22/02/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Doksanlı yıllar boyunca ağırlıklı olarak postmodernizm üzerine olsa da okuyan, kafa yoran, dünyayı ve olup biteni anlamaya çabalayan “İslamcı” bir okur yazar grubu &c

Doksanlı yıllar boyunca ağırlıklı olarak postmodernizm üzerine olsa da okuyan, kafa yoran, dünyayı ve olup biteni anlamaya çabalayan “İslamcı” bir okur yazar grubu çekirdeğinden söz etmek mümkündü.

O zamana kadar dindar, dinci ya da İslamcı (nasıl adlandırırsanız adlandırın) kesim, dünyadan, felsefeden, sosyolojiden bihaberdi; çoğunun çantasında ‘Namaz Hocası’ ya da  ‘Mızraklı İlmihal’, biraz mürekkep yalamışlarda ‘Sızıntı’ dergisi, birkaç da şiir kitabından ötesi olmazdı. Cemil Meriç’i değil okuyan adını bilenler sayılıydı.

Doksanlı yılların başından itibaren önce Ali Şeriati hızla Türkçeye çevrilmeye başlandı. Ardından Cemil Meriç’in toplu eserlerinin yayımlanmasıyla İslamcıların okuma, öğrenme, düşünme dönemleri başladı. Buradan Postmodern yazına sıçramak çok kolay ve hızlı oldu.

Doksanların ikinci yarısında artık kitapevleri yeni bir İslamcı okur yazar tipiyle dolup taşmıştı. Foucault’dan girip, Frankfurt Okulu’ndan çıkan, Bauman’ı yalamış yutmuş bu insanlar, üniversite kantinlerindeki düşünce tartışmalarının tozunu attırmaya başladılar. Postmodernizmde kendi batı karşıtlıklarının ipuçlarını bulan kuşak o dönemin en çok okuyan, üreten grubuydu

Bu halleri tıpkı altmışlı yıllarda başlayıp yetmişler boyunca süren sosyalistlere benziyordu. Okuyor, sorguluyor, düşünüyor, yazıyor, tartışıyorlardı. Çünkü iktidara taliptiler, iktidarı değiştirmek istiyorlardı.

Abdurrahman Dilipak, o dönem neredeyse bir entelektüel ikon haline gelmişti. Televizyondaki tartışma programlarında önüne çıkanı silip süpürüyor, özgürlük ve insan haklarının yılmaz savunuculuğunu üstleniyor, nerede bir özgürlük talebi varsa ya da bir haksızlığa karşı durulacaksa en önde, en gür sesiyle yer alıyordu. Sadece türban için değil, ezilen solcu muymuş, Kürt müymüş bakmıyor, insan hakları ve özgürlüğü bütün insanlar için talep ediyordu. Şanar Yurdatapan’la birlikte sivil demokrasi taleplerinin iki bayraktarı olmuş, yıllar sonra birlikte mücadele anılarını kitaplaştırmışlardı bile. Gerçi birkaç yıl önce aralarına kara kedi girip davalık olsalar da Dilipak, dinci cemaatin modernliğe açılan güler yüzlü ‘barışcıl entelektüeli’ydi.

Trajik bir şekilde dincilerin entelektüellik macerasını 8 yıllık iktidar dönemi sonrasında bitirmek, Vakit gazetesindeki ‘haloperidol’ yazısıyla yine Dilipak’a nasip oldu. Trajedi zaten tam da bunu anlatır. Kaçınılmaz yazgıya karşı savaşan insanın sonunda yazgıya engel olamamasıdır tragedya.

Neredeyse 60 yıldır tüm dünyada başta şizofreni olmak üzere ağır psikiyatrik hastalıkların tedavisinde yasal olarak kullanılan ve belki de en güvenilir ilaçlardan biri olan haloperidol ilacını, Dilipak, biyolojik bir silah olarak tanımlıyor, insanlara gizlice verildiğinde onları çocuk tacizcisi, ya da ensest meraklısına dönüştüreceğini ya da kişinin kendisini peygamber sanmasına yol açabileceğini iddia ediyor. Bu iddiasına destek olarak Jitem düşmanı bir savcının (Erzincan Başsavcısı olsa gerek), birden Jitemci haline dönüşmesindeki tuhaflığı gösteriyor.

Hadi halen Türkiye’deki en ucuz antipsikotik olan haloperidolü kullanan binlerce evet binlerce hasta ve ailesinde yaratacağı paniğin, ona inanıp, ilaçlarını kesince hastalıklarının ağırlaşmasının vebalini nasıl ödeyeceğine, öbür dünyada karar versinler. Tabi o yazı nedeniyle ilacını kesip, hastalığı alevlenen bir hasta ya da yakınının ortaya çıkan zarar için Dilipak’a bu dünyanın laik mahkemelerinde ceza davası açması ayrı.

Bunları bir yana bırakalım. Dilipak’ın yazısı en yalın ifadeyle bir kara cehalet komplosu. Ama daha da ilginç olanı yazısındaki haloperidol ile ilgili genel bilgilerin wikipedia sitesinden birebir çeviri olması. Dilipak, Wikipedia’nın haloperidol maddesini neredeyse olduğu gibi yazısına çevir(t)miş. Merak edenler, http://en.wikipedia.org/wiki/Haloperidol sayfasıyla Dilipak’ın yazısını karşılaştırabilirler.

Ancak Wikipedia’dan aldığı bilgileri aralara sıkıştırarak üst perdeden bilgiçlik yaptığı yazısı tam bir provokasyon. Eskiden dinciler çocuklarınıza aşı yaptırtmayın içine gizli kısırlık, iktidarsızlık zehirleri koyuyorlar diye propaganda yapıp yüzlerce yoksul çocuğun kızamık, çocuk felci gibi hastalıklara yakalanmalarına neden olurlardı. Yazı aynı mantığın modern versiyonu.

Dincilerin entelektüel çözümlemelerinin, Wikipedia’dan apartmaya dönüşmesi, doksanların okur yazar dincisinin artık okumaya ihtiyaç duymadığının galiba ilk kanıtı. Tragedya yine işledi, cehalet bu kez iktidar olmanın rehavetinde hortladı demektir. Kır kökenli, yoksul ama zeki, akıllı ve okuyup adam olmak isteyen dincinin yerini, kente kapağı atmış, zenginleşmiş, hayatın ve iktidarın tadına varmış yeni dinci, hem de yirmi yılda almış. Gerisi gelir artık.


Etiketler: yaşam, din/inanç
nefret