12/10/2016 | Yazar: Belgin Günay

10 Ekim günü Dünya Ruh Sağlığı Günü’ydü. Genel anlamıyla toplumun ruh sağlığı üzerine çeşitli laflar söylendi, sorunlara değinildi ancak ciddi sıkıntılar yaşadığı halde istediği yardıma ulaşamayan bir kitle bu günde de yine unutuldu: İnterseksler.

10 Ekim günü Dünya Ruh Sağlığı Günü’ydü. Genel anlamıyla toplumun ruh sağlığı üzerine çeşitli laflar söylendi, sorunlara değinildi ancak ciddi sıkıntılar yaşadığı halde istediği yardıma ulaşamayan bir kitle bu günde de yine unutuldu. İnterseks bireylerin toplumun genelinden daha fazla ruh sağlığı sorunları yaşadığı istatistiklerle ortaya konmuş durumda. Bunun sebebi ise kesinlikle interseks durumlarının insanın ruh sağlığını bozam fiziksel ya da kimyasal etkileri bulunması değil, böyle bir şey yok. İnterseks bireylerin psikolojik sorunları daha fazla yaşıyor olmasının tek sebebi toplum.

“Bunun sonu intihar”

Çocukluğumda Bülent Ersoy’u TV’de ya da gazetelerde her gördüğümüzde annemin, babaannemin ya da o an evde misafir bulunan komşu kadınlardan birisinin “bunun sonu intihar” diye sayıkladıklarını hatırlıyorum. Bülent Ersoy çok şükür ki hala aramızda, sonunun intihar olacağını söyleyen kadınlar ise o günlerde trans, interseks, biseksüel ya da eşcinsel olmanın bir ruhsal hastalık olmadığını, bu bireylerdeki ruhsal problemlerin toplumun onları maruz bıraktığı dışlanma ve saldırılar olduğunu bilmiyorlardı.

Aslında bu dışlanma ve saldırıları bizzat üreten toplum da bunun farkında. Ne var ki, toplum içerisindeki ataerki ya da homofobi gibi hastalıklı mekanizmaların kendi yaraladıkları, zarar verdikleri şeyleri kirlenmiş, kullanımdan kalkmış bir eşya gibi göz önünden kaldırma, dolaba iteleme gibi bir eğilimi de var. “Bunun sonu intihar” cümlesinin içinde biraz bu eğilimi de görüyoruz.

Zorla kutunun içine tıkıştırılmak

İnterseks bireyler çoğunlukla çocuklukta ya da ergenlikte tıbbi gerekliliği olmayan, rıza dışı cerrahi ve başka tıbbi müdahalelere maruz kalıyor. Bu da bireyin kendi bedeninin ve hayatının hatta geleceğinin kontrolünün elinden alınması anlamına geliyor. Sırf ikili cinsiyet sistemine ve genel ahlak çerçevesine -çünkü farklı bir cinsel organla doğmuş olmak ahlaksızlıktır(!)- uydurulmak için bireyin bütün iradesinin üzerine basılıp geçiliyor. İnterseks bir bireyseniz sebebini bilmeden, kendi bedeninizle ilgili gerçekler sizden saklanarak hastanelere, doktorlara sürüklenir, sintigrafi, tomografi, kan testi, ameliyat, ilaç kullanımı ve başka bilumum tıbbi şeye yok yere maruz kalırsınız. Bedeninizin kontrolü bu şekilde sizden alınırken bir yandan da günlük hayatınızda, okulda, arkadaşlar ya da akrabalar arasında, başka ortamlarda cinsel kimliğinizle ilgili sorgulamalara, dışlanmaya, utanca ve gizliliğe göğüs germeye çalışırsınız. Daha doğrusu ne yapacağınızı bilemeden önünüzde koca bir duvarla öylece kalakalırsınız. Çocukluğunuz ve ergenliğiniz cinsiyet eğitimi ile, bir cinsiyet kimliği kutusunun içine hapsedilmeye çalışılmakla geçer. Ne hissettiğinizin, ne istediğinizin önemi yoktur, tepenize vura vura, kendinizden nefret ettirilerek, gerekirse kesilip biçilerek o kutuya tıkıştırılırsınız.

Ben bir kız olarak yetiştirilmeye çalışıldım, bunun için her türlü psikolojik, tıbbi, cerrahi dayatma yapıldı. Bundan kaçmak için geliştirdiğim savunma mekanizması zaten metabolizma açısından yatkın olduğum obeziteye sığınmaktı. Kilolu olduğum sürece o allı pullu kıyafetler, makyajlar bana yakıştırılmayacak, erkekler benden uzak duracaktı. Büyük ölçüde öyle de oldu ama bu kez de obezlerin yaşadıkları toplumsal sıkıntıları da yaşadım. Geldiğim noktada üzerime yüklenen onca travmaya rağmen elimden gelenin neredeyse en iyisini yapabildiğimi düşünüyorum. Ama daha iyi bir nokta da olabilirdim. Yapmak istediğim çok şey vardı. İnterseks oluşum yüzümden eğitimim ve hayatımdaki başka pek çok şey yarım kaldı. Yine de kendimi başkalarının gözünden görmemeyi, kendimi sevmeyi bir parça da olsa öğrendim. Bir parça da olsa ekonomik bağımsızlık elde ettim. Az ya da çok dostlar edindim. İnterseks olmak bana bir sürü şey de kazandırdı. Bugün genderqueer bir insan olarak önümdeki o duvarın en azından arkası görülecek kadar yer yer yıkıldığını düşünüyorum. Peki bu tamamen iyileştiğim anlamına mı geliyor? Hayır.

Yargılamadan, açık ve güvenli alanlar yaratmak

Bazı şeyler insanın elinde değildir. Hele bizimki gibi bu denli kontrolcü, bireyin kaderinin kendi elinden alındığı toplumlarda neredeyse hiç bir şey insanın elinde değildir. Onca travmayı yaşayıp da pürüzsüz şekilde “iyi” olmayı bekleyemezsiniz. Yabani bir insanım. Bazen benle iletişim kurmaya çalışan insanlara ayıp ediyorum farkındayım. Bazen çok rahat olsam da genellikle içe dönük ve mesafeliyim. Çoğunlukla bir yeraltı hayvanı gibi kendime bir çukur açıp içerisinde gizlenme eğilimindeyim. Cesurum ya da en azından dayanıklı ya da güçlüyüm galiba ama bir o kadar da korkağım, kaçıyorum hala. Kendimi sevmeyi öğrendim ama pek çok noktada hala kendime büyük haksızlıklar ettiğimin, kendime iyi davranmadığımın da farkındayım. Her şeyden önce içimde bana yapılan haksızlıkla ilgili hala büyük bir öfke, kapanmamış bir hesap var. Çünkü bazı şeyler insanın elinde değildir.

Siz siz olun günlük yaşantınızda “hain, satıcı, sözünde durmayan, namussuz, yalancı” gibi sıfatları kimse için kolaylıkla kullanmayın. Bu hayatta insanın kutsallardan ne kadar sıyrılırsa o kadar özgür ve barışçıl olacağına inanıyorum. Tek kırmızı çizgim faşizm. Bu hain, sözünde durmayan, hatta yalancı gibi tanımlamalar da tam faşizm jargonuna yakışır şeyler bence. Bir insan işleri batırdığında, bir yanlış yaptığında, kaçıp saklandığında, cesaret edemediğinde ya da güç bulamadığında onu yaftalamayın. Samimiyet yanlış yapmamakla, yalan söylememekle ya da cesaretle aynı şey değildir. İkili ilişkilerdeki faşizmden kaçınmak için kullandığımız kelimelere dikkat etmek ve insanları düzeltmek ellerinde olmayan ruhsal sorunları için yargılamamak gerektiğini düşünüyorum. Bu sorunları sizinle paylaşmıyor da olabilirler. İnsanların neler yaşadıklarını ve hissettiklerini bildiğinizi sanmayın, bilemezsiniz. Gerçekten bilmek istiyorsanız yapmanız gereken onları yargılamak yerine her zaman açılabilecekleri, kendi olabilecekleri güvenli alanlar yaratmak.

Kaderini tayin etme ve kendini inşa etme şansı

Ben de interseksim, bu yüzden biraz da kendi hikâyemle örnekleyerek bir şeyler ifade etmeye çalıştım. Kitlesel anlamda intersekslerin ruh sağlığına geri dönecek olursam, kendinden utanmaya, kendini gizlemeye, ait olmadığı bir kimlikte yaşamaya mahkum edilen interseksler ilişkilerden kaçınma, cinsel problemler (geçirdikleri ameliyatlara ve psikolojik sorunlara bağlı olarak), depresyon, hayattan kaçınma ya da hayatın içine adım atamama, bipolar ya da obsesif kompulsif bozukluk, yaşanan tıbbi ve diğer müdahalelerden dolayı post travmatik stres bozukluğu gibi çok sayıda sorunla karşı karşıya. Hem gizlilik nedeniyle hem de ekonomik nedenlerden ya da bazen artık yardım isteyemeyecek kadar ümitsiz ve kötü durumda oldukları için interseks bireyler psikolojik yardıma ulaşamıyor. Tıbbi ve toplumsal alanda yaşatılan sorunların interseks bireyler üzerinde açtığı hasarın tespitine ilişkin henüz yeterli çalışma ve veri de yok hatta ülkemizde hiç yok. Batı dünyasında yapılan çalışmalarda ulaşılan intersekslerin en az %41’inin psikolojik bir vaka olduğu, ruhsal sorunlarla boğuştuğu, başkalarına güvenmekte sıkıntı yaşadıkları, aşağılık kompleksi ve öfke sorunları yaşadıkları görülmüş. 

Peki olası çözümler nedir? Öncelikle interseksler ve diğer dezavantajlı grupların psikolojik ve toplumsal destek bulabilecekleri dayanışma ağları oluşturmak. Tıp camiasını interseksler için daha güvenli, daha açık ve kişisel iradeye daha saygı duyar hale getirmek için mücadele. İntersekslerin tıbbi ve psikolojik yardıma erişimlerini kolaylaştırmak. Kişisel ilişkilerde interseks ve diğer müttefik olmak istediğimiz dezavantajlı gruplardan arkadaşlarımız ile yargılamadan, zorlamadan, açık, eşitlikçi, güven verici iletişim kurmaya çalışmak. İnterseksleri -dayatma yapmadan ve eğer kendilerini iyi hissettirecekse- hikâyelerini paylaşmaya, görünürlüklerini arttırmaya teşvik etmek. Bunları sağladığımızda gelecek nesillerde interseks bireylerin ruhsal sağlığı en azından toplum geneli ile aynı seviyeye çekilebilir. Beklentilerin kayda değer ölçüde gerçekleştirilebildiği, kontrolü büyük ölçüde bireyin kendi elinde olan, yarım kalmamış bir hayat ve bir birey olarak kendini inşa etme şansı; bu ikisi herkesin layık olduğu gayet basit iki hak değil mi?

*Yazı görselleri Inter/Act Youth üyelerinin deneyimlerini paylaştıkları bir videodan alınmıştır. Videonun Türkçe altyazılı tam hâlini buradan izleyebilirsiniz.


Etiketler: insan hakları, sağlık
nefret