01/08/2023 | Yazar: Sa Bahattin
Sonra üzerine düşünmeye başladım, “Hangi şarkı olabilir ki bu?” diye. “Olsa olsa Müslüm Gürses’ten ‘Küskünüm’ olur” şeklinde cevapladım o soruyu.
Biri var. Bir süredir var. Sanırım beş yıl oldu. Utanç verici bir ilişki bu. Telefonda ve sosyal medyada engellemelerden geri dönüşlere, Hornet üzerinden yalvarmalardan farklı numaralarla çağrılara, af dilemelerden hakaretlere; hiç sağlıklı olmayan, tekinsiz, tuhaf bir ilişki.
Sırlar açığa…
İlişki dediğime de bakmayın. Cinsellikten öte bir şey değil. Ne oturup konuşabiliyoruz ne de sessiz yan yana durabiliyoruz. Hep bir gerginlik, huzursuzluk, güç savaşı, alan mücadelesi, haklılık göstergesi. Rezalet. O kadar yorucu ki. Hormonlarından soğutuyor insanı. Böylesine ilkel arzulara sahip olduğu için isyan ettiriyor. Bıktırıyor.
Diyeceksiniz ki ‘E o halde niye devam ediyorsun zevzek? Bırak gitsin, lanet olsun!”
Ah, evet! Benim mantığım hatta kalbim de aynı şeyi söylüyor. Ama bedenimin kendine özgü bir işleyişi var sanki. O aptallaştırıcı arzu kumkuması bir musallat oldu mu başıma, sormayın gitsin. Testosteron saldırısı işte! Sanki bir özgür iradem yokmuş, sanki Spinoza haklıymış gibi.
Filozoflar açıklıyor
Belki de öyledir. Ne demek istediğimi anlatabilmek için Spinoza’yı tanıyalım biraz.
Baruch Spinoza (1632-1677), özgür irade konusunda determinist (belirlenimci/kaderci) görüşe sahip bir düşünür. Ona göre, her şey doğa kanunlarına uygun olarak belirlenmiştir ve insanlar da istedikleri gibi davranamazlar. Her şey ‘Tanrı’nın (buna doğa ya da evrende de diyebilirsiniz) içindedir ve var oluşumuz, bu tanrısal akış içerisinde, iç güdülerimiz ve bilinçsiz eğilimlerimiz tarafından yönlendirilir. Buna bağlı olarak; isteyip de gidememek, engelleyip tekrar aramak, suçlayıp affetmek var olmanın doğasının (Tanrının) içindedir. Öyle olmak zorunda olduğu için öyledir.
Gördüğünüz gibi Spinoza’nın anlayışında ‘özgür irade’ diye bir şey yoktur. Bu çok güzel bir avuntu, ama gerçek bu mu onu bilemiyoruz tabii. Yine de avunmakla kalmayalım; birçok konuda kötümser gerçekliğiyle ünlü bir filozof var, bir de ona kulak verelim bakalım.
Evet, bahsettiğim kişi Arthur Schopenhauer (1788-1860). Kendisi bakın “azgınlığın şapşallığı” hakkında ne güzel şeyler söylüyor:
"Cinsel arzu, insanın aklını bulandıran ve onu kendini kontrol edemeyecek bir şekilde yönlendiren bir güçtür."
"Cinsellik, yaşamın devamını sağlamak için doğal bir arzudur, ancak insanlar bu arzuya kapılarak çoğu zaman acı çekerler."
"Cinsel arzular, insanın zihnini esir alır ve onu dikkatsiz ve kontrolsüz hale getirir."
Başlıktaki şarkı
Şimdi bazı okuyucular “Böyle ters ters konuşuyorsun, olayı salt cinselliğe indirgiyorsun da başlık hiç öyle demiyor ama” diye söyleniyor olabilir. Haklılar. O yüzden oradaki iki kelimeyi (şarkı ve sevmek) değerlendirmek istiyorum sizinle.
İlk olarak söylemem gereken şu ki başlık, ben daha yazıyı tamamlamadan geldi aklıma. İlhamla gelen bir şiir gibi. Sonra üzerine düşünmeye başladım, “Hangi şarkı olabilir ki bu?” diye. “Olsa olsa Müslüm Gürses’ten ‘Küskünüm’ olur” şeklinde cevapladım o soruyu. Nasıl bir şarkıdan bahsettiğimi anlamanız için sözlerinden bir kesit sunayım size. En can alıcı yerinden:
“Her şey boş, anlamsız şimdi gözümde.
Bin öfke, bin nefret her bir sözümde.
Yılların çilesi belli yüzümde.
Aynada baktığım yüze küskünüm.”
Benim için çok hüzünlü bir şarkıdır bu. Maalesef ki hayatımda bazı anlarıma eşlik etmiştir. Ancak bu anlar, aslında yaşamış olmayı hiç istemediğim anlardır. Hatta çoğu zaman şarkıyı dinlerken ‘bir hata’ yapıyor olduğum hissine kapılırım.
Sevmek konusuna gelince; ben bu kavramın içinin boşaltıldığı fikrindeyim. Kelimenin tam olarak neyi ifade ettiği konusunda büyük bir kafa karışıklığı olduğu kanaatindeyim. Örneğin; ‘Kuzu etini sevenler’ dediğimde, kuzuya neler yapıldığını düşünebiliyorsunuz, değil mi? Bunun yüceltilen, şefkatle ilişkilendirilen ‘sevmek’le bir ilgisi var mı sizce? Başlıktaki ‘sevmek’ de buna benziyor işte. Daha iyi bir kelimesi yok diye kullanıyorum yani. Aslında, alışmak, kanıksamak, canı çekmek, ihtiyaç duyduğu sanrısına kapılmak belki daha doğru ifadeler olurdu.
Yazarak iyileşmek
Öylesine rahatsız edici hisler yaşıyorum ki bazen kimi suçlayacağımı bilemiyorum. Spinoza’ya göre suçlu yok. Varsa da ancak Tanrı olabilir bu. Schopenhauer’a gitsem, “İnsan yaratmak gibi soysuz bir eylemin kalıntısı olan cinsel dürtünün irade ile aşılması, yok edilmesi gerekir” tarzında öğütler verecek bana. (Canım benim). İki taraftan bir şeyler alsam, sentezlesem belki bu işi çözebilirim diyorum. Bakıyorum, deniyorum, olmuyor. O yüzden de bugün bunları yazıyorum. Amerikan Psikoloji Derneği’nin web sayfasında bile görülebileceği üzere “yazmak bir tedavi” (1) çünkü. Ya da Kafka’ya atfedilen bir cümleyle “anlamak için yazıyorum” diyebilirim.
Zorunlu tek eşlilik insanlık suçudur
Onda özel bir şey bulmuyorum. Çekim var, onu kabul ediyorum. Ama geriye kalan hiçbir şey yok. Onun da bende ‘aradığı şey’i bulamadığına eminim. Bizi birbirimizle görüşmeye iten şey ‘henüz daha iyisini’ bulamamış olmamız. Farkındayım.
Üstelik deniyorum. Ben, başka birini bulmayı gerçekten deniyorum. Twitter’dan, Facebook’tan, Hornet’ten, Instagram’dan, Telegram’dan… Her türlü kanaldan gey ya da biseksüel erkeklerle tanışmaya çalışıyorum. Bakması, dokunması zevk verecek birini arıyorum. Maalesef bulamıyorum. Bazen bulduğumu sanıyorum da karşıdaki beni istemiyor. O ayrı mesele…
Bu küçük büyükşehirde; depremden salım salım salınan, muhafazakarlık bombası bu yerde, tek eşli ilişkiyi seçmediğim halde buna mecbur kalıyorum. Dahası bu tek eşlilik, “Ah sevgilim, iyi ki çıkmışsın karşıma” tadında deneyimlenmiyor. Göz göze bakışıp, aşk ile çarpan kalbimizi dinginleştirmek için dokunuyor değiliz birbirimize. Bizimki “Elimizde bir bu var, idare edecen artık” cümlesiyle ifade edilebilecek bir ‘hiç yoktan iyidir’ hali.
Sonlanıyoruz inş-minş
Ama artık böyle olmayacak. Olmamalı. “İlişki bulunmaz, yaratılır” diyor Irvin Yalom “Varoluşçu Psikoterapi”de. O yüzden yarattığımız bu saçmalıkta kendi rolümü daha iyi anlamalı ve davranışlarıma çeki düzen vermeliyim. Çünkü ben kendi kısır döngümde benzer davranışları sürdürdükçe değişen bir şey olmayacak (Bknz: “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemektir.” Albert Einstein)
Kendime bunu yakıştırmıyorum. Bu iletişim bitsin istiyorum. Bitmeli. Gerçekten!
Kişisel olumlama
Önemli düşünürlerle düşünmek; şarkıları, kavramları, durumları analiz etmek bir farkındalık sağlıyorsa da sorunu çözmeye yetmiyor maalesef.
Bu yüzden burada, biraz da sizi güzel duygularla uğurlamak adına, popüler kültürün oyununa gelip kişisel olumlama yapayım diyorum.
Belki sağlam bir kararlılık yaratırım da bir fark yaratırım bu gidişte.
“Ommm, bende bu döngüyü kıracak güç var”
“Ommm, incelik ve nezaketle yaşanacak tek gecelik ilişkileri hakkediyorum.”
“Ommm, hem tutkulu hem saygılı olabilen partnerlere layığım”
“Ommm, bedeninin yanında kişiliğiyle de uyuşabileceğim faydalı arkadaşlar mümkün”
“Ommm, güzel, anlayışlı lubunlar yükleniyor”
“Ommm çok eşlilik içimde”
“Ommm, …”
Hepinize sabır, esenlik ve hoşgörü dolu günler diliyorum.
Dayanışmayla,
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
İlgili Video:
Etiketler: yaşam, cinsellik