01/09/2008 | Yazar: Yıldırım Türker



Bugüne dek her türlü tarihten dışlanmış olan gey ve lezbiyen kahramanlarıyla Duberman bize yalnız 60’ların gey kurtuluş hareketini değil, bütün kentsel toplumsal hareketleri kucaklayarak anlatmayı beceriyor. Stonewall İsyanı isimli kitap Ceren Günger’in çevirisiyle, Agora Kitaplığı'ndan, raflardaki yerini aldı. Yıldırım Türker’in kaleminden.

Dilimizde önemli bir eksiğin titizlikle yürütülmüş, güçlü bir odağa oturtulmuş, mümkünse bir de edebiyatçı tezgâhından geçmiş sözlü tarih çalışmaları olduğuna inanıyorum. İnsanların kendilerine kalan dili tam olarak tüketmeden anlatması, yaşadıklarını bize aktaracak bir rüzgara söylemesi gerek. Yaşanmış olanlar tarihe kendi resmiyle, kendi sesiyle geçebilsin diye. Yaşananlar boşa yazılmasın, insanın çıplak dilinden dinleyelim, unutamamak için.

Geçenlerde güzel bir sürpriz yaşadım. Kitapçıda, 1993’te çıkmış olan, çok önemli bulduğum için çevrilip basılsın diye epeyi insanı kandırmaya çalışmışlığım olan bir kitabın Türkçesiyle karşılaştım. Martin Duberman’ın Stonewall İsyanı.

Duberman, bir tarih profesörü. Aynı zamanda bir edebiyatçı. Oyun yazarı. Emma Goldman’ın hayatını anlattığı Toprak Ana-Emma kitabı da iki yıl önce Türkçe’de yine aynı yayınevince (Agora) basılmıştı. Ama bütün bunların ötesinde Duberman, 20. yüzyılın önde gelen gey hakları eylemcisi. Bu konuda yazmış ve derlemiş olduğu kitaplar, nicelerine yol göstermiş. Kendi biyografisi de ışıklı bir metindir.

Stonewall İsyanı’nın önsözüne şöyle başlıyor: ‘‘Stonewall’, modern lezbiyen ve gey tarihinin sembolü haline gelmiş bir olaydır. 1969’un Haziran ayının sonundan Temmuz başlarına kadar süren ve Greenwich Village’daki bir eşcinsel barına düzenlenen polis baskını yüzünden çıkan bir dizi isyana sahne olan ‘Stonewall’, yıllar geçtikçe eşcinsel direnişi ve baskısının diğer ismi haline geldi. Günümüzdeyse bu sözcük, ayaklanma ve kendinin farkına varma fikirleriyle birlikte anılır; bu kapsamıyla, gey ve lezbiyen bilincinin ikonografisindeki bellibaşlı unsurlardan biri olmuştur.’

Duberman, bambaşka hayatlar ve toplumsal katmanlardan gelen altı karakterin hikayelerinin o gün, tarihin o noktasında kesişmesini anlatıyor benzersiz kitabında.
Dolayısıyla dönemin ve giderek yüzyılın gey ve lezbiyen ‘olma’ durumunu çeşitlendirerek bir hak ve özgürlükler mücadelesi çerçevesinde en zengin haliyle sunuyor.

Bir tarihçi olarak muradını anlattığı önsözde tam da bizim, bu topraklarda yaşayan insanların ihtiyacı olan bir tarih yazımının ipuçlarını da veriyor: ‘Sembolik Stonewall’u ampirik bir gerçekliğe oturtmanın, 1969’da yaşananları tarihsel bağlama yerleştirmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Bu kitabı yazarken, yaşanan tecrübeleri bireysel seslerin ortadan kaybolduğu bir noktada homojenleştirmekten kaçınmanın önemini gözönünde bulundurdum. Amacım birçok çağdaş tarihçinin bertaraf ettiğini tam anlamıyla biraraya getirmekti: Kökeni yıllar öncesine dayanan, vazgeçilmez bir insan hikayeleri anlatma girişimi. Çünkü ben, meslekten tarihçilerin sıklıkla üç boyutlu hayatları istatistiksel bir tabloya indirgeyen ‘sosyolojikleştirme’ eğilimine teslim oldukları ve daha büyük bilişsel kesinlikler sağladığını iddia eden, ama daha ziyade tanıdık insan seslerini mühürleyip susturmaya yarayan özel bir jargon kullanarak okuyucuyu soğuttukları kanaatindeyim.’

Duberman, Amerikan yazın geleneğinin bütün duraklarında soluklanan, ‘saga’vari bir anlatı kurmuş kitabında. Altı karakterin 40’lı yıllara denk düşen çocukluklarından başlayıp gençliklerini, gey hareketin başladığı 60’lı yılların başlarından sonlarına dek yaşadıklarını ayrı ayrı vererek 1969 yılında Stonewall isyanının patlamasına kadar getiriyor. Orada da kalmıyor, karakterlerimizin Stonewall sonrası gelişimlerini de bize ayrıntısıyla anlatıyor.

Biri yoksulluktan gelen beyaz, biri hippilikte kendini bulan sanatçı ruhlu, diğeri siyah aktivist bir lezbiyen, öteki orta sınıf bir Yahudi lezbiyen, bir diğeri çok zengin bir işadamının yine işadamı olan oğlu, biri hispanik bir travesti fahişe, doğdukları farklı Amerika resimlerinden doğru bizimle birlikte büyüyor, gelişiyor ve kendileri oluyorlar.

‘Elbette bütün bunlar kitapta yeralan altı kişinin hayatının, Stonewall sürecindeki bütün gey ve lezbiyen tecrübelerine dair her türlü ihtimali temsil ettiği anlamına gelmiyor....altı kişilik hiçbir grup, gey ve lezbiyen varlığının çok çeşitli yol ayrımlarını kendi başına temsil edemez zaten. Ancak Stonewall neslinin karakterini belirleyen önemli çocukluk tecrübelerine, yetişkinlikle başa çıkma stratejilerine, sosyal ve siyasal faaliyetlere, değerlere, algılayışlara ve kaygılara dair birçok şey anlatılabilir.’

‘Bugüne dek her türlü tarihten dışlanmış olan’ gey ve lezbiyen kahramanlarıyla Duberman bize yalnız 60’ların gey kurtuluş hareketini değil, o hareketin tohumlarının atıldığı savaş sonrası iklimi, bütün kentsel toplumsal hareketleri kucaklayarak anlatmayı beceriyor.

Ama en heyecan verici olan, sokaklarda beş gün boyunca süren ve tarihe ciddi bir sıçrama olarak geçen bir isyanın dolaylarında bize olağanüstü bir roman lezzeti sunabilmesi.

Duberman’ın bu örnek kitabının, özellikle bu topraklarda nisyana karşı direnmeye çalışan, tarih yazımı üstüne dertleri olan herkes tarafından okunması gerek.

• Kaos GL Dergisi’nin 102. (Eylül – Ekim) Sayısında kitapla ilgili Salih Canova’nın kaleme aldığı tanıtım yazısını bulabilirsiniz.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam