31/12/2010 | Yazar: Şehri K.

Çok yavaş ve bazen yıpratıcı da olsa çabalarsak bazı zihinler değişecektir.

Çok yavaş ve bazen yıpratıcı da olsa çabalarsak bazı zihinler değişecektir. Ben Asırlardır Homofobik olduğunu iliklerime kadar hissettiğim İTÜ’de bile buna inanmaya devam ediyorum. Etkinlik ve hak arayışımızla kampüste olmaya devam edeceğiz.
 
Üniversitelerde yaşanan şeyler ülkenin her hangi bir ücra köşesinde yaşanılanlardan maalesef çok da farklı olamayabiliyor. Toplumun, eğitim sisteminin ya da ailenin bize kattıklarıyla oluşan ortak algı her yerde kendini bir şekilde gösteriyor. Belki rengi biraz değişiyor gibi olsa da çoğu zaman fotoğrafın niteliği aynı.
 
Kendilerini ‘abazan’ olarak tanımlayan bir erkek grubunun yaptığı “Geleneksel Vadi Yürüyüşü”, kadından mühendis mi olurmuş söylemleri, stajlarda ya da projelerde kadın işi erkek işi ayrımı yapan hocaları, kantinlerinde ve internet sitelerinde bir erkeğe kaç gram kız düştüğünün hesaplarının yapıldığı ve bu sözüm ona esprilerin bir içecek firmasının acı gerçekler adlı reklam panolarının asılı olduğu ve tüm bunlarla birlikte “İTÜ Asırlardır Çağdaş” sloganıyla övünen İTÜ’de ülkede yükselen homofobi ve transfobi içerikli söylem ve tartışmaların yansımaları da bu minvalin çok dışına taşamadı. Zaten hali hazırda var olan şiddet ve baskı ortamını daha da kuvvetlendirmeye yönelik hiç bir çaba asla esirgenmedi. Üniversiteyi eğitim ortamı sağlamanın yanı sıra özgür bir tartışma ortamı ve her türlü kimlik ve yönelimin buluştuğu bir kamusal alan olarak da hayal eden insanlar tarafından kampüste bir tartışma başlatabilmek belki de sadece var olabilme çabası adına çok kısıtlı bir alana birkaç stencil yapıldı. Bu stencillarda el ele tutuşan kadınlar, erkekler ve “Ayşe Fatma’yı seviyor”, “Ahmet Mehmet’i seviyor” gibi sevginin dillendirildiği ya da “Homofobiye Hayır De” gibi çağrıların bulunduğu yazılar vardı. Ancak toplumun dayattığı normlara uymayana duyulan rahatsızlık bir grup öğrenci de hemen kendini gösterdi ve ertesi gün tüm yazılar silindi ve yerlerine “Ahlaksızlığa Hayır” yazıldı. Kendilerini “İTÜ’lü Müslüman Öğrenciler” diye tanımlayan bir grup yemekhanede bildiri dağıtarak kendi deyimleriyle –Rab’imizin yasakladığı iğrenç bir fiil olan eşcinsellik gibi sapkınlığa karşı-bir müslümanın yapması gereken şeyi yaptılar. Kendi inanç ve dini yorumlarını merkeze yerleştirip oradan egemen bir söylem üretmeye çalışan bu grup bildirilerinde cinsiyetin tercihi değil verili olduğundan, bizlerin eşcinselliği bulaştırmaya çalışan sapkın lobiciler olduğumuzdan ve Allahın emirlerine karşı geldiğimizden bahsediyor ve daha öncelerde de olduğu gibi bizlerden bunların hesabının ne pahasına olursa olsun, bedeli her ne olursa olsun sorulacağından bahsediyordu. Bireyleri düşünsel ve fiziksel olarak baskılayan, kimliklerini varoluşlarını inkâra sevkeden, bireyin kendisiyle barışık yaşamasına engel olan, nefret cinayetleriyle kendini vahşice görünür kılan sözüm ona ahlakçılarla aynı zihniyeti taşıyan, yemekhane de kadınlara söz hakkı verirseniz ahlaksızlık alır başını gider diye bağırabilen bu zihniyet tarafından pervasızca hedef haline getirildik.  
 
Ben böyle bir kampüste yaşıyorum, orada yaşanan her türlü olay benim yaşantıma dair bir ipucu aslında. Yaptığımız her eylemin, her sözün sorumluluğu yapan kişiye aittir ve onu bağlar fakat geri dönüşümü herkesedir. Yaşanan bunca şeye söylenecek sözümüz tabii ki vardı ve söylemeden geri durulamazdı. Bu yüzden İTÜ Kadının Atölyesi çatısı altında bir araya gelerek LGBTT Çalışma Grubu kurduk ve tartışmanın düzlemini değiştirecek, eşcinsel varlığını görünür kılacak, deneyim ve bilgi paylaşımının oluşabileceği eylemlilikler yapma kararı aldık. İTÜ’de toplumsal cinsiyet kavramını tartışmaya açarak bu baskı ortamını hafifletmek niyetiyle “Toplumsal Cinsiyetçilik ve Heteroseksizm Eleştiri Günleri” düzenledik. Bu etkinlik kapsamında 4-5-6 Mayıs tarihleri boyunca çeşitli etkinlikler yaptık. 
 
4 Mayıs Salı günü ellerimizde İTÜ Asırlardır Homofobik,  Ayşe Fatma’yı seviyor, Aşk ölmez, Ayrımcılık öldürür, Homofobi bir hastalıktır gibi sloganların yazdığı uçan balonlarımızla yemekhaneye giderek şarkılar eşliğinde insanları etkinliklerimize davet ettik, bildiri dağıttık ve destek istedik. Afişlerimiz sürekli panolardan yırtılıyor ya da kaldırılıyordu biz de çözümü uçan balonlarla afişlerimizi yemekhane de uçurmakta bulduk. Oldukça renkli ve keyifli bu çağrı aslında bir çeşit eylemdi ve böylesi eğlenceyle kurgulanmış bu eyleme insanların iştirak etmesi kaçınılmaz oldu. Akşamında ise Beyaz atlı prens boşuna gelme ve yürüyoruz adlı filmlerin gösterimini yaptık. 
 
5 Mayıs Çarşamba günü ise yaptığımız söyleşide; Seven Kaptan (Psikiyatr- CETAD), Cinsel Yönelimler ve Homofobi, Yasemin Öz (Avukat- Amargi Kadın Kooperatifi), Ataerkilliğin Feminizm ve LGBTT hareketi bağlamında incelenmesi, Cihan Hüroğlu (Lambdaİstanbul LGBTT Dayanışma Derneği), Üniversite ve Heteroseksizm üzerine konuştular. Katılımcılar sorduğu sorular ve yorumlarla söyleşiye etkin bir katılım halindeydi ve gelen sorular ve yorumlardan aslında bu konularda ne denli az şey bildiğimiz ve paylaşmaya öğrenmeye ihtiyaç duyduğumuz anlaşılıyordu. 
 
6 Mayıs Perşembe günü iseAmargi Kadın Kooperatifi, Lambdaİstanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Bilgi Üniversitesi TOG Öğrenci Kulübü, Boğaziçi Üniversitesi luBUnya LGBTT Topluluğu, Galatasaray Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi Cins Kulüp ve İTÜ Kadının Atölyesi ve İTÜ'lü öğrencilerin katılımıyla çimenlerde“Üniversitelerde Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları ve Örgütlenme Deneyimleri” üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Bu sohbet sonucu üniversitelerdeki LGBTT örgütleri, Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Kulüpleri arasında bilgi ve deneyim paylaşımına vesile olabilecek bir haberleşme grubu kurmaya karar verdik. Tüm bu etkinlikler boyunca Serpil Odabaşı’nın Kat(i)li Mübah adlı resim sergisi gösterimdeydi. Yemekhane ve kantin gibi kamusal alanlarda çok zayıfta olsa bir tartışma yaratmayı ve görünür olmayı başardığımız düşüncesindeyim. 
 
Üniversitelerin yaşayan yerler olduğunu düşünüyorsak buradaki sorunları, tek tek her bireyini ve barındırdığı her fikri de önemsemek durumundayız. Çok yavaş ve bazen de yıpratıcı olduğu muhakkak ama çabalarsak bazı şeyler, bazı zihinler değişme potansiyeli barındırıyor. Ben Asırlardır Homofobik olduğunu iliklerime kadar hissettiğim İTÜ’de bile buna inanmaya devam ediyorum. İlerleyen zamanlarda da yaptığımız etkinlik ve hak arayışımızla kampüste olmaya devam edeceğiz.


Etiketler: yaşam
nefret