11/01/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Öfke, engellenmeye karşı hissedilen temel duygudur. İsteklerin, beklentilerin karşılanmadığı ya da reddedildiği her durumda insan öfkelenir.

Öfke, engellenmeye karşı hissedilen temel duygudur. İsteklerin, beklentilerin karşılanmadığı ya da reddedildiği her durumda insan öfkelenir. Çoğun öfkenin kaynağıyla ilgili farkındalığı olmaz kişinin. Karşısındakinin yaptığı ya da yapmadığının onu öfkelendirdiğini düşünür. Maruz kaldığı ya da gördüğü davranışa öfkelendiğini hisseder. Öfkenin kaynağının, bu davranışın kendisine hissettirdiği, duygu olduğunu ayrımsayamaz.

Çocuk istediğini yapmayan annesine öfkelenirken, isteğinin yerine getirilmemesinin kendisinde yarattığı çaresizlik, yalnızlık, sevilmeme duyguları yüzünden öfkelenir. Ancak, istediğimi yapmadığında ben kendimi zavallı ve sevilmeyen biri gibi hissediyorum demek yerine sen kötü bir annesin der.

Erkeklerin, “sahip oldukları” kadınların davranışlarına öfkelenmeleri de bu yüzdendir. Sen bu davranışlarınla benim gücümü sınamış oluyorsun öfkesidir. Erkek, “yanındaki kadının” davranışlarını bu yüzden denetim altına almaya çalışır. Yanındaki kadının giyimi ya da davranışları nedeniyle başka erkeklerin bakışlarına, sözlerine ya da eylemlerine maruz kalma riski olduğunu düşünür erkek. Böyle bir durumda kavga etmesi gerekeceğinden, bu zorunlu olduğundan ve kavga bir güç sınaması olduğundan “erkeği olduğunu düşündüğü kadınının” giyimini denetler, yanlış bulduğunda öfkelenir.

Bu iki örnek öfkenin iktidar ilişkisinin iki tarafının da hissettiği ancak farklı anlamları olan bir duygu olduğunu gösterir.
Demem o ki, muktedirle acizin öfkesi aynı değildir.
Muktedir, istek ve taleplerinin yerine getirilmemesini içten içe gücünün sınanması olarak hissettiğinden böylesi durumlarda zulmünü daha bir artırır. Baba, sözünü dinlemeyen evladını otoritesine bir tehdit gibi algıladığından, zulmünün şiddetini artırarak, gücün kimde olduğunu göstermek ister. Bu zulüm, evlatta sevilmeme, yok sayılma, adam yerine konulmama ve çaresizlik duygularına neden olur. Evlat da bu duyguları öfke olarak yaşar. Ancak öfkeyi kaynağına yöneltmek zordur; baba güçlüdür. Bu durumda evladın öfkesinin hedefi değişir; kimi zaman kendisine döner kimi zaman ise kendisinden güçsüz olana.

Kendisine döndüğünde bu güçsüzlüğün kabullenilmesi ve koşulsuz boyun eğme davranışına döner. Erkeğini kendisinin sahibi gibi davranan kadınlar vardır, gerçekten. Babasına sormadan, onun onayını almadan adım atmayan evlatlar da.

Öfkenin hedefinin yer değiştirmesi daha yaygındır. Ancak bu basitçe güçlüden dayak yiyenin gidip kendisinden güçsüz olanı bulup onu dövmesi şeklinde olmaz. Kendisini dövenin kimliğine bürünerek, onun da döveceklerine dayak atarak ya da attırarak, kendi güçsüzlük duygularından sıyrılma şeklinde olur. Kocasından bir ömür dayak yiyen kadının kızının da babasından dayak yemesini sağlaması, gibi. Zamanında giyimi ya da davranışları yüzünden kocasından şiddet gören kadın, kızını giyimi ya da davranışları yüzünden dövmek yerine baba/kocanın dövmesini sağlar.
Muktedirin öfkesinin yaşattığı acz duygularından, muktedirin öfkesine öykünerek sıyrılmaya çalışmaktır bu. İktidar karşıtlarının en büyük zulmü, iktidarın zulmettiklerinden görmeleri bundandır.

Manisa Selendi’de Çingenelere, Edirne ve Erzincan’da “ulusalcı solcu” Halk Cephesi üyelerine halkın kustuğu öfke tam da böyle bir öfkedir.

Ancak bu öfkelerin birer antrenman olduğunu da akılda tutmak gerekir. Acz içinde olanlar, zulme karşı çıkanlardan hazzetmezler. Çünkü birilerinin karşı çıkabildiğini görmek, zulmün muktedirin gücünden değil, kendi güçsüzlüğünden doğduğuyla, yüzleşmek zorunda bırakacaktır.
Bu antrenmanların neye hazırlık olduğu üzerine kafa yormak gerekiyor.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam