12/02/2010 | Yazar: Çağlar Yerlikaya

Bu hafta bir evlilik programında, canlı telefon bağlantısıyla katılan bir kadının, bir kadınla evlenmek istediğini söylemesi üzerine, yazılı ve görsel basında 'şok... şok...

Bu hafta bir evlilik programında, canlı telefon bağlantısıyla katılan bir kadının, bir kadınla evlenmek istediğini söylemesi üzerine, yazılı ve görsel basında 'şok... şok... şok' , 'olay... olay... olay' v.b. gibi başlıklar altında birçok haber çıktı. Homofobinin egemen olduğu basınımız için, aynı cinsten iki insanın birbiriyle değil evlenmesi, birbirine âşık olması bile, bir cinayetten, bir tecavüzden daha şaşılacak ve şok etkisi yaratacak bir haber kuşkusuz. Buna sık sık şahit oluyoruz, ne yazık ki... Aynı cinsten iki insanın birbirini sevmesinin bir hastalık olarak görülmesi, sevgiye uzak, şiddete yakın bir toplum için son derece olağan bir şey tabii. 

Benim esas dikkatimi çeken ise, programın ilgili kısmını internetten izlerken, sunucunun söylediği sözlerdi. Telefonla bağlanan kadının, daha önce bir kadınla evlenip ayrılmış olması ve tekrar bir kadınla evlenmek istediğini söylemesi üzerine, sunucunun kadına 'başka programları ara' deyip, kadını yayından aldıktan sonra söylediği sözleri aktarıyorum önce:
 
"Bunların işi gücü yok. Buna fantezi dünyası deniyor. İnsanların cinsel tercihleri kesinlikle kendilerini ilgilendirir. Yorum yapma hakkına sahip değiliz. Bu cinsel tercihler birdenbire oluşan şeyler değildir. Onların büyümeleri, geliştikleri ortam, yaşadıkları süreç ve başlarına gelen olaylar doğrultusunda bu yola ilerlerler."
 
Bilge sunucu, ilk olarak aynı cinsten insanların birbirini sevdiği dünyayı 'fantezi dünyası' ilan ediyor. (Oysa ben fantezi dünyasının Sibel Can, Orhan Gencebay, Kibariye gibi sanatçılardan oluştuğunu biliyordum.) Daha sonra da hemen arkasından İnsan Hakları'na önem veren (!!!) içindeki yüce ses konuşuyor ve kendisini saygıya davet ettirip 'herkesin cinsel tercihinin (!!!) kendisini ilgilendireceğini ve kimsenin yorum yapma hakkına sahip olmadığını' söylüyor. Fakat aradan bir cümlelik zaman bile geçmeden, bu defa bilge sunucunun 'bilimsel' yanı konuşmaya ve herkesi konu hakkında aydınlatmaya başlıyor. Uzmanlığını bizimle paylaştıkça anlıyoruz ki; 'cinsel tercihler (!!!) öyle birden oluşmazmış. İnsanların geliştikleri ortam (merak ediyorum, sulak ortam mı, kurak ortam mı etkili oluyor) ve başına gelen olaylar (bu olaylardan kastı; Nuri Alço'nun gazozunuza uyku hapı atması, aile baskısı ya da Ajda Pekkan, Abba, Barbra Streisand albümlerini almak gibi durumlar sanırım) doğrultusunda bu yolda ilerlermiş. (dediği yol, kötü bir yol olsa gerek) Ve bilge sunucunun sözleri, bir kısmı eşcinsel ebeveyni olan (ancak bundan haberi olmayan) kişiler tarafından baş hareketleri ile onaylanıyor. Ve toplum, bir kez daha ikiyüzlü olmaya kararlı olduğunu gösterirken, diğer yandan eşcinselliği ile yeni tanışmış/tanışmakta olan bir çocuğun/bir gencin daha kalbini yıkıp geçiyor...
 
Sevgili RTÜK, gelişmekte olan her çocuğun ruh sağlığına ne kadar önem verdiğinizi hepimiz çok iyi biliyoruz… Kurumunuzdan ricam; hassas noktalarınızın rotasını, şehvetli bir öpüşme ve sevişme noktasından, şiddet ya da ırk/cins/cinsiyet ayrımcılığı içeren tarafa çevirmeniz. Aksi takdirde, ruh sağlığı daha da bozuk bir toplum yaratma konusunda, katkınızın büyük olacağını belirtmek isterim. Fiziksel bir temasın geçtiği sahneleri ya da iki karşı cinsin ilişkisi dışındaki bir ilişkiyi sansürlemek isteyen kurumunuza hatırlatmak isterim ki; insanların şehvetle birbirlerini öpmelerine, bir kadınla bir erkeğin tutkuyla sevişmesine, bir erkeğin bir erkeğe ya da bir kadının bir kadına âşık olmasına, engel olmaya hiçbir kurumun/iktidarın/devletin gücü yetmeyecektir.(Bknz: Taş Devri, Orta Çağ, Yakın Çağ) Ancak kalbi, aklı ve vicdanı olan bireylerin/toplulukların; ayrımcılığı, ayrımcılık yapan insanları ve iktidarları zaman içerisinde nasıl yenilgiye uğrattığı/uğratmaya devam ettiği aşikârdır. (Bknz: Harvey Milk, Nefret Suçları ile ilgili çıkan yasalar, eşcinsel evlilikler, LGBTT Örgütleri, Gurur Yürüyüşleri) Ve eşcinselliği, travestiliği ya da transseksüelliği yok sayan, aşağılayan insanların ya da programların televizyondan saçtığı nefretin ise, nefret cinayetlerindeki en büyük delil, buna göz yumanların da en büyük suç ortağı olduğunu sakın unutmayın…
 

Etiketler: medya
nefret