25/09/2009 | Yazar: Kaos GL
Hülya Avşar'ı soruşturan Ali Çakır
Hülya Avşar'ı soruşturan Ali Çakır
Şeriatın kestiği parmak acımaz’ deyimi, adaletin gerçekten adalet olması gerektiğini vurgulamak için söylenmiştir, buna inanıyorum.
Türkiye’de ne yazık ki, savcıların, yargıçların önemli bir çoğunluğunun otoriter bir rejimin bir parçası olarak Türkiye’nin demokratikleşmesine olumlu katkılarda bulunduklarını söyleyemeyiz.
Türkiye’de adaleti gerçekleştirmekle görevli hukuk sistemi üzülerek belirtmeliyiz ki, otoriter devlet zihniyeti’ni kökleştirmek amacıyla ve demokrasiyi engellemek için örgütlenmişti. Yıllarca bu ülkede insanlar söyledikleri nedeniyle yargının hışmına uğradılar, cezaevlerinde ömür tükettiler, ceza tehditleriyle yazmaya, konuşmaya çekinir hale getirildiler.
Avrupa Birliği süreci, adalet sistemimizi de adalet bürokrasisini de, diğer bürokratik kurumlar gibi sarsıyor. Hâlâ birtakım savcılar, birtakım yargıçlar, eskiyi sürdürmek, düşüncelerinden hoşlanmadıklarını, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi mahkeme kapılarında süründürmek amacıyla, eski alışkanlıkları sürdürüyorlar.
***
Hülya Avşar’a Kürt açılımı’ konusunda yaptığı açıklamalar nedeniyle soruşturma açan Ali Çakır, artık hepimizin tanıdığı bir hukuk figürü haline geldi. Bir gazetede, TV’den çıkan söyleşi, makale, yorum ve haber nedeniyle bir soruşturma, bir dava açıldığında ‘Büyük bir olasılıkla yine Ali Çakır’dır’ diyoruz.
Bu kez de yanılmadık, gerçekten de Hülya Avşar için soruşturmayı Ali Çakır açmıştı. Ali Çakır’ın adını Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı döneminde duydum. İpek Çalışlar hakkında açılan davanın savcısıydı. Latife Hanım’ kitabında geçen bir olay nedeniyle Atatürk’e hakaret’ten dava açmıştı. Kamu adına duruşmaya katılan başka bir savcı, açılan davadaki gerekçenin haksız olduğunu söyleyerek beraat istedi. Dava ilk duruşmada aklanmayla sonuçlandı.
Sonra başka meslektaşlarımın hakkında benzer şekillerde dava açıldığına tanık oldum. Ali Çakır ismi tanıdık bir isim haline geldi. Ali Çakır bir süre sonra Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na atandı. Bu kez da karşımıza Bülent Ersoy davası nedeniyle çıktı.
O davadaki gerekçeleri hukuki sayılabilir miydi?
Sanatçı Bülent Ersoy aleyhinde hazırladığı iddianamede Ali Çakır şunları yazmıştı. ‘Türk milletinin askerliğe verdiği önem ve değer nedeniyle, vicdanında Asker ocağı’ ile Peygamber ocağı’ eş düzeyde tutulmuştur. Asker uğurlamalarının, törenlerle ve coşkuyla yurdun her yöresinde yapılıyor olması da, örf ve adet olarak, toplum tarafından benimsenmiş bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenledir ki; Askerliğin eksiksiz tamamlanması, Şehitlik’ ve Gazilik’ kavramlarına verilen ulviyet ve kutsiyet; kişiye ve ailesine toplumsal bir değer kazandırmaktadır. Her Türk Asker Doğar’ özdeyişi de; bu ulvi duyguları ifade eden atasözü’ olarak halk tarafından benimsenmiştir.’
***
Hülya Avşar için ne gibi iddialarda bulunacak doğrusu merak ediyorum. Hepimiz biliyoruz ki, Hülya Avşar’ın söyledikleri; bir sanatçının, ailesinde Kürt ve Türk olan bir duyarlı insanın Kürt sorununda kanın durması temennisidir. Kürt sorununun demokratik bir çözüm yoluna girmesidir. Tarafsız göz bunu böyle okur.
Ali Çakır’ın nasıl bir gözle okuduğunu az çok tahmin edebiliyoruz. Hrant Dink hakkında açılan davalarda, Orhan Pamuk hakkında açılan davada, birçok yazan çizen insan hakkında açılan davalarda benzer anlayışı, görüyoruz ve biliyoruz. Bunlar sürpriz değil.
Sürpriz olan, Türkiye’de çözüm iradesinin geçmişe göre çok daha güçlü olduğu bir dönemde, bir sanatçının çözüme katkı amacıyla yaptığı konuşmanın bir cezaya dönüştürülmek istenmesidir.
Ali Çakır önce Bağcılar’da, oradaki adliyenin kaldırılması üzerine daha sonra Bakırköy’de yani medyanın merkezileştiği yerdeki basın davalarında rol alıyordu. Böylesine, ülkemizin hukuk sistemini evrensel hukuk dünyasının gözünde tartışmalı hale getiren ve her seferinde açtığı davalarla ülkemiz hukukunun soğuk savaş döneminin hukuku gibi anlaşılmasına neden olan Ali Çakır’dan anlaşılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu çok memnundu.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Ali Çakır’dan memnun olsa da belli ki Ali Çakır artık yaptığı işten memnun değilmiş. Gazetelerde yer alan haberlere göre emekliliğini istemiş. Savcı Çakır, noterlik yapmak için de dilekçe vermiş. Umarım bu talebi Adalet Bakanlığı tarafından bir an önce yerine getirilir.
Kendisi, noterlik yaparak da ülkemizin hukukuna değerli hizmetlerini sürdürebilir. Başarılar dileriz.
Türkiye’de ne yazık ki, savcıların, yargıçların önemli bir çoğunluğunun otoriter bir rejimin bir parçası olarak Türkiye’nin demokratikleşmesine olumlu katkılarda bulunduklarını söyleyemeyiz.
Türkiye’de adaleti gerçekleştirmekle görevli hukuk sistemi üzülerek belirtmeliyiz ki, otoriter devlet zihniyeti’ni kökleştirmek amacıyla ve demokrasiyi engellemek için örgütlenmişti. Yıllarca bu ülkede insanlar söyledikleri nedeniyle yargının hışmına uğradılar, cezaevlerinde ömür tükettiler, ceza tehditleriyle yazmaya, konuşmaya çekinir hale getirildiler.
Avrupa Birliği süreci, adalet sistemimizi de adalet bürokrasisini de, diğer bürokratik kurumlar gibi sarsıyor. Hâlâ birtakım savcılar, birtakım yargıçlar, eskiyi sürdürmek, düşüncelerinden hoşlanmadıklarını, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi mahkeme kapılarında süründürmek amacıyla, eski alışkanlıkları sürdürüyorlar.
***
Hülya Avşar’a Kürt açılımı’ konusunda yaptığı açıklamalar nedeniyle soruşturma açan Ali Çakır, artık hepimizin tanıdığı bir hukuk figürü haline geldi. Bir gazetede, TV’den çıkan söyleşi, makale, yorum ve haber nedeniyle bir soruşturma, bir dava açıldığında ‘Büyük bir olasılıkla yine Ali Çakır’dır’ diyoruz.
Bu kez de yanılmadık, gerçekten de Hülya Avşar için soruşturmayı Ali Çakır açmıştı. Ali Çakır’ın adını Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı döneminde duydum. İpek Çalışlar hakkında açılan davanın savcısıydı. Latife Hanım’ kitabında geçen bir olay nedeniyle Atatürk’e hakaret’ten dava açmıştı. Kamu adına duruşmaya katılan başka bir savcı, açılan davadaki gerekçenin haksız olduğunu söyleyerek beraat istedi. Dava ilk duruşmada aklanmayla sonuçlandı.
Sonra başka meslektaşlarımın hakkında benzer şekillerde dava açıldığına tanık oldum. Ali Çakır ismi tanıdık bir isim haline geldi. Ali Çakır bir süre sonra Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na atandı. Bu kez da karşımıza Bülent Ersoy davası nedeniyle çıktı.
O davadaki gerekçeleri hukuki sayılabilir miydi?
Sanatçı Bülent Ersoy aleyhinde hazırladığı iddianamede Ali Çakır şunları yazmıştı. ‘Türk milletinin askerliğe verdiği önem ve değer nedeniyle, vicdanında Asker ocağı’ ile Peygamber ocağı’ eş düzeyde tutulmuştur. Asker uğurlamalarının, törenlerle ve coşkuyla yurdun her yöresinde yapılıyor olması da, örf ve adet olarak, toplum tarafından benimsenmiş bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenledir ki; Askerliğin eksiksiz tamamlanması, Şehitlik’ ve Gazilik’ kavramlarına verilen ulviyet ve kutsiyet; kişiye ve ailesine toplumsal bir değer kazandırmaktadır. Her Türk Asker Doğar’ özdeyişi de; bu ulvi duyguları ifade eden atasözü’ olarak halk tarafından benimsenmiştir.’
***
Hülya Avşar için ne gibi iddialarda bulunacak doğrusu merak ediyorum. Hepimiz biliyoruz ki, Hülya Avşar’ın söyledikleri; bir sanatçının, ailesinde Kürt ve Türk olan bir duyarlı insanın Kürt sorununda kanın durması temennisidir. Kürt sorununun demokratik bir çözüm yoluna girmesidir. Tarafsız göz bunu böyle okur.
Ali Çakır’ın nasıl bir gözle okuduğunu az çok tahmin edebiliyoruz. Hrant Dink hakkında açılan davalarda, Orhan Pamuk hakkında açılan davada, birçok yazan çizen insan hakkında açılan davalarda benzer anlayışı, görüyoruz ve biliyoruz. Bunlar sürpriz değil.
Sürpriz olan, Türkiye’de çözüm iradesinin geçmişe göre çok daha güçlü olduğu bir dönemde, bir sanatçının çözüme katkı amacıyla yaptığı konuşmanın bir cezaya dönüştürülmek istenmesidir.
Ali Çakır önce Bağcılar’da, oradaki adliyenin kaldırılması üzerine daha sonra Bakırköy’de yani medyanın merkezileştiği yerdeki basın davalarında rol alıyordu. Böylesine, ülkemizin hukuk sistemini evrensel hukuk dünyasının gözünde tartışmalı hale getiren ve her seferinde açtığı davalarla ülkemiz hukukunun soğuk savaş döneminin hukuku gibi anlaşılmasına neden olan Ali Çakır’dan anlaşılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu çok memnundu.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Ali Çakır’dan memnun olsa da belli ki Ali Çakır artık yaptığı işten memnun değilmiş. Gazetelerde yer alan haberlere göre emekliliğini istemiş. Savcı Çakır, noterlik yapmak için de dilekçe vermiş. Umarım bu talebi Adalet Bakanlığı tarafından bir an önce yerine getirilir.
Kendisi, noterlik yaparak da ülkemizin hukukuna değerli hizmetlerini sürdürebilir. Başarılar dileriz.
Etiketler: insan hakları