık ki hem kendim yaşıyorum hem de kolilerimle ve bana danışan Türkiye’deki diğer göçmenlerle deneyimliyorum. Bazen milyonlarca lira destek alan dernekler arasında o kadar çaresiz ve sinir krizi geçirirken buluyorum ki kendimi her şey çok anlamsız geliyor. Anlamlandıramıyorum yani ne demek mülteci statüsü olmadığı için destek veremiyoruz? Birine “sığınma başvurusu yapsın öyle tedaviye erişebilir” diyebilmek için hiç göç etmemiş olmak gerekiyor sanırım. Kapsamlarını bildiğim projelerden alamadığımız desteklere hiç girmiyorum. Ama yaşanıyor bunlar. Biz yaşıyoruz bunları. Hatta bazen lubunyalar diğer lubunyalara yaşatıyor bunları.

Hoş geldin mezuniyet, hoşça kal vize ve beraberindeki sağlık sigortası

Geçtiğimiz yaz sağlık bilimleri yüksek lisansımı bitirdikten sonra “ah mezun oldum” diye rahatlayamadan vizem de bitti. Zaten şimdi fark ediyorum ki ben bu diplomayı istememişim aslında. Türkiye’de aktivizm yaparken karşılaştığım diploma faşistlerini susturmak için okumuşum iki yıl bkz. yuvarlanan bir kar topu olarak ben. Neyse, çoğu ülkede mezun olduktan sonra iş bulmak için oturma izninizi uzatabiliyorsunuz. Tabi ki ben de uzattım ama iş falan yok. Yedi yıl Almanca lisans okumuşum ama hala akıcı Almanca konuşamıyorum, hele bir yıl Almanya’da yaşadıktan sonra daha da konuşamıyorum. Zaten burada aşırı değişik bir diyalekt konuşuluyor yüksek Almanca, “hoch Deutsch” denilen Alman Almancası da yetmiyor. Dolayısıyla kimse seni işe almıyor. Ya da “Ah bu pozisyon için aradığımız kişi sizsiniz aslında ama oturma izni alınca bize haber verin” diyorlar. Yasal ırkçılık.

Durum böyle olunca ben yine pasaport değiştirip turist olarak yaşamaya devam ediyorum. Irkçı devlet politikaları arasında farklı pasaportlarla hayatta kalmaya çalışırken korkunç kimlik karmaşalarında bulduğum da oluyor kendimi. İki yılda bir vize yenilerken ben hep buralardayım aşko. O musun? Bu musun? Türk müsün? Ne kadar Türk’sün? Bunların bir kısmı benim anksiyetemin soruları belki ama bir kısmı da deneyimlediğim sistematik ırkçılığın soruları. Mesela göçmenlik bürosuna direk başvurma hakkım olmasına rağmen bana konsolosluk üzerinden başvur diyerek hangi konsolosluğa gideceğimin göçmenlik bürosu tarafından test edilmesi gibi. Peki ya o vizeyi alamazsam?

Tedaviye erişim anksiyetesi de tam buralarda tavan yapıyor. Çünkü turist vizesi ile bir ülkede sağlık hizmeti almanız pek mümkün değil ya da çok pahalı. Haliyle ben de canım ülkemin mükemmel sağlık hizmetlerine dönüyorum. Türkiye’de her hastaneye gidiş bir maceradır benim için. Bazen her şey çok sorunsuz ilerler bazen de bir anda olaylar sarpa sarar ama bir şekilde testler olunur tedavi alınır. Türkiye’deki klinik tedaviler başarılı zaten ama bu tedavilerin sunuluş şekli asıl sorun. GSS’ye erişiminiz varsa hadi yine iyisiniz bu başarılı klinik tedavilere erişebilirsiniz belki, tabi kesişimsellikten artan ayrımcılık izin verirse. Ben de erişimim olsun diye tüm GSS borcumu kapattım geçen yaz, Türkiye’den HIV tedavisi alabileyim diye. Bunun için resmi dairelere gidip gelir testi falan yaptırayım dedim ama kapıya homofobi asmışlar içeri giremedim. İsviçre’deki sağlık sigortamı iptal edip o parayla GSS borcumu ödedim.

Bu arada bir yandan çılgınlarca vize başvurusu yapıyorum, kimliklerim sorgulanıyor, sahtekarlıkla suçlanıyorum ve sınır dışı edilmekle tehdit ediliyorum. Bir yandan da tekrar eski tedavime geçmek istemiyorum. İstanbul’da araştırma hastanesindeki doktor bana “orada ne tedavi kullanıyorsun?” diye sorduğunda ilacımın adını söylüyorum ve bilmiyor. Aslında baya da olay olan bir ilaçtı geçtiğimiz yıllarda ama Türkiye’deki sağlık çalışanlarının iş yoğunluklarından araştırma takip etmeye pek vakitleri de olmadığı için haliyle doktorum duymamıştı bu ilacı. Bende anlatmaya başladım. Aslında kullandığım ilaçlar Türkiye’de varlar ama tek bir hap içinde değiller. Dolayısıyla benim bu kombinasyon için günlük bir hap yerine üç hap almam gerekiyor ve doktorum bunu neden istediğimi anlamlandıramıyor. Ama ilacı kullanacak olan kişi benim dolayısıyla bu karar bana ait olmalı. Doktorumu ikna etmem sonrası normalde kullanmadıkları çok daha pahalı olan bu ilaç kombinasyonunun reçetesini almayı başardım fakat bu sefer de eczanelerde ilacı bulmakta zorlandım. Daha pahalı oldukları ve reçetelenmedikleri için piyasada bulması da daha zormuş bu ilaçları. Yine zamanında ailem Türkiye vatandaşlığı da aldığı ve borcumu ödeyince GSS kapsamına alındığım için bir şekilde ilaçları bulup sigorta kapsamında erişebildim. Türkiye’de HIV ilaçları üç aylık reçetelendiği için üç kutu ilacımı alıp sonrasında eski kocamın evine, kimlik karmaşalarıma ve vize başvurularıma geri döndüm. Ah tabi bir de mezun olup İsviçre’de iş bulamadıktan sonra paraya ihtiyacım olduğu için Amsterdam merkezli olan HIV’le Yaşayan Küresel Gençler Ağı’nda (Global Network of Young People Living with HIV – Y+ Global) iş buldum ve tüm bunlar yaşanırken bir yandan da çalışıyordum bu sürede.

Ah! Vizem gelmiş hadi tekrar göçeyim

6 ay sonunda hiçbir konsolosluğa gitmeyip olayı diplomatik bir probleme çevirmem ve yazılı kanıtlarla göçmenlik bürosunu usulsüzlükten dava açmakla tehdit etmem sonrası vizemin aniden gün içinde basılmasıyla İsviçre’ye geri döndüm. Madilik wins. Vizemi ikinci yüksek lisansımın başlamasından bir hafta önce verdikleri için bir anda apar topar tekrar göç etmem gerekti. Neden ikinci yüksek lisans diye hiç sormayın, kafam yeterince de karışık değil mi sizce? Eşyalarım zaten üç farklı ülkede, beş farklı şehre dağılmış halde oldukları için neyim nerede hala bilmiyorum. Hem yazlık hem kışlık ortaya karışık iki bavul yapıp tekrar çıktım yollara. Bu sefer Zürih’e taşındım. Çünkü Zürih’ten vize alabildim ve burada bir aile kurmaya başladım kendime. Bu sefer ben seçiyorum ailemi ve onlar da beni seçiyor. Peki ben seçilmeye hazır mıyım? Pokemon komplekslerine giriyorum kimlik karmaşalarım bitmeden, tabi yine bavullarım yanımda göçüyoruz aşko.

İsviçre’ye gelince iptal ettiğim sağlık sigortasına tekrar dönmem gerekti. Burada sağlık sektörü komple özel olduğu için iyice araştırmanız gerekiyor farklı sigortaları, hastaneleri ve doktorları. Türkiye’den getirdiğim ilaçlar bitmeye yüz tutunca yine görece daha ucuz bir sağlık sigortası bulup onu satın aldım ve Zürih’teki Checkpoint’e gittim. Checkpointler bizim Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezleri (GDTM’ler) gibi. Buraya yazdığım GDTM Tanıtım rehberini bırakıyorum. Che-ckpointler de GDTM’ler gibi belediye destekli test merkezleri, hatta tam da bizim hayalimizdeki topluluk sağlık merkezleri denebilir. Yalnızca HIV ve diğer cinsel yolla aktarılan enfeksiyonların testleri yapılmıyor, tedavileri de veriliyor. Birçok farklı sağlık hizmeti sunuyorlar aile hekimleri, psikologlar, jinekologlar ve laboratuvar teknisyenleri aracılığıyla ve bu çalışanların çoğu da benim atadığım kadarıyla lubunya. Burası aynı zamanda etkinliklerin olduğu bir topluluk merkezi ve bazı çalışanlar benim bu etkinliklerde tanıştığım kolilerim. Lubunya olmayanları da gerekli eğitimleri almış ve vermeleri gereken hizmeti sunmaya son derece hazırlar ve en az lubunya olanları kadar konuşması ve iletişim kurması kolay insanlar.

Gelelim deliklere

Zürih daha önce yaşadığım küçük Katolik şehirden çok daha lubunya olduğu ve hatta kimilerine göre İsviçre’nin lubunya merkezi olduğu için bu Checkpoint’ten aldığım sağlık hizmetin kalitesi gerçekten şok ediciydi. Fatura daha gelmedi o da muhtemelen bir o kadar şok edici olacak. Burası bir lubunya sağlık merkezi olduğu için sunulan hizmet, yapılan testler, kullanılan ekipmanlar vs hep farklıydı daha önceki doktorlarımdan.

Görüşmenin en başında doktorum bana Zürih’teki bir HIV araştırmasından bahsedip bana katılımcı olmak isteyip istemediğimi sordu. Bu araştırmada Zürih’te HIV’le yaşayan kişilerin sağlık verileri takip edip ediliyor ve araştırmalar için kullanıyor. Yani aslında doktorum benden bu araştırma ile verilerimi paylaşabilmek için onay alıyordu. Türkiye’de de benzer araştırmalar var ve belirli hastaneler hizmet verdikleri kişilerin sağlık verileri ile makaleler yazıyorlar, karşılaştırmalar yapıyorlar. Yazılan makalelerin diline ve metodolojilerine hiç girmiyorum fakat kaçımızdan bu onay isteniyor emin değilim. Halbuki sağlık verileri özel veriler olduğu için bize bu araştırmaların katılımcılara detaylıca anlatılması ve ardından bizden yazılı şekilde onay alınması gerekiyor. Tabi herkesin sağlık geçmişinin Medula sistemi üzerinden el alemin erişime açıldığı canım ülkemde bu kafalar hep farklı yaşanıyor.

İlk yüksek lisansım sırasında bu araştırmanın verileriyle ben de uğraştığım için zaten bu araştırma ve prosedürlerinden haberdardım ve onay vermem sonrası araştırmaya katıldım. Aslında benim için pek bir şey değişmedi sadece sağlık verim diğer doktorlar ve araştırmacıların erişimine açıldı. Tabi ilk defa bu kliniğe gittiğim için bazı testlerin tekrar yapılması gerekliydi. Doktorum benimle kan alma odasına geldi ve ekranda numaram çıkınca hemşirenin yanına gittim, kanımı aldı ve elime 3 tane ucunda pamuksu kısım olan kulak çubuğuna benzeyen plastik paketlerdeki uzun çubukları verdi ve nasıl kullanacağımı bilip bilmediğimi sordu. 29 yaşında bir lubunyayım, o an hangi çubuk hangi deliğe bilemedim ve hayır bilmiyorum dedim. Orta yaşın üstündeki benim lezbiyen olarak atadığım o ton ton hemşire ise hayatının şokunu yaşadı ve tekrar tekrar “hiç kullanmadın mı?” diye sordu. “Hayır aşkım kullanmadım bizim oralarda yok böyle şeyler kısa kes de işimize bakalım daha buradan koliye gidicem” diyemedim tabi gülümsemeye devam ettim, bir yandan “ah çok alttan alttan ırkçılık mı bu hissettiğim?” diye düşünürken.

Çubuklardan bir tanesi boğazım için, bir boy büyük olanı minçom için ve sonuncusu ise similayamın içine sokmam içindi. Daha önce bir kolim titreşimli bir oyuncağı üretramın içine sokmak istediğinde “kafam bunun için yeteri kadar iyi değil” deyişim aklıma geldi ve ton ton hemşireye tamam anladım diyerek kabinlere geçtim ve elime tutuşturulan çubukları doğru deliklere sokup güzelce çevirip testler için örnek alımını geçekleştirip klinikten çıktım.

Birkaç gün sonra test sonuçlarım SMS olarak telefonuma geldi ve yine hepsi negatifti. Teşekkürler seks tanrıçaları. Nasıl oluyor bilmiyorum ama şimdiye kadar HIV dışında başka bir cinsel yolla aktarılan enfeksiyon tanısı almadım. Buraya bir nazar boncuğu bırakıyorum nazarınız değmesin diye. Son zamanlarda birçok arkadaşım çok geç sifilis tanısı aldı. Gidip siz de test olun. Benim gibi alerjik değilseniz tedavisi çok kolay. Eğer nazarınız değer ve sifilis testim pozitif gelirse bir sonraki yazımda söyleniyor olurum. Şimdilik HIV ve ben devam ediyoruz yola ve böyle oldukça güzel. Defne Güzel’in deyimiyle “iyi ki HIV pozitifim” diyerek klavyeden uzaklaşıyorum. Biraz içimi dökmek için yazmış olabilirim. Şimdi o titreşimli oyuncaklı koliye mesaj atacağım. “Hi babe, are you up?”

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Performans dosya konulu 194. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notabene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, mülteci, hiv
2024