15/08/2009 | Yazar: Reşat Şaban

Hayatlarımızı umarsızca zindana çeviren düzmece oyunun fişini çekmek geçiyor içimden. Ulu orta dikilen anıtlar ve sırf fetişizm uğruna boş dağ tepe bırakmayan en büyük bizimki yarışmaları!

Hayatlarımızı umarsızca zindana çeviren düzmece oyunun fişini çekmek geçiyor içimden. Ulu orta dikilen anıtlar ve sırf fetişizm uğruna boş dağ tepe bırakmayan en büyük bizimki yarışmaları! İşte böyle bir ortam hâkim şu an Kıbrıs’ta… 

Kuzey Kıbrıs'ta kundaklanan Işık Kitapevi yeni mekânında açıldı. Kaos GL Muhabiri Reşat Şaban, izlenimlerini kaosgl.org için yazdı.

Kitap okumaya başladığım o ilk günleri hâlâ anımsıyorum. İlkokula başlamadan annemin el işleri ve sanat atölyesi çalışmaları nedeni ile iki kez gitmek zorunda kaldığım ana sınıfından sonra zaten iyice ilerletmiş olduğum okuma yeteneğimi benden 10 yaş büyük ablamın yanında pekiştiriyordum. Yaşımdan dolayı aslında çoğu zaman okuduğumuz konudan haberdar değildim veya aslında heceleme çalışmalarından ileriye gitmiyordu okuma hamlelerim. Ablam sayfanın sonuna ulaştığı zamanlarda ben ya ikinci satırda ya da belki de çoktan rüyalar âlemine dalmış olurdum. Sanırım kitaplara olan ilgimde, ablam ile yarışma havasında geçen o ilk okuma günlerinin izi büyük! İşte çeşit çeşit kitaplara dalıp çıkmalarımın olduğu bir dönemde ablam şu sıralarda İtalya’da Bologna Üniversitesi’nde profesörlük yapan Umberto Eco’un ‘Gülün Adı’ isimli romanını okumaya başlamıştı. Okuduklarımı pek anlamasam da ilgimi çekmişti yaşananlar! Çünkü manastırda geçen entrikalı olayların yanında, şimdi dönüp baktığımda kilisenin bilime ve aydınlanmaya koyduğu o baskının zihnimde büyük bir yer ettiğini hatırlıyorum. Kendisi bir biliminsanı olan ablamdan sürekli eskiden buluşları dolayısı ile baskıya maruz kalan biliminsanları olduğunu duyardım. Belki de bu yüzden tam da bu nedenle Gülün Adı ilgimi çekmiş ve ablam artık bana sesli okumalar yapmak zorunda kalmıştı. Adeta daha önceden duymuş olduğum birçok gelişmenin, o zaman derinlemesine anlayamasam da, romanın içinde hayat buluyor olması beni kitaba çeken unsurlar olmuştu.

 
Geçtiğimiz gün Kıbrıs’ta, 1983’ten beri kitapseverleri ağırlayan Işık Kitapevi kimliği belirlenemeyen kişi veya kişilerce kundaklandı ve o güzelim kitaplar büyük bir ihtimalle siyasi nedenlerle kül olmaya itildi. Yıllarca, gerici ve şoven gruplar tarafından adaya girişi engellenen birçok kitap ve dergi artık kendine bir mekân bulmuştu. Kitapseverler ve aydınlar artık açık hava hapishanesinde küçük de olsa soluklanacak, ufuklarını aydınlatacak bir ışık bulmuştu. İşte bu nedenledir ki Nahide Merlen’in sahip olduğu Işık Kitapevi sürekli belli kesimleri rahatsız etmişti. Merlen, kitapevinin yandığını öğrendikten sonra yaptığı açıklamasında aslında olayın kitaplara yapılan bir saldırı olduğunu ifade etmişti: ‘Karanlık güçler gerçekten uyumuyor, gece yarısı çalışıyor. Bizim unuttuğumuz anları kolluyor. Geleceğimiz bu kitaplarla aydınlanıyor, doğruyu ancak böyle bulabiliyoruz ama birileri doğruyu, barışı, kardeşliği istemiyor.’

Işık Kitapevi’nin kundaklandığı haberini aldığım sabahın ilk saatlerinde de yine aynı kareler zihnimde canlanmıştı. Çünkü yapılan sadece bir saldırı olarak nitelendirilemezdi; yitirilen bu kez kitaplar ve insanların aydınlanmasının önüne engel koyduklarını düşünen gericilerin aldıkları o anlamsız hazdı. İşte bu nedenle yapılan saldırı barışa ve aydınlığa yapılmış siyasi bir saldırıdır.
 
Uzun zaman boyunca kitaplarımı temin ettiğim Işık Kitapevi’ne en son geçen yıl gidebilmiştim. Yurt dışında bulunacağım süre içerisinde okumak istediğim çeşitli alanlara dair kitaplarımı toplamış tam ayrılacakken ‘Gülün Adı’ isimli romanın yeni basımı ile raflarda olduğunu gördüm. Tarihe doğru bir geri dönüş yaşadığım o an, kitaplığımda olması gereken bir eser dedim ve tereddütsüz bir şekilde cebimdeki son paramı da bu kitaba verdim. Kitaptan uyarlanan ve Jean-Jacques Annaud’un yönetmenliğini yaptığı ‘Gülün Adı’ (Der Name der Rose) isimli filmi defalarca görmüş ve her defasında aslında kilisenin nasıl da kitaplara ve ilerlemeye engel olduğunu; çıkan yangından kitapları korumaya çalışan Araştırmacı Rahip Baskerwille'li William’ın yüz ifadesi beynimdeki saklı yerinden çıkıvermişti.
İşte bu nedenle benim için çok önemliydi Işık Kitapevi’nin başlatmış olduğu yürüyüşün devam etmesi.
 
Kitapevini kundaklayanlar bir şekilde Nahide Merlen’in Işığı ile aydınlattığı yolu karanlığa boğacaklarını planlaya dursunlar, Işık Kitapevi yeni bir mekânda geçen akşam hayat buldu. Tıpkı geçmişte olduğu gibi kitapseverin yüreğine ışık tutmaya devam ediyor. Gençlik Merkezi’nin çalışmalarını yürüttüğü Kızılbaş Kilisesi şu sıralar Işık Kitapevine ev sahipliği yapıyor. Yangından kurtarılan kitapların yanı sıra tarihe bir mıh gibi çakılan o gecenin anısına kurtarılamayan, yanmış kitaplar da sergileniyor.
 
Mumunu, şarkısını, şiirini alan gelsin! sloganı ile binlercesinin buluştuğu anlamlı bir etkinlikle yeniden aramıza dönen Işık Kitapevi aslında barışa ve aydınlığa dair özlemin devam ettiğinin kanıtıydı. Mumlar eşliğinde, demokrasi yolunda yaşamını yitirenler ve sırf düşünceleri uğruna katledilenlerin yüreğine su serpecek bir gece yaşandı. Edip Akbayram, Grup Yorum ve Cem Karaca’nın şarkılarının yanı sıra Nazım Hikmet’ten de şiirlerin okunduğu gecede, Nahide Merlen’nin yanı sıra parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri de konuşmalar yaptılar. 7’den 70’e yoğun bir katılımın yaşandığı gecede katılımcılar mumlar yaktılar ve Kıbrıs’ta inanıldığı üzere huzur ve barışı getirmesi için zeytin yaprakları alevlendirildi ve tütsüsü etrafa yayıldı. 
 
Bu gibi anlamsız olay veya olaylar dizisi ile hayatlarımızı umarsızca zindana çeviren düzmece oyunun fişini çekmek geçiyor içimden. Ulu orta dikilen anıtlar ve sırf fetişizm uğruna boş dağ tepe bırakmayan viagralı erotize en büyük bizimki yarışmaları! Ya da sanki kimin olduğunun bir önemi varmış gibi kültürel mirasın oradan oraya taşınması, bu uğurda gazetecilerin hunharca katledilmesi yetmiyormuş gibi uzun yıllar burada yaşamış medeniyetlerin miraslarının yıkılmasına göz yumulması... İşte böyle bir ortam hâkim şu an Kıbrıs’ta.(AE)

 


Yıllar yılı bilimin ve aydınlanmanın önüne engel koyan, kitapları sistemin devamı için yakan kilisenin aksine bugün Kızılbaş Kilisesi, binası kundaklanan kitaplara mekân olmuş durumda. Tarihin bize göstereceği nice güzel günlere! 


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam