17/11/2020 | Yazar: Beren Azizi

Oysa kim var Peri gibi ömründe bir kere olsun kendiyle açıkça yüzleşebilmiş olsun? İnsanlar en açık nefret söylemlerinden sonra dahi “Ben öyle demek istemedim, siz de her şeye fobi diyorsunuz” diyerek inkar, inkar ve inkar ediyorlar.

İster vur, ister okşa… Ben biraz Periciyim Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bakınız buraya yazıyorum. Bihter’i ve Firdevs Hanım’ı Servet-i Fünun erkeklerinin elinden geç de olsa nasıl kurtardıysak Peri’yi de Berkun Oya’nın elinden öyle kurtaracağız. “SEN DAHA DUR”

Şimdi başlıyorum!

Öncelikle o diziden Peri’yi çekip alın, o dizi çöker. Ne para yapar ne ilgi çeker. Dizinin Peri dışında bir olayı yok. Biraz fazla laik bir psikiyatriste gitmeseydi hiçbirimiz Meryem’in “histriyonik konversiyon” serüvenini oturup izlemezdik. Ya da laik iş arkadaşının gayet insani yüzleşmelerine karşı aşırı politik doğrucu ve popülist bir şekilde “faşist” diyerek “halkın sesi” olmasaydı, hiçbir AKP’li oturup devlet eleştirisi yapan HDP’li Kürt psikiyatrist dizisi de izlemezdi, CİMER’e “terörörö” diye şikayet yağardı. Gülbin de yatıp kalkıp Peri’ye dua etsin.  

Hele o dizideki ağabeyinden Jung’çusuna, hacısından hocasına mütedeyyin erkekler yatıp kalkıp iki kere daha Peri’ye dua etsinler. Sırf Peri’yle iki gram empati kuramayalım, Peri de çok abartıyor ama biraz da haklı sanki diyemeyelim diye gerçeklik sınırlarını zorlayan bir şirinlikte temsil edilmişler bu erkekler. Hepsi nasıl şefkatli, anlayışlı, şeker… İçlerinde en manyağı bile bir yolu bulunup şirinleştirilmiş. Ömrümde görmedim barda kadın döven erkeğin o kadın tarafından bıçaklanıp yataklara düşüp ağladığını Türk dizilerinde. Vay be… Helal olsun sana Peri.

Diziyi ilk yayınlandığında izlemiştim ve ilk izlediğimde, ilk bir iki bölümünde yani, önce ben de bir ne biçim konuşuyor bu kadın ya olmuştum Peri için. Bir de zaten dizinin ortamı da çok karanlıktı, içim kararmıştı ve sıkılmıştı, dış çekimlerde binaları gördükçe aklıma deprem gelip anksiyete basmıştı (Deprem vergileri nerede?); ama gene de izleyip tüm diziyi bir gecede bitirmiştim.

Sonra aradan bir iki gün geçti ve sosyal medyada Peri’nin “linç” edildiğini gördüm. (Artık ben de yerli yersiz bu “linç” sözcüğünü kullanmaya karar verdim, gerçek linç için başka bir kavram bulsak iyi olur.) Olamaz böyle bir linç… Ötekileştirme, nefret, faşizm, ayrımcılık, İslamofobi, dışlama, hor görme, aşağılama gibi ne kadar siyaseten küfür varsa hepsi Peri’de kristalize olmuş haldeydi. Açıkçası şaşırdım. Peri ne yapmıştı acaba? Çünkü hatırladığım kadarıyla kendiyle yüzleşmeye çalışan bir kadındı Peri. Oysa sosyal medyadaki kınamanın şiddeti, Dr. Kaligari Peri’nin laik saiklerle insan kesip biçtiğini düşündürüyordu.

Peri hakkında neyi kaçırmış olabilirim diye sordum kendime. Bir iki gözüme takılan şeyler olmuştu… Mesela Meryem börek yapıp götürdüğünde niye kabul etmedi ki, aman yani bu da, üfff, al ye yaaa dedim aynen Melisa gibi. (Berkun Oya, sen var ya, o şahane Melisa karakterine Peri ile tanışırken “Lezbiyen falan değilim, yanlış anlama…” dedirttin ya! Kafa düşürücü eski moda homofobik repliklerin Melisa ile aramıza giremedi.) Yani işte böyle bir iki alıklığına şahit oldum hakikaten Peri’nin ama çok da pür dikkat izlememiştim diziyi, dizi yani sonuçta… Dizi yani sonuçta olmadı tabii. Gene bir manyaklığın derin çukuruna doğru yuvarlandık.

Madem öyle, ben de ikinciye tekrar izledim diziyi, şimdi o çukurdan sizlere seslenmek için. Bu ikinci izleme deneyimim, kapkaranlık ve kendime boş yere yazık ettiğim ilk deneyimime göre oldukça eğlenceli geçti. Tabii bunun yanında artık yavaş yavaş gizli Peri fanları da out olmaya başlamıştı. Sosyal medyada linç rüzgarı tersten esiyordu. Geliyordu gelmekte olan. Ben de özellikle Peri’nin sahnelerini dikkatlice izledim.

Allah insanı hafızasıyla ve toplumun yaygarasıyla sınamasın!

Kadın meğerse hiçbir şey yapmamış. Kendime inanamadım. Lütfen siz de oturun tarafsızca izleyin. Kadın, tamamen güvenli bir alan olan akran süpervizyonunda resmen dürüst bir insan olarak kendiyle yüzleşmiş, siz de yüzleşin güvenli alanlarınızda kendinizle, yüzleşme tam budur zaten. Dahası nasıl ayrımcılık yapmadan hizmet veririm sorusunun peşine düşmüş. Ayrıcalıklı pozisyonunu sorgulamış. Bunu da sadece meslek etiği açısından değil insan olmanın gereği olarak da görmüş, meslek olarak zaten de, insanlığa da sığmaz bu diyor. Bugün güvenli alanında “Oh olsun iyi dedim, az bile dedim!” demek yerine “Bu benim yaptığım ayrımcılıktı ve yanlış.” diyebilen kaç kişi kaldı? İnsanlar güvenli alanlarında Peri’nin yaptığının tam tersini yapıyorlar. Pişman asla olmuyorlar. Aksine “politik” doğruculuklar sebebiyle asıl mağdurun kendileri olduğunu falan filan sanıyorlar.  

Biz ise bu dizide meğerse bir doktorun, kamusal olmayan güvenli bir alanda meslektaşıyla konuşurken önyargılarıyla, ayrımcılığıyla yüzleşmesini izliyormuşuz. İkinci izlememde daha iyi anladım. Tekrar ediyorum: Kamuya kapalı bir alanda, güvenli bir alanda, meslektaşıyla, ayrımcılığını övmeden, onu yeniden üretmeden, onu sorunlaştırarak, üstelik yalan söyleme zorunluluğu olmadığı halde… Ama ne hikmetse sanki Peri “yaşasın ayrımcılık” partisi kurup kamusal alanlarla nefret söylemi nutukları atan bir İslamofobi aktivisti muamelesi görmüş güzide sosyal medyamızda. Oysa kim var Peri gibi ömründe bir kere olsun kendiyle açıkça yüzleşebilmiş olsun? İnsanlar en açık nefret söylemlerinden sonra dahi “Ben öyle demek istemedim, siz de her şeye fobi diyorsunuz” diyerek inkar, inkar ve inkar ediyorlar. Hem suçlu hem güçlü oluyorlar. Oysa Peri, inkarın antitezi olarak iyi bir insan olmaya çalışıyor. Ayrıca Meryem’e de çok iyi geldi Peri, duygularıyla yüzleşmeye başladı Meryem, e ayılıp bayılmaları da azaldı.

Normalde bence Peri’yi anlayabilirdik, ama…

Bakın gerçekten Gülbin’in daha doğrusu kripto Berkun Oya olan Gülbin’in aşırı provokasyonuna geldik. “Faşist”, “kafasında çuvalla geziyor” falan filan dedi pat diye, gaza geldi herkes neyin ne olduğunu anlamadan. Oysa normalde onca yıl okuyup etmiş bir psikiyatrist, süpervizyondaki meslektaşının laik gelgitlerini biraz olsun anlardı; en azından kendini sorguluyor, böyle böyle birlikte yaşamayı öğreneceğiz diye dirayetli davranabilirdi. Böyle olmamış. Gülbin haset ve husumet içinde basmış “faşist”i. Neyin ne olduğunu anlamadan millet de Gülbin’in gazına gelmiş, Peri’yi “linçlemiş”.

Peri gibi insanlıktan nasibini almış kadınlara kurban olsunlar. Kadın kendini ayrımcı mıyım fobik miyim ben diye sorgulaya sorgulaya yedi bitirdi bütün dizi boyunca! Moral üstünlük kibriyle solcusundan sağcısına herkesin kasım kasım kasıldığı bir ülkede nefes aldırdı Peri’nin samimi sorgulaması, insanlığa karşı umudumuzu yeşertti. Kabul ediyorum, Berkun Oya’nın küçük ve sinsi dokunuşları sayesinde biraz gullümsel bir alıklığı ve laik gelgitleri var Peri’nin, ama n’apsın? Adam mı öldürmüş? Terapiye bile başlatılmadan yatış alması gereken, majör depresyonda olduğunu düşündüğü bir kadının ve genel olarak ruh sağlığı bozulmuş insanların hacıya hocaya götürülmesine dayanamamış, sinirlenmiş. Cinleri tepesine çıkmış. Seni en çok ne rahatsız etti diye Gülbin kendisine sorduğunda hoca muhabbeti diye cevap veriyor Peri. Şimdi Peri dizide gözümüze gözümüze sokulan laikliğinin ötesinde başka yanları da olan çok yönlü bir kadın, mesela Peri bir doktor. Peri bir doktor ve hacı hocaya gidilmesini tıbben yanlış buluyor. Bu kadın bir doktor ve psikiyatrist. Bunu daha iyi nasıl anlatabilirim bilmiyorum; ama bir zahmet artık doktorların bu yanıyla barışalım. Doktorlar böyleler. Bilim dışı tedavi sevmiyorlar. Severlerse ipin ucu kaçar, kimin hangi enerjiciye kimin hangi hacıya-hocaya dönüşeceğinin önü alınamaz. Bunun Kemalizmle, laiklikle falan ilgisi yok, halk sağlığıyla ilgisi var.

Yani Peri tıp eğitimi almış bir tıp hekimi. Politikacılara has bir kapsayıcılığı taşımayabilir, bir doktor olarak da en azından bilimsel ve bilimsel olmayan tedaviye bakışında bunu taşımak zorunda da değil. Tabii ki hayati tehlikesi olduğunu düşündüğü bir insanın hacıya hocaya götürülmesine pek de anlam veremeyecek. Kendisi yogacı, şamancı falan filan olabilir, mistik sapmalardan sekülerler muaf değil. Major depresyon tanısıyla gelen hastasına “Bana gelme yogaya git…” demediği sürece bir sorun da yok; yani kusura bakmayın da çocukluğunda cinsel saldırıya uğramış major depresyondaki bir kadını doktora götürmek yerine hocaya götürmekle kişisel olarak yoga yapmak aynı şeyler değiller. Ruhiye bileklerini kesti, az daha ölüyordu, farkında mıyız? Ya ölseydi ne olacaktı? Ama tabii ki Berkun Oya Peri’yi asla haklı çıkarmamak için Ruhiye’yi asla öldürmedi ve bir “mucizeyle” hayata yeniden döndürdü.

Ayrıca pardon ama Ruhiye konusunda Meryem, o derin benciliğiyle, ağabeyini haklı görüp yengesini suçlarken hanginizin içi sızlamadı bu kokuşmuş kutsal ailenin erkeğin memnuniyeti üzerine kurulu olmasından? Hem Meryem’in patriyarkal pazarlığına hem Ruhiye’nin kutsal ailenin istikrarı uğruna insan muamelesi görmemesine üzülmedik mi? Kadın, çocukken tecavüze uğramış, ruh sağlığı allak bullak olmuş, bileklerini kesmiş, kendi başına kalkıp köye gidip travmalarını çözüp ölümlerden dönmüş; ama Yasin tüm korumacı cinsiyetçiliğiyle olayın kahramanı olmuş. Bu süreçte ortada gene ne polis vaaaaar ne mahkeme vaaaaaar ne sosyal hizmet vaaaaar! Tipik Türkiye dizisi… Ama biz laik bir kadının aşmaya çalıştığı önyargılarını “cık cık cık” diyerek konuşuyoruz. (Şu satırlarda laik Peri yanım öfkeyle derin bir nefes aldı. Engel olamıyorum Gülbin!)

Eskiden insanların aklı daha başındaydı, nerede bu devlet derlerdi en azından böyle şeyler izlediklerinde. Şimdilerde ise psikiyatrist suçluyoruz, ilginç… Bir yanda COVİD testi pozitif çıkan insanların burunlarına köyden getirttikleri tereyağları sokmalarını izliyoruz diğer yanda ölüm riski olan, intiharın eşiğindeki hastaların sağlığa erişimden mahrum bırakılmasına çok makul kaygılarla öfkelenen bir doktor kadını hasedimizden ve nefretimizden bir türlü çözemediğimiz sorunların günah keçisi olarak seçiyoruz. Lay lay lay!

Bir başkadır benim memleketim lay lay lay… ister vuuuur, ister okşaaa, ister tut, ister yolla, ister sev, ister zorlaa… Ben biraz Peri gibiyim.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



Etiketler: kadın, medya, kültür sanat
nefret