25/06/2024 | Yazar: Ercan Jan Aktaş

Uzaktan baktığında güzel bir vitrin ile pays des droits de l'homme / insan hakları ülkesi olarak kendisini sunan Fransa’nın karanlık ve gri renklerini, politik bir mülteci olarak burada yaşamaya başladığımda daha iyi bir şekilde görmeye ve anlamaya başladım.

İşte onur işte mücadele Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Size Fransa’nın güney batısında bir direniş hikayesi anlatmak istiyorum. Ben Fransa’nın güney batısı diyorsam siz burayı Kuzey Bask’ta küçük, şirin bir kasaba olarak okuyun. Zira politik bir Kürt olarak Türkiye’de yaşadığım kimi şeylerin izdüşümünü burada da yaşadım, yaşamaya devam ediyorum. Hani uzaktan baktığında güzel bir vitrin ile pays des droits de l'homme / insan hakları ülkesi olarak kendisini sunan Fransa’nın karanlık ve gri renklerini, politik bir mülteci olarak burada yaşamaya başladığımda daha iyi bir şekilde görmeye ve anlamaya başladım.

Ancak benim Fransa’daki hikayem Paris’ten sonra nasıl Bask’a taşındı diye merak edenler için kısa bir not düşeyim. Fransa’ya politik bir mülteci olarak geldiğimde sevgili yoldaşım, Kızıl Karınca Acuzena bana “Ercan sen bu Paris’te kalırsan hayatın çok güç olacak, ne kolay kolay dil öğrenirsin, ne de kültür, seni yoldaşlarımın diyarına Pau’ya gönderelim” dediğinde elbette bir macera içinde yaşayacağım nice maceraları hissetmiştim. Harita üzerinde baktım neresi bu Pau diye, Paris’e 12 saat otobüs yolculuğu, ve yeni hayat başladı. Babet, Gerard, Jipe, Jano ve nice güzel yoldaşlar ile bir aile olduk, hayata yeni bir dil, kültür, hayat, toprak, çiftlik hayatı…[1]

Sonra bir gün Babetlerin yerel tarım üreticileri ile ortak çalıştıkları yerel ürünlerin satış noktasında Joseph ile tanıştım. Hani bazen bir kitap, bazen bir film, bir yolculuk, bazen de bir insana ‘Egun hun’ (Baskçada merhaba) demenle yeni bir hayatın kapısı aralanır. İşte ben bir ülkede başka bir ülke olan Bask ile o zaman tanıştım.

Şimdi Mardinli bir kırlangıç ile birlikte yaşadığım Kuzey Bask’ın şirin kasabası Tardets - Sorholus cumartesi sabahı bir sürprize uyandı. 27 Nisan’da gene bianet için kaleme aldığım haber yazımda; "Başka bir hayat” sloganlarda değil, gerçek hayatta anlam kazanıyor burada. Doğaya ve doğal olana yabancılaşmadan, üreterek, dayanışarak hayatlarımızı güzel, dolu, yaşamsal kılmak mümkündür elbette” diye yazmış, devamında küçük ve şirin kasabamızda yaşanan muazzam LGBTİ+ buluşmasını anlatmıştım.[2] Bu buluşmada ve de Bask LGBTİ+ mücadelesinin özellikle de bu bölgede bu kadar etkili olmasında Joseph’in payını görmek de ayrıca gurur veriyor elbette.

Kuzey Bask’ın bu küçük, şirin, doğa ile iç içe kasabasındaki LGBTİ+ buluşmasında şenlikli bir yürüyüş de yapıldı. Konvoyun başında ağaçların dalları ve çiçekleri ile bezeli bir traktör yer alıyordu. Traktör tercihleri çok hoşuma gitti. İsteseler başka başka araçlar ile uzunca bir konvoy da yapabilirlerken tek bir traktör ile yapılan bu konvoy; doğaya, hayata güzel bir saygıydı. Şaşalı, gürültülü, toksik, sadece tüketmek odaklı LGBTİ + buluşmalarına tanık olmuş birisi olarak yaşadığımız kasabada bu sade ve anlamlı buluşma gecenin geç saatlerine kadar devam etti, diye devam etmiştim.

Bizleri mutlu eden bu buluşma birilerine de rahatsız etmiş olmalı ki; tam 1 Haziran’da, yani ‘Onur Ayı’nın ilk gününde 20 Nisan[3] tarihinde LGBTİ+ buluşmasını organize eden l’association Prefosta (Prefosta Derneği)’nin kapı ve duvarlarına PD yazılamalarını yaptı ya da yaptılar. Pazar sabahı uyandıklarında derneğin kapılarında bu yazılamayı gören dernek aktivistleri esprili bir dil ile; “Gece bu yazılamayı yapana çok teşekkür ederiz, ama biz bu yazıyı tek renk değil, gökkuşağı renklerinde yapılsın diye istemiştik” diye de tepkilerini paylaştılar.

Bu yazılama üzerine Belediye Başkanı Maïté Pitreau; “Bu yapılanı doğru bulmuyorum, bizim kasabada kimsenin cinsel kimlik ve yönelimine dair bir saldırı olamaz, bunu kabul etmiyoruz” diye bir açıklama yaparak 3 Haziran saat 19.00’da dernekte yapılacak eyleme insanları davet etti.  Eylem için gelen onlarca insan üç kat dernekte muazzam bir ambiyans ve görsellik ile saldırıyı kınayan bir eylem gerçekleştirdiler.

Saldırı için kendisi ile konuştuğum Prefosta Derneği ve LGBTİ+ aktivisti Joseph; “Öncelikle şunu ifade edeyim, PD (Pédé) Fransızca ibne demektir. Öyle sanıyorum ki böylesi bir saldırının iki nedeni var. Birincisi 20 Nisan tarihinde burada gerçekleştirdiğimiz büyük LGBTİ+ buluşması bir çoklarımız için muazzam bir mutluluk kaynağı iken, birilerini de rahatsız etmiş olmalı. Biliyoruz ki Fransa’da gizli bir homofobi var. Özellikle de aşırı sağ ile birlikte bizler homofobinin daha da arttığını düşünüyoruz. Bu sağ gelişmeler aynı zamanda bizim toplum içinde de bir karşılık buluyor. Biz de bütün bu saldırılara karşı PD et Fier (ibne ve onurlu) afişi, diğer pankart ve de afişlerimiz ile derneğimizde bir eylem gerçekleştirdik.  Bu buluşma için Güney Bask’tan, kuzeyden, bizim kasabadan onlarca insan bizimle birlikte oldu. Hem Kuzey Bask- Bayonne- ve hem de Güney Bask-Pamplona- dan insanlar dayanışma için eylemimize geldiler. Mücadelemiz devam edecektir” dedi.

Yaşanan olay özgülünde kısmen buradaki örtülü homofobiye değinmek istiyorum. Başta Paris ve Pau sonrasında Bask’ın Soule bölgesinde gündelik hayatın içinde gözlemlerim oldu. Öncelikle şunu ifade etmekte fayda var, burada insanlar daha hayata karışmadan aile içinde bir ‘aile terbiyesi’ alıyorlar. Türkiye’de bilgiye dayanmadan sıkça ifade edilen ‘Avrupa’da aile kavramı kalmadı, kimse kimseyi tanımıyor’ sözlerini bir kenara bırakalım. Zaten şu Avrupa bizi hiç çekemiyor. Fransa ve Bask’ta yaşıyorum. Ancak gözlem ve deneyimlerimden doğru konuşurken siz bunu Avrupa’nın tamamı için de alabilirsiniz, zira hemen hemen her ay birkaç Avrupa ülkesi gezmek, dolaşmak Türkiye’de şehirden şehre gitmekten daha kolay ve imkan dahilinde. Ben de zaman zaman etkinlik, çalışma, konferans, buluşma, toplantı vs. için bu ülkeleri dolaşıyorum. Bu anlamda söyleyeceklerimi Avrupa’nın tamamı için genelleyebilirim.

Avrupa’da hayata ilk adımlarınızı atmaya başladığınızda ailenizden; ‘kişileri, giyimleri, inançları, kimlikleri, cinsel kimlik ve yönelimlerinden dolayı yargılama’ diye bir eğitimden geçiyorsunuz. Sonrasında okul sıralarında insan bedenlerini, bedenlerin fonksiyonlarını - ayıp, günah formatlarına sokmandan - farklı cinsel ve kimlikleri, cinsel yönelimleri de görüyorsunuz. Ancak bütün bunlara rağmen Avrupa’da gizli bir homofobinin olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Sokakta, iş yerlerinde ve okullarında zaman zaman şiddete kadar uzan homofobik saldırılar sonucu hayatına son veren genç insanlara dair haberler de okuduğum oldu.

Öte yandan devletlerin yasalarında da cinsel kimlik ve yönelime söz söylemek, yargılamak yasal suçlar kapsamında. Fakat bütün bunlara rağmen özellikle büyük şehir ve metropollerde LGBTİ+’lara dönük şiddet vakalarını görmek mümkün. Bunun iki temel nedeni var, birincisi katı Katolik inancından doğru sahip oldukları tepkiler, bir diğeri de içlerinde yoğunca bir eşcinsel barındırmalarına rağmen aşırı sağ içindeki homofobi. Hem Katolikler ve hem de aşırı sağ için aile “kutsal”dır. Buna İtalya Başbakanı Meloni, Macaristan Başbakanı Orban’ın sözlerini örnek verebiliriz.

Öte yandan Fransa’nın Başbakanı Gabriel Attal’ın açık eşcinsel bir kişi olmasının ülkedeki homofobi ile mücadelede bir katkısının olmadığını da ifade etmek istiyorum. Sözün özü Avrupa’da da tıpkı Türkiye’deki gibi ‘söz konusu aile ise gerisi teferruattır’ yaklaşımı siyaset içinde oldukça yer almış durumda.

Dünyanın her yerinde yaşanan şiddet sarmalında, nefret duygularından uzakta bir kasabada büyüyen bu direnişin yaşamın her alanında, bütün kent ve ülkelerde büyümesi dileğimle, onur ayımız direniş ve özgürlüklere vesile olsun.


Etiketler: insan hakları, mülteci, dünyadan, onur yürüyüşü
İstihdam