05/04/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Devlet Bakanı Kavaf’ın “eşcinsellik hastalıktır” açıklaması ve sonrasındaki gelişmeler Türkiye’nin yaşadığı ekonomi politik değişim krizinin birey, grup ve cemaatle

Devlet Bakanı Kavaf’ın “eşcinsellik hastalıktır” açıklaması ve sonrasındaki gelişmeler Türkiye’nin yaşadığı ekonomi politik değişim krizinin birey, grup ve cemaatleri aşan, giderek onları sürükleyip götüren özünün “kapitalist modernleşme” olduğunu görünür kıldı.

Üstelik dincilerin de çok eleştirdikleri Kemalistler gibi “aydınlan(a)madan modernleştiklerini” de faş etti.

Nasıl mı? Bakan’ın açıklamasını Türkiye Psikiyatri Derneği ve Türk Tabipleri Birliği gibi hekim örgütleriyle birlikte çok sayıda sivil toplum kuruluşu protesto etti. Sonra dindar olduklarını herkesin gözüne sokmakta sakınca görmeyen çok sayıda STK de Bakan’a, eşcinselliği hastalık olarak görmesini desteklediklerini bildiren, ortak bir açık mektup yayımladılar. Aralarında Türkiye Yazarlar Birliği, Mazlum-Der, İnsani Yardım Vakfı gibi Kemalizmin totaliterliğine karşı demokrasi ve insan hakları bayraktarlıklarıyla meşhur ve etkili STK’ler de vardı.

Zurna tam da burada zırt dedi. Kendisini “Müslüman sosyal bilimci”  olarak tanımlayan Hilal Kaplan, söz konusu STK’leri modernleşmekle suçlayan ve eşcinselliği hastalık olarak görmelerine içerleyen bir manifestoyu Taraf gazetesinde yayımladı. Eşcinsellik günahtır ve onu hastalık olarak görmek “Batı” kategorileriyle düşünmektir diye isyan etti. Hani biraz daha kızsa eşcinselliğe hastalık demek, şirk koşmaktır diyecek noktadaydı.

Konuyla hiç alakası yokken, devrimci sosyalistleri arada harcamaya çalışması bir yana bırakılırsa, eşcinselliğe din içinden bakılması gerektiğini, ona hastalık muamelesi yapmanın Batı aklına teslim olmak ve sekülerleşmek olduğunu yazan Kaplan, çok haklı.

Evet, eşcinsellik modernleşmeyle birlikte günah olmaktan çıkarak önce suç, o da denetlemeye yetmeyince hastalık olarak kategorize edilmiştir. Sekülerleşen dünyada dine ve dinden üretilmiş bilgiye yaslanan iktidarın insanları denetleyip, birörnekleştirmekte yetersiz kalması, iktidarın bu kez tıbbi bilgiyi kullanarak eşcinselliği hastalık olarak inşa etmesine neden olmuştur.

Kaplan’ın trajedisi de Batı akıllılar diye suçladığı “Müslüman temsilli STK’leri” eleştirirken, paradoks olarak aydınlanma ve modernliğin konusu ve buluşu olan “bilgi-iktidar” ilişkisini kullanmak zorunda kalmasıdır. Bir çeşit tencere dibin kara durumu.

Daha vahimi, eleştirisini “İslam ve eşcinsellik meselesinin bir semptomu” olarak ele alacağını yazmasıdır. Toplumsal bir olguyu, tıbbi bir terim olan “semptom” (hastalık belirtisi) olarak görmesiyle, kendisinin de çözümlemesinde dini bilginin iktidarındansa  tıbbi bilginin iktidarını yeğlediğinin ayırdına varamaması trajiktir.

Bir kez daha yazıyorum, trajedi, kaçınılmaz yazgıya karşı çıkmak için olanca gücüyle çabalamak ama sonunda yazgıya engel olamamak, demektir.

Kaplan da, din içinden eleştirdiğini iddia ettiği Müslüman STK’ler de kaçınılmaz olarak moderndir. İsteseler de istemeseler de zihinleri sekülerleşmekte ve din, onlar için de araçsallaşmaktadır. Tam da burada tıpkı Kemalistler gibi aydınlan(a)madan modernleştikleri için kimi zaman farkına varmadan kimi zaman bile isteye ikiyüzlüdürler.

Kemalizmin totaliterliği karşısında insan hakları ve demokrasi mücadelesi şampiyonluğunda bayrağı kimselere bırakmayan, sosyalist ve devrimcileri “latent (gizil) Kemalist” (ki bu da latent eşcinsel gibi psikiyatriden, tıbbi bilgiden aparmadır) olarak niteleyen bilumum Müslüman temsilli STK’ler, Müslüman entelektüeller, ‘zurna eşcinsellerin haklarına gelince, zırt’ demektedirler. Çünkü devrimci sosyalist değillerdir, buna haftaya dönelim.

Bilinen bir fıkradır. İslamiyet’in dünyaya yayıldığı dönemde bir Müslüman’ın yolu Kuzey Kutbu’na, bir Eskimo köyüne düşer. Kendisini rahat ettirmek için elinden geleni yapan Eskimoları Müslümanlığa davet etmek için konuk uzun uzun anlatır. Cennetin ne mükemmel bir yer olduğunu ve orada her şeyin olduğunu dinleyen bir Eskimo, daha önce hiç duymadığı Cennet meyveleri, Kevser gibi şeylerle ilgilenmeyerek, merakla sorar; “Peki Fok, Fok da var mı?” Bu kez şaşırma sırası Müslümandadır. Fok nedir bilmez çünkü ve bilmediği bir şey hakkında konuşmayacak kadar dindar olduğundan “bilmem, kitapta yok” der. Eskimo, üzgün yanıtlar, “Fok yoksa bize uymaz!”

İşte Dincilerin halkı Kemalizmden kurtararak getirmeyi vaat ettikleri demokrasi yutturmacası karşısında ibneler, ikiyüzlüleri samimiyete davet eden foklardır. İki laflarından biri Kemalizmin ne kadar faşist olduğu olan dincilerin zamanımızın Kemalistleri olduğunu anlamak için Foklar yeterlidir.

Bu bağlamda söz konusu STK’ler ve Devlet Bakanı’nın, Kaplan’dan daha ilerici olduğuna şükretmek gerek! Maazallah Kaplan gibi düşünseler, onun da belirttiği gibi Müslümanlar hırsızlık ve zina günahlarına ne ceza veriyorlarsa eşcinsellere de aynı cezanın verilmesini savunurlardı.

Etiketler: yaşam
İstihdam