15/09/2010 | Yazar: KAOS GL

"Soldaki homofobinin en çok eşcinse

"Soldaki homofobinin en çok eşcinsellerin talepleri için alanlara çıktığında görülmeye başlaması ironiktir. Sözün bittiği noktadır burası…"

Siyasi tutsaklar Erol Zavar ve Mahmut Soner, zor koşullar altında ve fakat devlet şiddetine inat onurlu bir mücadeleyi sürdürdükleri Sincan F Tipi Cezaevi’nden göndermiş oldukları “Politik Bir Yabancılaşma Biçimi Olarak Homofobi ve Sol” başlıklı ufuklar açan yazılarında, eşcinseller gibi kapitalizmin zoruyla sürekli karşılaşan solda homofobinin yaygın olmasının sebepleri üzerinde duran yazılarında “eşcinsellik kapitalizm gibi solun da mı temeline dokunmaktadır?” sorusunu sorarak homofobinin soldaki yansımalarının izini sürüyorlar. Devrimci hareketin eşcinsellere mücadele alanını kapatarak, onları yok sayarak devrimciliğe kurşun sıktığını üstüne basa basa ifade ettikten sonra, bunun devrimci hareket açısından içten içe kendini kemirerek sisteme yanaşma gibi bir sonuca neden olacağı uyarısında bulunuyorlar. Bu yüzden Solun, homofobiyle yüzleşmek, onu elinin tersiyle itmek, LGBT bireylerin dost, arkadaş, yoldaş olma haklarını, yaşama haklarını ve dahi aşk haklarını savunmak zorunda olduğunu vurguluyor. Aynı zamanda LGBTT bireylere de bir çağrıda bulunarak Sol-fobiden kurtulunması gerektiğini, bu gerçekleşmeden ne hakları kazanmanın, ne homofobinin son bulmasının, ne de burjuvazinin eşcinsellere biçtiği liberalizmin vitrin süsü olmaktan kurtulmanın mümkün olmayacağının altını çiziyorlar. 

Erol Zavar ve Mahmut Soner'in kalemlerinden.

POLİTİK BİR YABANCILAŞMA BİÇİMİ OLARAK HOMOFOBİ VE SOL

Fobi, sözlükte, “belirli durumlar karşısında bazı hastaların kapıldıkları baskılı, endişeli, mantık dışı korku” diye tarifleniyor. Hastalıklı, hastalıksız tüm korkuların ardına bir “fobi” eki takılıyor artık. Yok sayma, dışlama, nefret gibi olumsuz davranışlar da hastalıklı korkunun ürünleri olarak kabul ediliyor.
 
Homofobi, hastalıklı korkulardan biri. Sıkılıkla bireysel, psikolojik bir durum olarak ele alınsa da, bir toplumsal grubu hedef alan ideolojik, politik, kültürel bir sorunsal olarak sosyal bir olgu. Öğrenilen, öğretilen, kuşaklara aktarılan seksist, heteroseksist, ırkçı bir nefret biçimi. Tüm bu halleriyle sınıflı- kapitalist topluma ait bir yabancılaşma aracı.
 
Kapitalizmin insan vurduğu prangalardan biri olduğu için küçümsenmemesi gereken bir olgudur homofobi.
 
Devletin tüm ideolojik, politik, askeri kurumlarıyla her gün her an yeniden ürettiği homofobiyle düşünülebilecek- hatta düşünülemeyecek- her yerde karşılaşmak mümkün. Bir sözlükte (“Homoseksüel: (…) Eşanl. cinsi sapık” Bkz. Okuyanus Ansiklopedik Sözlük, II. Cilt, Prof. Dr. Pars Tuğlacı, 8. baskı, 1995. Aynı sözlükte “homofobi” sözcüğü yer almıyor. Yoksa “cinsi sapık” söylemindeki homofobi ortaya çıkar), bir TV programında (evlilik programına telefonla katılan bir kadının stüdyodaki bir kadına talip olması üzerine sunucudan: “…biz kimsenin cinsel tercihine karışmıyoruz. Ama burası evlilik programı… Şov yapıyor ya… Şunu da söyleyeyim, teknik olanaklarımız var, numaranızı, adresinizi bulur, canınızı da yakarız…”), bir hükümet üyesinin dilinde (Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Aliye Kavaf; “eşcinsellik bir hastalıktır bence…” Yeri gelmişken bakanların, başbakanların görevleri boyunca kişisel fikir açıklama hakları yoktur), bir gazete haberinde (“Cinayete eşcinsel ilişki isteği mi sebep oldu;”; “Sapık ilişki teklif etti öldürdüm”), bir fıkrada, tanıdığımız birinin dilinden çıkan kaba, aşağılayıcı şakada, Meclis kürsüsünde (gel lan ibne!) ve kimi zaman kendi dilinizden dökülen bir küfürde homofobi sırıtıyor; açık ya da gizli…Pranga her yerde ve insanlığımızı kuşatıyor.
 
Bizim insanlığımızı kuşatan pranga, eşcinsellerin, LGBTT bireylerin tüm haklarını, hayatlarını, canlarını kuşatıyor. Cinsel kimliklerini açıkladıklarında ailelerinden; zorla evlendirme, psikiyatriste götürme, dinsel terapiye alma, erkek eşcinselleri zora geneleve götürme, dayak, cinayet, evden atma olarak; toplumdan; fiziki, sözlü saldırı, taciz, tecavüz, ilişki kesme, dışlama, işten atma, işe almama, nefret cinayeti olarak yansıyor.
 
Devlet ise zoru örgütlü biçimde uyguluyor. Karakola çekiyor, dövüyor, işkence yapıyor, ölümle tehdit ediyor, tecavüz ediyor, aşağılıyor, hapse atıyor. Zaman zaman “Kabahatler Kanunu”yla kaldırımda yürümeye bile para cezası kesiyor. Yasalarıyla LGBTT dernekleri “genel ahlaka aykırı” diyerek kapatıyor. Mahkemelerde cinsel yönelimin “farklılığını” suça delil, ceza arttırmaya gerekçe olarak, kurban LGBTT bireylerden olunca ağır tahrik ve ceza indirim nedeni olarak kullanıyor.
 
LGBTT bireyler, aile, toplum, devlet üçgeni içinde örgütlü, politik bir şiddetin daimi hedefi olarak bir cehennem hayatına mahkûm ediliyor.
 
Solda Homofobi
Kapitalist devlet, tekelci çağda ırkçılığı, milliyetçiliği görülmemiş boyutlarda yükseltir. Ancak bu yolla tekelci rekabette iç pazar avantajı sağlayabilir ve ancak bu yolla demokrasiyi tamamen rafa kaldırabilir. Kâğıt üzerinde tanımak zorunda kaldığı hakları, ırkçı şoven histeri sayesinde yok edebilir. Irkçılık ve milliyetçiliğin yanında, onları da besleyen ve yine demokrasiyi daraltan seksizmin bayrağı da göndere çekilir. Böylece toplumun yarısı “gönüllü polis” haline gelen erkeğin katılımıyla bastırılır. Seksizmin ayrılmaz ekürisi heteroseksizmdir. Heteroseksizmle sistem kadında bastırılmaya rıza üretir. Tıpkı seksizmle erkekte ürettiği gibi. Burjuva ideolojisi olan milliyetçilik ve ırkçılık en çok seksizm ve heteroseksizmle kendini yayar. Burjuva ideolojisi doğal bir biçimde homofobi üretmektedir. İnsan doğasına prangalar vurmak kapitalizmin yasasıdır. Sistem kendini başka türlü üretemez. Tekelci çağda, bugün, kapitalizmin bu baskıcı ve ayrımcı doğası tüm çıplaklığıyla açığa çıkmış, her an yeni yeni prangalarla insanlık zincirlenmeye başlanmıştır. Eşcinseller kapitalizmin ideolojik temellerinden aile ve erkek egemenliğine dönük tehditlerden biri olarak, sistemin çıplak zoruyla, prangalarla her an ve en yoğun biçimde karşı karşıya kalan iki kesimden birisidir. Düğer kesim ise sol, sosyalistlerdir.
 
Eşcinseller gibi kapitalizmin zoruyla sürekli karşılaşan solda homofobinin yaygın olmasının sebebi nedir? Eşcinsellik kapitalizm gibi solun da mı temeline dokunmaktadır? Homofobinin soldaki yansımalarına bakmak, bu sorunun cevabını da ortaya çıkaracaktır.
 
Homofobi: Yozluk, Ahlaksızlık, Sapkınlık
Solda homofobinin en yaygın hali eşcinselliğe, heteroseksüellik dışındaki cinsel yönelimlere yoz, ahlaksız bir cinsel sapkınlık olarak bakmaktır. Bu çarpık bakış, cinsel yönelimde heteroseksüelliği tek doğallık olarak kabul ettiğinden diyalektik tarihsel materyalizme de aykırıdır. Buradan da kolayca, kendi cinsine ya da her iki cinse birden cinsel ilgi duyulmasının doğaya aykırı olduğu sonucuna varılır. Bu bakış bilimsel değildir. Birincisi, eşcinsel ilişkiler “uygarlık” tarihinden daha eskidir. Doğada insan da dahil, 1500den fazla tür hayvanda eşcinsel ilişkilere rastlanmaktadır. Demek ki heteroseksüellik ne kadar doğalsa, eşcinsellik de o kadar doğaldır. İkincisi, her olgu gibi, insan doğası da bir güç tarafından baştan belirlenmiş olmadığı gibi, durağan da değildir. Sabit, belirlenmiş bir doğallık iddiasının, yaratıcı inancından özde bir farkı yoktur. İnsanın doğası değişmekte, gelişmektedir.
Yoz ve ahlak dışı nitelemesinin kaynağı da bu çarpık, tekçi, yaradancı bakıştır. Ahlak sınıfsaldır. Kapitalizmde ahlak özel mülkiyetin damgasını taşır. Sömürülen, ezilen, yoksul insanların karınlarını doyurmak için bir ekmek çalması ahlaksızlıkken bir kapitalistin milyonların emeğini sömürmesi, daha fazla para için her türlü dolabı çevirmesi, milyonları açlığa mahkûm etmesi yüksek ahlaktır. Kapitalizmin ahlakı en çok cinselliğe sıkıştırır. Onun ahlakı insan doğasını bastırmak, kendi otoritesini tesis etmek, boyun eğdirmektir. Bu yüzden sınır üstüne sınır çizer. Komünist ahlak ise insan doğasının tüm zenginliğiyle açığa çıkarılması ve gelişimini sürdürebilmesinin sağlanmasıdır. Eşcinsellik bir cinsel yönelim değil, tercih olsaydı da, bu yüzden komünist ahlak açısından yoz ve ahlaksızlık olarak nitelenemezdi. Solun “bilimsel” maskeli çarpık bakışı, burjuva ideolojisinden kopamayışın itirafıdır. Homofobiyle maluldür.
 
Homofobi: Kapitalizmin Ürettiği Pislik ya da Hastalık
Daha “sınıfsal” bakan sol kesimler, eşcinselliği kapitalizmin yoz kültüründen türemiş bir pislik olarak niteler. Bu tarih bilmez bakış, soldaki homofobinin en kaba biçimidir. Sümerler’den Mısır’a, Helenler’den Roma’ya, Japonya’dan Çin’e, Osmanlı’ya dek eşcinsel ilişkilerin ne kadar yaygın olduğu biliniyor. Hatta Osmanlı’da eşcinsel ilişkiler o kadar yaygındır ki, eşcinsel erkeklerin satıldığı köle pazarları (gulam/oğlan pazarı) bile kurulmuştur. Halk arasında kadın eşcinselliği için kullanılan sevicilik de yaygın bir ilişki biçimidir.
Cinsel yönelim dış baskıyla oluşturulamayacağından kapitalizm de eşcinsellik üretmez ancak kendinden önceki sömürücü sistemlerden çok daha örgütlü biçimde homofobi üretir. Dolayısıyla solun homofobisi kapitalizmden kopamadığının göstergesidir. Ve bu sınıfsallığın sınıfla hiçbir ilgisi yoktur.
 
Daha ince ve insancıl bir yaklaşıma göre ise eşcinselliğin bir hastalık olup olmadığı devrimden sonra araştırılmalıdır. Bu anlayışlı bakış eşcinselleri kurtarma gibi bir yüce gömülülükle kutsanmıştır ve tüm kutsananlar gibi kendinden hoşnutluk içindedir. Ancak her türlü Mengele yönetimine kapı açan bu hoşnutluk homofobinin hoşnutluğudur. Hastalık olansa eşcinsellik değil homofobidir ve tedavisi bulunmaktadır.
 
Homofobi: Eşcinselliği Özendiriyorlar, Fuhuş Yapıyorlar
LGBTT bireylerin eşcinselliği özendirdiği solda da homofobiye gerekçe oluşturan bir söylem. Cinsel yönelimin özendirilemeyeceği açıktır. Cinsel yönelim özentiyle oluşsaydı zaten eşcinselliğin olmaması gerekirdi. Aileden, okul kitaplarına kadar çocuklar, her yerde, sürekli olarak heteroseksüel rollerle karşılaşıyor. Yine de eşcinseller var, hem de sanıldığından çok daha fazla sayıdalar.
 
Fuhuş eşcinsellerin çoğunlukla zorla itildikleri bir iştir. Homofobi nedeniyle dışlanan, işten atılan, iş bulamayan eşcinseller seks işçiliği yapmak zorunda kalıyor ki, seks işçiliği fuhuşun bir yanıdır. Masum yanı… Çünkü seks işçisi, fuhuşun nesnesidir, kurbanıdır, öznesi değil. Bu insanlar artı değerden yüksek miktarda pay almak için seks işçiliği yapmıyor. Yaşayabilmek için yapıyorlar. Fuhuşun öznesi sömürücü sistemdir. İlla bireysel suçlu arayanlar, parayla seks satın alan erkeği suçlasın. Kadınlar da fuhuşun nesnesi konumundadır. O halde eşcinselliğe karşı çıkanların kadınlığa da karşı çıkması gerekir. “Fuhuş yapıyor” diye bir kadını kadın diye suçlamak, kadınlığını bırak demek ne kadar saçmaysa, eşcinsellere aynı şekilde yaklaşmak da o kadar saçmadır.
 
Sol, sistemin ürettiği bu saçmaları olduğu gibi kabul eden ve yayan konumundan, düşünce tembelliğinden kurtulmalıdır. Eşcinselliği fuhuşa indirgeyip, sonra da fuhuşa karşı olma gerekçesinin arkasına sığınarak eşcinselleri sapkın sayma ikiyüzlülüğünden vazgeçmek şarttır. fuhuşa karşıyız evet, çünkü fuhuş paralı tecavüzdür. Fuhuşa karşı mücadelenin sistem karşıtı mücadele olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Fuhuşa karşı mücadele onun nesneleri heder alınarak yapılamaz. Fuhuşun özneleri hedef alınmalıdır. Sorgulanması gereken eşitsizlik, yoksulluk, açlık üreten kapitalizm ve toplumsal erkekliktir. Çünkü fuhuş kadından, eşcinselden değil sistem ve onun ürettiği erkeklikten kaynaklanır. Bir toplumsal dayanışma örülmediği, mücadele yükseltilmediği, toplumsal özgürleşme yolu açılmadığı sürece fuhuşa karşı tüm söylemlerin havada kalacağı ve fuhuşun ezdiği kadın ve eşcinseller üzeriden ikinci bir ezme yaratacağı açıktır.
 
Homofobi: Dışlama, Yok Sayma, Susma
“Gerçek proleter enternasyonalizminin uygulayıcıları olmalı, dünyanın neresinde olursa olsun, her türlü saldırıyı, insan onuruna ters düşen her türlü davranışı kendimize yapılmış bir hakaret saymalıyız” der Che, 1963 yılında yayınlanan Marksist-Leninist Parti adlı kitaba yazdığı önsözde.
 
Sol, “bilimsel”, “sınıfsal”, “insancıl” homofobisiyle LGBTT bireylere yönelik işkenceleri, tecavüzleri, katliamları, örgütlenmelerinin kapatılmasını, bu “insan onuruna ters düşen davranışları” bırakalım kendinse yapılmış bir hakaret saymayı görmezden gelmekte, sessiz kalmaktadır. Üstelik “susmak zulme ortak olmaktır” diyen sol, eşcinselleri dışlayarak, yok sayarak bu suçlara ortak da olmaktadır. Bu yüzden de bir yanıyla durmadan çürümektedir.
“Yozluk yayıyorlar”, “toplumun kendini korumaya hakkı var”, “eşcinsellere karşı değilim ama onlarla konuşmama hakkım var”, “mecbur muyum onlarla arkadaşlık yapmaya” gibi sözleri, solda sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bir insanla cinsel yöneliminden dolayı arkadaşlık yapmama, konuşmama insani olmadığı gibi bunu savunmak eşcinselleri farklı gören ayrımcı bir bakışın ürünüdür. Eşcinseller farklı değildir. Cinsel yönelim insanı farklı yapmaz. Tıpkı milliyetinin, dininin, inancının ya da inançsızlığın farklı yapmayacağı gibi… Sol eşcinselleri farklı niteleyerek tüm temel ilkelerine de sırt çevirdiğinin farkında bile değildir.
 
Örgütlenme ve Mücadele Hakkı
Eşcinsel ilişkileri suç olmaktan çıkaran ilk ülke SSCB’dir (1922). Ancak bu ilk adım geliştirilememiş, sonucuna götürülememiştir. Çünkü devrim sonucuna götürülmemiştir. İktidarın bürokratlaşması, kapitalizmin içten adım adım devrimi kuşatmaya başlamasıyla bu olumlu ilk adım tersine dönmüştür. ‘2. savaşın ardından birbiri ardına gelen devrimlerin kapitalistleşmeye yüz tutmuş bu sosyalizmin karikatürlerinin ürettikleri homofobiden dünya devrimci hareketi de nasibini almıştır.
 
Son dönemde solda, homofobiyle bir yüzleşeme çabasının olduğu görülüyor. Bu olumluluğa rağmen, solun hemen tamamı homofobiyi bir kambur gibi taşımaya devam ediyor.
Homofobiyi şöyle ya da böyle kırabilenler de bile onun etkisi gözleniyor. En ileri tavrı alanlar, eşcinselleri örgütlenmelerine üye kabul edenler, onları eşcinsel ya da LGBTT komisyonu adını verdikleri komitelere sıkıştırarak ayrımcı tavrı örgütleme içinde sürdürüyorlar. Kabul görmeyecekleri homofobik ortamlara, örgütlenmeyi temsil etmek üzere görevlendirerek tasfiye etme çabaları da cabası…
 
Ayrımcılık kırılmadan mücadelenin geliştirilemeyeceği, uğruna bedeller ödediğimiz eşitlikçi, özgürlükçü toplumun kırılamayacağı açıktır. Çünkü ayrımcılık bir ezme biçimidir ve bir kesimin ezilmesine ses çıkarmayanlar, ezenin kimliğini ve pratiğini üretmeye başlayarak ezmeye de katılmaktadırlar.
 
Ayrımcılık öyle boyutlardadır ki, birçok yapı eşcinsellerin mücadele hakkına ket vurarak, onları örgütlenmeye kabul etmemekte, eşcinsel olduğu “açığa çıkanları” örgütlenmeden atmaktadır. Oysa sömürü, baskı, zor, suiistimal ve ayrımcılığın her türünü durmaksızın üreten, insanı alçaltan sınıflı toplumların en vahşisi kapitalizme karşı mücadele her insanın hakkıdır. Devrimci hareket eşcinsellere mücadele alanını kapatarak, onları yok sayarak devrimciliğe kurşun sıkmaktadır. Homofobinin en uç boyutu mücadele hakkının yok edilmesidir. Bunu yapan bir hareketin varlık hakkını uzun süre koruyamayacağı, içten içe kendini kemirerek sisteme yanaşacağı görülmelidir.
 
Soldaki homofobinin en çok eşcinsellerin talepleri için alanlara çıktığında görülmeye başlaması ironiktir. Sözün bittiği noktadır burası…
 
Homofobinin Çürük Kılıfı: Halkın Değerleri
Homofobi, sol hareket içinde, “halkın değerleri” diye sınıflanan “genel ahlak”la meşrulaşıyor. Genel ahlak denilen şey, kapitalist ahlaktır. Halkın olumlu ve olumsuz bir sürü değeri vardır. Paylaşımcı olan da, lokmasını bölen de halktır, linç eden, mücadele edene saldıran, töre diye tecavüze uğrayan kadınları öldüren, kadını babaya, kocaya kul eden de…”Yıkılası düzen” diyen de halktır, “Allah devlete zeval vermesin” diyen de…
 
Halkın geri değerleriyle uzlaşmak solun işi değildir. Uzlaşmak onu sol olmaktan çıkarır. Solu sol yapan temel özelliklerinden biri dönüştürücü iradedir. Dönüştürmeye aday olan önce dönüşmek zorundadır. Eşcinsellik dâhil tüm konularda sol kendi düşüncesini, kendi bilimsel temeline bakarak oluşturmalıdır. Burjuvazinin, siyasal dinciliğin, geri değerlerin kalıplarıyla baktıkça homofobiyi, kapitalizmin bu yabancılaştırma aracını üretmekte, burjuva ideolojiden kopamamakta, özgürleşme pratiği geliştirememektedir.
 
Bu yüzden sol, homofobiyle yüzleşmek, onu elinin tersiyle itmek, LGBT bireylerin dost, arkadaş, yoldaş olma haklarını, yaşama haklarını, aşk haklarını savunmak zorundadır. Çünkü devrimcilik sürekli aşık olma halidir ve aşık olanın fobisi olmaz.
 
LGBTT bireylerin bir çoğundaki, celladına aşık olma tavrını gösteren sol fobinin de izaha muhtaç olduğunu söylemeden geçemeyeceğiz. Bu sol fobi kırılmadan ne hakları kazanmak, homofobiden kurtulmak, ne de burjuvazinin eşcinsellere biçtiği liberalizmin vitrin süsü olmaktan kurtulmak mümkün olacaktır. (09 Mart 2010)
 
Kaos GL Dergisinin Mayıs-Haziran 2010 tarihli 112. Sayısının “dosya” konusu, “Sol ve LGBTT” idi. 
“Sol ve LGBTT” başlıklı Kaos GL Dergisinin dosyasında yayınlanmış yazıların tamamı kaosgl.org okurları ile de buluşacak. Yorumlarınızla tartışmaya katkı sunabilirsiniz…

“Sol ve LGBTT” dosyasından daha önce kaosgl.org’da yayınlanmış yazılar:
 
Erkan Altay – “Eşcinseller Korkmadan Açık Bir Şekilde Yaşayabilmeli”
 
Birol Dinçel - Devrim Ufkunda Ortaklaşma: Sosyalist ve Eşcinsel Hareket Tasavvuru

http://kaosgl.org/icerik/sol_ve_lgbtt
Remzi Altunpolat - Sol ve LGBTT


Etiketler: yaşam, siyaset
nefret