25/08/2015 | Yazar: Murat Sayan

Mülteci/göçmen bireylerde HIV enfeksiyonlarının Avrupa için büyük bir sorun olduğu anlaşılıyor. Uzun süredir ilgilendiğim bir konu bu. Malum, bu konuya hazırlıksız ve ani bir şekilde yakalandık.HIV salgını ne kadar hareket eder?

Mülteci/göçmen bireylerde HIV enfeksiyonlarının Avrupa için büyük bir sorun olduğu anlaşılıyor. Uzun süredir ilgilendiğim bir konu bu. Malum, bu konuya hazırlıksız ve ani bir şekilde yakalandık. Bu ay yayınlanan ciddi bir makalede bunun boyutları HIV yönünden ele alınmış.

Şurada; Makale 2007-2012 yılları arasında Avrupa Birliği sınırlarından içeri giren göçmenlerde HIV enfeksiyon oranını belirlemiş ki durum korkunç. Buna “hareket halindeki salgın” demiş Hernando ve arkadaşları (J Acquir Immune Defic Syndr, 2015 Jun 11). Uygun bir tanım olmuş. Düşünün ki klasik bir salgın belli bir coğrafyada görülürken bu durumda HIV salgını bir yerden bir yere hareket ediyor.

Göçmenler HIV enfeksiyonunu taşıyan önemli risk gruplarından biridir. Hele geldikleri bölge Afrika, Latin Amerika ya da Uzakdoğu gibi riskli bölgeler ise. Makaleye göre (rakamları yuvarlayarak veriyorum) 156 000 göçmende 60 000 (%38) HIV enfeksiyonu rapor edilmiş. Bu bireylerin yarısı Sahra Altı Afrika ülkelerinden geliyor. Olguların önemli bir kısmı kadın. Ayrıca MSM bireylerde de önemli bir yükseliş saptanmış yıllar içinde. Bir de HIV olduğu belirlenen kişilerde CD4 hücre sayı ortalamalarına (350 hücre/mm3) bakıldığında çok geç tanı aldıkları anlaşılıyor.

Bu verilerden çok sayıda durum özeti çıkartılabilir. Benim ilk aklıma gelen dünyanın eşitsizliği ve diğer bölgelerin bu durumdan kaçamayacağı. İkincisi yürütülen politikaların bir süre sonra ev sahiplerini istikrarsızlaştırdığı. Çözümlerin yerel olması gerektiği. Türkiye’nin de bu gerçeklerden kaçamayacağı...

Göç veren bölgelere yönelik etkili bir sağlık politikası yürütmenin gerekliliği çok açık. Onları kendi anayurtlarında tanı ve tedaviye ulaştırmak gerekir ki mevcut politikalar bunun yetersizliğini gösteriyor referans aldığım makaleye göre. Ama çok sayıda sorun var bu yetersizliği açıklayabilecek: göç veren bölgelerdeki politik istikrarsızlık, devletlerin etkisiz olmaları, kurumların gelişmemiş olmaları, insan kaynaklarının yetersizliği, diğer enfeksiyon salgınları, yolsuzluklar, altyapı yetersizlikleri, darbeci yönetimler, terör, sürekli devam eden iç savaşlar… İlk aklıma gelenler.

HIV enfeksiyonunda artışa yola açabilecek bir göçmen dalgasının Avrupa’da ekonomik kriz/leri tetikleyebileceğini öngörmüş son olarak makale. Bu mümkün mü? Devletlerin üstesinden gelemeyeceği bir HIV olgu sayısı mıdır saptanan? Yoksa giderek öngörülemeyecek bir hıza mı ulaşacaktır bu durum?


Türkiye, ani mülteci krizi ile kendini bulduğu için örnek ülke olabilir dünyada. Böyle düşünme nedenim mülteci/göçmen statüsündeki bireyler için ulusal sağlık sistemi kurmaya çalışıyor ama hala HIV tedavisi için ödeme yapmıyor olması. HIV’i anlamadığına eminim. Çünkü elinde veri yok.

***
İronik ama karanlıkta daha iyi görünüyor: Eşitsizlik.

‘’ Ne tür bir kent istediğimiz sorusu ne tür toplumsal bağlar, doğa ile ilişki, yaşam biçimleri, teknolojiler ve güzel duyu değerleri arzuladığımız sorusundan ayrılamaz’’ diyor kent sosyoloğu David Harvey. Ben bu yorumu, tutunduğumuz bütün değerler kentlileşmeyi, kültürel mücadeleyi doğru okumayı gerektiriyor diye aldım. Yoksa bugüne kadar doğru okumadık mı?

Gece sekansların birleştirilmesiyle oluşturulmuş fotoğraf şöyle:


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam