27/07/2024 | Yazar: Andrew Beckett

Ey şanlı lubunya, benim HIV ile yaşam serüvenimden küçük bir kesit olarak bu hikayeyi sana anlatmak istedim. Belki gelecekte aynı kaygıya düşen birilerinin gözüne çarpar ve umut olur diye.

İlaç beni HIV’den koruyor, HIV’den korumayan ise toplumsal önyargılar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

HIV ile yaşayanları Seveceksiniz. (HIV ile yaşayanları Seviniz.)

2015 yılının ilkbaharında o ılık Nisan gününde tanı alıp ilk Stribildim’i reçete ettirdiğimde sanki hayatın bir daha bana gülmeyeceğine inanmış, depresif ne yapacağımı bilmez bir halde yurda dönmüştüm. Bu ilaca nasıl alışacağımı, ilacı nasıl unutmadan kullanacağımı sorguluyordum. Hoş, HIV tanısı almadan önce de uzun yıllar düzenli ilaç kullanmaktaydım ancak bu başka. Önceki ilacımı bir gün içmesem bir şey olmazdı ama Stribild öyle miydi? Günü gününe içmen gereken hatta içerken de birtakım törensel faaliyetlere girişmen gereken bir ilaçtı bu meret. Mesela karnın tok olacaktı, mümkünse yemeğin tam ortasında içmeliydin, efendime söyleyeyim içtikten iki üç saat sonra süt ve süt ürünü tüketmemeliydin, greyfurt, sarı kantoron falan yiyip içmemeliydin. (Greyfurt da hiç sevmediğim için iyi gelmişti bu olay, ehe biraz da olumlama... :)

Neyse, bu eski koca tableti günde 1 doz olarak içmeye alıştığım sıralar çokça bocaladım anacım. Üniversite üçüncü sınıftaydım ve tüüüm okul hayatımın belki de en zor senesiydi. Bu bocalama hali içerisinde sınavlara hazırlanırken -biraz da içimde hiçbir şey tutamamamın da etkisiyle- daha kendimin dahi alışamadığı bu çok özel bilgiyi birkaç insanla paylaşma gafletinde bulundum. Mesela, kuzenime söyledim. “Hay dilime eşek arısı soksaydı da söylemeseydim.” dedirten birkaç travmatik olay yaşattı sağolsun bana. Şimdi onun boşboğazlığı yüzünden onun annesi, babası ve kardeşi ve dahi o dönemki sevgilisi şimdi eşi olan şahsın annesi ve babası da benim HIV ile yaşadığımı biliyorlar. Ha bu arada, az daha bu bilgi benim anneciğime de gidiyordu da biraz tehdit biraz yalvarma bir tutam da taviz ile bu olası vahametin de üstesinden geldik bacım.

Benim akılsız başım, bu meselenin kuzen travmasından sonra gizli kalmasını anlayamamış olacak ki ben gittim bizim bazı lubunyalara da söyleyiverdim. Kız, lubunyaya da dedikodu de yeter ki. Benim HIV statüsü maşallah sanırsın Posta gazetesinin sürmanşetinden girmiş gibi yayıldı. Bu ibnelerin* de kendi statülerinden haberleri yoktur ama gelirler seni elaleme malamat ediverirler. Öyle bir konuşurlar ki; seni dünyanın en pis insanıymışsın gibi bir hissiyatla baş başa bırakırlar. Bu iğrençlik hissi de insana bir koyar ki anlatamam. Gerçi insan bir süre sonra anlıyor bu hissin sanal olduğunu. Ama bunu kavramak, biraz tecrübe gerektiriyor. E boşuna dememişler “Bıyık büküle büküle kaytan, insan sikile sikile şeytan olur.” diye.

Bunları bugün böyle hafif bir neşeyle anlattığıma bakmayın, her biri dert ve keder imbiğinden damla damla geçmiş, yüzümün derinliklerine baktığımda izlerini görebildiğim acı hikayeler. İnsan yaşaya yaşaya bir miktar gamsızlaşmayı öğreniyor a dostlar.

Ben bu açılma ve ifşa süreçlerinden sonra biraz kendimi dizginlemiş, biraz da içine kapanmış bir halde hayata tutunmaya başladım. Yaşadığım bir iki tecrübe benim bunu son derece gizli tutmam gerektiğine inanmama yetmişti. Ne var ki; gençliğin verdiği o deli kan beni birileriyle flörtleşmeye itiyordu. Ancak mesele flört, aşk, meşk işleri olunca bu HIV statüsü meselesi benim üzerime daha büyük yük olmaya başladı. Flörtüm bunu bilmeli mi bilmemeli mi noktasındaki içsel çatışmam beni yiyip bitiriyordu. Bu noktada ilk ciddi adımı, mezuniyet sonrası ilk flörtüme açılmak suretiyle attım. Ve sonuç HÜSRAN. Çok korkunç, insana o iğrenç hissettiren tepkiyle yeniden karşılaşmıştım ve ayrılmıştık. Bu olay benim çok da bağlı olmadığım hayatımın aşkını bulacağım düşüncesinden iyice uzaklaşmama sebep olmuş ve beni iyice yalnızlığa sürüklemişti. Üstüne üstlük, eski flörtüm bana ağzına gelen lafları saymakla da kalmamış, beni cümle aleme afişe etmek için sistematik bir zorbalığa başlamıştı.

Ona hiçbir zararım dokunmadığı halde, onun bu öfkesi benim iyice canımı sıkmış, toplumun etiketlediği o “hastalıklı” düşüncesine kapılmama neden olmuştu. Bundan sonra nasıl ilişkileneceğimi, insan içine nasıl çıkacağımı düşünmekten kendimi alamıyordum. Bu açılma ve afişe olma sürecinden sonra bir kez daha içime kapanmış, uygulamalarda kendimi daha az görünür kılmıştım. Ne zaman birine yazsam ve cevap vermese sanki o yazdığım kişinin de benim HIV pozitif olduğumu biliyormuş hissine kapılıyor, kendimi güvensiz hissediyordum. (Nitekim bu histen halen bütünüyle kurtulabilmiş değildim.)

Bu olumsuz düşüncelere rağmen, HIV aktivizminden öğrendiğim özne temelli fikirler sayesinde yaşadığım o utanç duygusundan ve “hastalıklı” etiketinden arınabilmiş, hayatıma devam edebilmiştim. Yaşadığım bu HIV- fobik olaylar benim de kendime bu noktada savunma mekanizmaları geliştirmeye itmişti. Artık, flörtlerimi bu noktada daha bilinçli olabileceğini düşündüğüm insanlardan seçmeye çalışıyor, bununla da yetmiyor onları bir bilinçlilik testine tabi tutuyordum. Gerçekten de bu noktadaki filtrem işe yaramaya başlamış, beni örseleyecek insanları hayatıma almamayı başarabilmiştim. Bu bilinçlilik testim, bir süre sonra beni kurumsal olmayan bir HIV aktivizmi yapmaya dahi itmiş, HIV cahili lubunyaları gerek eğitmek gerekse madilemek gibi kendi kendime bir misyon edinmiştim. Kendi kendime yüklediğim bu misyon benim HIV’le yaşamayı normalleştirmeye bir adım daha yakınlaştırmış, hayatımın normalleşmesine de katkı sunmuştu.

Bu barışma sürecine rağmen yine de afişe olmaktan ve kendime bir hayat arkadaşı edinememekten duyduğum kaygım devam ediyordu. Öyle ya, bu süreçte bazı cishet arkadaşlarım evlenmiş ve birlikte bir hayat inşa etmeye başlamışlardı. Bu zamana kadar 1 kez tek eşli bir sevgili deneyimi yaşamıştım. Pek de ilişki kafasında biri değildim aslında. Fakat pozitif bir lubunya olup bir de defalarca ifşa olunca tek gecelik ilişkilere de yabancılaşmış, içten içe kendime bir koca arar hale gelmiştim. Belki de etrafımda kurulan o hayatları içten içe kıskanmaya başlamıştım. Bir yandan hayatımı kuracağım birini düşlerken bir yandan da HIV pozitif olmamdan dolayı kimle kendimi güvende hissedebileceğim bir ilişki yaşayabilirim diye düşünüp bir ikilemin içerisine düşüyordum. Ta ki, O’nu tanıyana kadar. (İnan hiç beklemediğin anda oluyor canım.:.)

O, benim HIV’le barışma hikayemdeki son eksik parçayı tamamlayan; HIV ile yaşayanların da mutlu, aşklı ve uzun soluklu bir ilişki yaşayabileceklerini bana tecrübe ettiren ilk insan. Hiç de aşık olacağımı, ilişkim olacağımı ummadığım anda karşıma çıkan O, benim henüz yazışma aşamasındaki “belki bir date, bir de en fazla koli olur.” şeklindeki müthiş öngörümü al aşağı edip beni hararetli bir sevdaya sürükledi. O’nu yüz yüze ilk tanıdığımda aramızdaki yaş farkına rağmen kanım kaynamış, tanıdıkça ilginç bir heyecana tutuldum. O’nu görmeden edemiyor, neredeyse her akşam kahveye, yemeğe çağırıyor, O’nunla uyuyor, uyanıyordum. Bu cicim günleri devam ederken bir yandan da pozitif olduğumu hatırlayıp yeniden açılıp açılmama kararsızlığı yaşıyordum. LGBT aktivizmine olan ilgisinden azıcık fikir sahibi olduğunu sezinlemiştim ancak yine de bilinçlilik testinden elbette muaf tutamazdım. Sonuçta kendi güvenliğimi önemsemeyi öğrenmiştim. Bu testi nasıl yapacağımın da bir yolunu buldum. Tam bizim flört ettiğimiz dönemde, Pose yayınlanmaya başlamış ve büyük bir ilgiyle lubunyalar tarafından izlenir olmuştu. Ben de Pose üzerinden bu bilinçlilik testini yapmaya karar verdim. Beraber izledikçe tepkilerini gözlemliyor, dizi üzerine konuşurken pozitif olmak üzerine fikirlerini öğreniyordum. Bu olaydan sonra, bir gün kendisine açıldım ve kendisinden beklemediğim bir olgunlukla HIV’le yaşamamın kendisi için sorun olmadığını cevabını aldım. O gün 4 yıllık HIV ile yaşam deneyimimde ilk kez bu kadar mutlu, güvenli ve huzurlu hissetmiştim. Elbette birtakım endişeleri olduğunu hissediyordum. Kimseden bu noktada sıfır endişe bekleyemezdim ancak bu endişelerin de bilgiyle üstesinden geldik. Neredeyse 4 yıl dolu dolu bir ilişki yaşadık. Şu an birlikte değiliz belki ama bitiş nedeni HIV değil. O’nla geçen 4 yıl benim HIV ile barışmamın tamamlandığı, HIV pozitiflerin de sevip sevilebileceğine yaşayarak inandığım bir zaman oldu. O’na bu yönüyle hep minnettar kalacağım...

Ey şanlı lubunya, benim HIV ile yaşam serüvenimden küçük bir kesit olarak bu hikayeyi sana anlatmak istedim. Belki gelecekte aynı kaygıya düşen birilerinin gözüne çarpar ve umut olur diye. Adımızın rumuzlarla kodlandığı bu düzende, en azından hikayelerimiz baki kalsın istedim bir de.

Kimse sanmasın ki HIV pozitifler, kenarda köşede sadece sağlıklarını korumaya çalışıyor. Yukarıda, HIV’in bedenime neler yaptığından hiç bahsetmedim fark edildiyse. Çünkü HIV, şu an her biri neredeyse 1 gramdan daha küçük tek bir ilaçla kontrol altına alınabiliyor ve bu ilaç beni HIV’den koruyor. Beni HIV’den korumayan ise toplumsal önyargılar. Ancak bütün bu önyargılara rağmen, ben HIV ile barıştım ve hayatıma devam ediyorum.

10 yıla yaklaşan HIV ile yaşam tecrübemde HIV’den kaynaklı bir bedensel rahatsızlıkla karşılaşmadım. Karşılaştığım tek rahatsızlık, bazı insanların bilgisiz ve inadına fobik tutumları oldu. Bugün bile az buçuk aktivizm üzerine mürekkep yalayıp yutmuş bazı lubunyalar HIV konusunda fobik davranmaya devam ediyorlar. Her 1 Aralık’ta sosyal medyada gündeme gelen “açılacaksın” zorbalığı bütün lubunyalar bilgi sahibi olana kadar bir müddet devam edecek gibi duruyor.

Zaman zaman yalnız, nadiren hastalıklı hissetsem dahi ben bu etiketlerden daha fazlası olduğumun bilincinde ve farkında olarak işim, aşkım ve coşkumla hayatıma devam ediyorum.

Eğer bir gün sen de yalnız ve yanlış olduğunu hissedersen beni, bizi hatırla. Bil ki ne yalnızsın, ne yanlışsın. Sen ve hayat öykün biricik. İyi ki varsın.

sandikta-donme-var-1

Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: insan hakları, sağlık, sağlık hakkı, hiv, sahne projesi
2024