04/02/2022 | Yazar: Beren Azizi

CHP gelmesin, AKP’yle konuşulmasın, İyi Parti’ye gidilmesin gibi çıkışlar hayalperest bir dayatma. Öz örgütler bir alt örgüt değiller. Her partiden ve her kesimden insan var. LGBTİ+ siyasetinin de ilk amaçlarından biri bu insanlara kendi mahallelerinin, partilerinin homofobik olduğunu göstermek.

İyi Parti meselesi: Eşcinsellerle solcular ilk kez Cihangir’de, Gezi’de mi karşılaştı? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İyi Parti Gençlik Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Merkez Yürütme Kurulu, Danışma Kurulu Başdanışmanı Alp Emeç ve İyi Parti Gençlik Uluslararası İlişkiler MYK üyesi Fatih Özgüven; SPoD’a gelerek ziyarette bulunmuşlar. Böyle şeyler ilk defa yaşanıyormuş gibi bir yaygara kopuyor sosyal medyanın sol mahallesinde. 2010’ların başından beri siyasetin sosyal medyada, daha doğrusu Twitter’da döndüğüne dair yarı cahil bir yanılgı var, malum. Biri bir kuyuya taş atıyor, ötekiler hurra peşinden gidebiliyor. Biri diyor ki “Bu çok yanlış faşist partiyle buluşmuşlar!!!”, arkasından da kim var kim yok mahalle baskısından kendi düşünemez olmuş, bu fikre katılıp sosyal onayın peşinde koşuyor. Tabii ki sabit bir şekilde kendi düşüncesi bu olduğu için bunu yapanlar da var; ama çoğunluk böyle değil. Çoğunluk düşünmeden kamplaşıyor.

Bu gerçek bir siyaset değil. Bu hamaset. Ve bu hamasete bazı LGBTİ+ öz örgütleri de kendi aralarında hiç iç tartışma yürütmeden, LGBTİ+ örgütlenme tarihine bakmadan, mahalle baskısından sıyrılıp gerçekten bu konuda ne düşünüyoruz diye sormadan dahil olabiliyorlar. LGBTİ+ öz örgütünün en temel misyonu olan her kesimdeki LGBTİ+’nın insan hakları için mücadele şiarını unutuyorlar. Ve her kesime rağmen her kesim için şeklinde benimsenen siyasi tutumla, hiçbir siyasi partiyi ya da hareketi “kurtarıcı” görmeden – çünkü hepsi fobik eğer mesele fobiyse ve mesele fobi – onurlu, gerçekçi bir tavır takınmaktır. Diğer türlü o örgüt bir LGBTİ+ öz örgütü olamaz, ancak bir partinin veyahut başka siyasi makro hareketin LGBTİ+ alt örgütü olur. Bunda da ayıp bir şey yok, o da lazım; ama LGBTİ+ öz örgütlerinin misyonu makro siyasi yapılara ve onların ajandalarına kendilerini yamamak değil. Amiyane tabirle alayına karşı alayıyla beraber hareket etmektir.

Ama bunu ıskalamış bazı öz örgütler oldu SPoD ve İyi Parti görüşmesi sonrası sosyal medyada kopan yaygarada. Çünkü biliyorsunuz sosyal medyada bir konu gündem olduğunda beş dakika içinde fikir beyan etmeyeni dövüyorlar, herkes hemen fikrini beyan etmek zorunda(!) İTÜ Cins Arı, umarım LGBTİ+ siyaseti konusunda derneklerin adımlarına ilk beş dakika içinde hurra cevap vermeden önce oturup bir iç tartışma yürütür. Kendilerine sormak istiyorum, barım barım bağırıyoruz LGBTİ+ olmak bir ideoloji değildir, varoluştur diye. Bu varoluşun İyi Parti seçmenini ıskalamayacağı bir hakikat. (Çünkü hatırlayın o eski ama eskimeyen mottoyu: Tercih değil yönelim!) E sizin nedir planınız, projeniz bu tabandaki ailelerin LGBTİ+ yakınları için? Bu tabandaki gizlenmek zorunda kalan LGBTİ+’lar için siyasetiniz nedir? Bir öz örgütlenmeye başka bir öz örgütlenme olarak LGBTİ+ siyasetinin dışındaki bir ajandayı, o ajanda kendi içinde haklı da olsa dayatmanız; LGBTİ+’nın bir varoluş meselesi olduğunu ve beğenin ya da beğenmeyin toplumsal uzlaşma ile, her kesimin katılımı ile çözülecek sorunların başında geldiğini çok da iyi anlayamadığınızı gösteriyor. Solcu cis-het dünyanın alkış kodlarına fazla saplanarak, özür dilerim, şov yaptığınızı gösteriyor. En can sıkıcısı da bu.

Biraz açıp okursanız, zamanında AKP’nin derneklerimize tebrik ve oy için mektuplar yolladığını, LGBTİ+ dernekleriyle sağın veya muhafazakar partilerin siyasi ilişkilerinin çok da yeni bir şey olmadığını görebilirsiniz. Dahası, görebileceğiniz en önemli şey şu ki: Bu yakınlaşmaların kazananı LGBTİ+’lar oluyor; çünkü hemen parti içi açılmalar başlıyor. Hemen parti içi LGBTİ+ alt örgütlenmeler kuruluyor. Parti mitinglerinde gökkuşağı bayrağı açılıyor. Bunu AK LGBTİ+ örgütlenmesinde hemen gördük. O günlerde de “Pride’a gelirlerse döveriz...” gibi sol saçması laflarla işin özünü görememe hamaseti oluşmuştu, hiç de öyle bir şeye müsaade edilmedi tabii ki. LGBTİ+ öz örgütlerinin tavrı gayet netti AK LGBTİ+ konusunda: Varlar, alışacaksınız. 

Aslında şu anda da değişen pek bir şey yok öz örgütler açısından; ama sosyal medyanın verdiği gazla düşünmeden atılan Tweetler olabiliyor. Veyahut daha kötüsü öz örgütlenme, öz örgütlenme olmaktan çıkıp tabela öz örgütü haline gelebiliyor ki bu en tehlikelisi. O yüzden iç tartışmalar yürütmeden, oturup eskisi gibi saatler ve günler, günler, günler süren tartışmalar yapılmadan SPoD’un attığı gibi adımları atan derneklere karşı en azından öz örgütlenmeler ilk beş dakika içinde “tavır” takınmasın; çünkü bu demokratik ve eleştirel değil. Entelektüel ve siyasi de değil. Türkiye tarihine de yabancı bir “idealizm”. Özal’ın partisi ve bürokratları Ersoy’un ve tüm trans kadınların haklarının Medeni Kanun’a girmesi için çabalarken SHP sıralarından gelen çirkin muhalefeti kimse unutmasın.

Ayrıca yıllar önce Melda Onur’un CHP adaylığı sırasında Melda Onur’u Lambda’ya davet ettiğimizde de bugün İyi Parti için koparılan yaygara o gün de CHP için koparılmıştı; ama en azından saatlerce oturup tartışabiliyorduk. Tartıştık da. CHP’yle de işbirliği itirazsız ve kolay bir süreç değildi.

HDP’li LGBTİ+ aktivistleri arkadaşların bilmesi gereken şu ki, LGBTİ+ siyasetinde HDP’li veya Kürt siyasi hareketinden çıkmış partilerden gelen LGBTİ+ aktivistlerinin payı çok büyük. Yalnız bu pay mülkiyet hakkı vermez. Vermemeli de. Sizler kendi partilerinizdeki homofobi ve transfobiyle nasıl ki mücadele ederek kendi homofobik ve transfobik partinizi ve tabanınızı dönüştürme hamuruyla yoğrulduysanız; bunu diğer partilerdeki LGBTİ+ insanlar da yapmak istiyor ve yapıyorlar da. Dolayısıyla CHP gelmesin, AKP’yle konuşulmasın, İyi Parti’ye gidilmesin gibi çıkışlar hayalperest bir dayatma. Öz örgütler bir alt örgüt değiller. Her partiden ve her kesimden insan var. LGBTİ+ siyasetinin de ilk amaçlarından biri bu insanlara kendi mahallelerinin, partilerinin homofobik olduğunu göstermek. Makro siyasetle mesafelenmeyen, kendi mahallesine mesafelenemeyen bir insandan ne kadar LGBTİ+ aktivisti çıkar tartışmalı; çünkü kendi mahallesindeki homofobiye susup sürekli rakip mahallelerdeki homofobiye laf söylemek partizanlık olur, LGBTİ+ aktivistliği değil. (Bu da bir tercih meselesidir, isteyen partizan olsun. Benim bu yazıdaki muhatabım partizan olmak istemeyenler.)

Öte yandan bu yapılan işi sahiplenen birçok aktivist oldu. Ancak eli o kadar korkak alışmış ve yer yer uydurmalardan güç alan bir sahiplenme ki bu… Uzaktan bakana aktivistlerin suçluluk duygusundan başka bir şey geçmiyor. Marsel Tuğkan, garip bir Tweet yazmış. “Biri birine faşist diyor, öteki diğerine ahlaksız” hikayesi çizmiş ve ben bu karikatüre hiç katılmıyorum. İyi Parti tabanının henüz bu görüşmeden yaygara çıkarıp kendi partilerine “ahlaksız” dediği hikayesi o kadar da doğru değil. Bunu nereden çıkardı bilmiyorum.

Partiler ellerini LGBTİ+ siyasetine attıklarında tabanlarından veya parti içi başka hesaplarını görmek isteyen parti içi kesimlerden (Şişli Belediyesi, Sarıgül meselesi gibi) homofobik çıkışlar gelebilir. Beşiktaş Belediyesini arayarak “Bizim kızlarımız lezbiyen olamaz, biz Zübeyde Hanım’ın kızlarıyız” diyerek bağıran CHP tabanının bir kesimi gibi. Ya da CHP bu işlerle niye uğraşıyor “millet aç aç” diyerek homofobisini örtmeye çalışan sol kafa sol mermer bir kesim de var, aktivistlerin dillerinde tüy bitiriyorlar bir arpa boyu yol alarak homofobilerinden sıyrılmak için. Veyahut HDP tabanı kendi partisine yer yer ahlaksız diyor. Hatta bazı ex-vekilleri çıkıp benzer zırvalıklar yapıp edebiliyorlar. (Altan Tan en meşhurlarıdır.) Hatta daha kötüsü partilere yakın kendine insan hakları örgütleri diyen örgütler dahi bunu bazen parti tabanının “sesine” kulak vererek en çirkin şekillerde yapabiliyorlar. (Mazlum-Der’in atom bombası, insan soyu ve LGBTİ+ üçlemesi gibi…)

Bunlar hemen hemen her partide olur; ama İyi Parti’de henüz öyle lafı edilecek kadar olmadı. İyi Parti bir sağ parti ve bu yüzden de lider güdümlü bir parti her şeyden evvel. Liderlerinden bu tip homofobik açıklamalar gelmedikçe tabana yayılmış bir “ahlaksızlar” homofobisinin çıkacağını düşünmüyorum.[1] AKP örneği de bunu gösteriyor. 7 Haziran seçimleri sırasında ve sonrasındaki tüm seçimlerde önce HDP’yi sonra da CHP’yi köşeye sıkıştırmak için AKP’nin bir seçim propagandası olarak yeni dostları Rusyacı-Çinci-Kuzey Koreci ve dahi Kızıl Elmacı-Avrasyacı Vatan Partisi ile piyasaya sürdüğü homofobi ile AKP tabanı bu konulara fazlaca el atmaya başladı. Yoksa dediğim gibi bir zamanlar eşcinsel hakları için söz veren, pride’lar bizim zamanımızda yapıldı diye seçim broşürlerinde övünen, derneklere tebrik mektupları yollayan bir partiydi ve tabanı da “ahlaksızlaaaar” diye delirmiyordu. Ancak söylemeden geçemeyeceğim tabanlarına zerk ettikleri homofobi zehri İstanbul Sözleşmesi tartışmaları sırasında kendi ayaklarına sıkılan bir kurşuna döndü. KADEM aynı anda hem “muhafazakar samimiyetini” ispat etmek için en homofobik örgüt olmayı hem de homofobi mağduriyeti sebebiyle neredeyse kapanma aşamasına gelen örgüt olmayı başararak adını altın harflerle tarihe yazdırdı. Berat Albayrak, birtakım “yerli ve milli” gazetelerde “Hükümet ekonomiyi LGBT hayranlarına mı teslim edecekti?” diye saltanat kavgasında üzeri tekrar tekrar çizilen bir hedefe dönüştürüldü kendi tabanları tarafından. Homofobi birbirlerine saldırmak için çok güzel bir araca dönüştü yani ve inanın bunu pek de hesap edememişlerdi.

O sebeple sağ partilerde böyle ahlak şovları riskli ve tehlikelidir, döner dolaşır kendilerine döner. Yani idareli harcarlar homofobik lafları. Gerçekten koltukları sallantıya girdiklerinde görürüz bitmek tükenmek bilmeyen LGBTİ+ nefretlerini. Yani İyi Parti’de henüz “ahlaksız” şovları için daha erken. Ahlaksız diyenler İyi Parti’nin sağcı rakipleri olabilir, sosyal medya manipülatif ve kirli bir yer. O sebeple “bir mahalle bunu diyor öteki bunu diyor” gibi romantik hikayeler yazmadan evvel, gerçekten kim ne diyor diye sormak lazım. Yoksa henüz yüzeye çıkmamış homofobiyi ilk günden yüzeye çıkarmak için özel bir çabayla uğramış oluyoruz.

Şimdi LGBTİ+ öz örgütlerini ve bu örgütlerdeki aktivistler meselesini bitirerek gelelim dış kapının dış mandalı solculara veya solcumsu liberallere. İşte bu yazının başlığı onlara hitaben söylenmiştir. Ömürlerinde bir kere olsun LGBTİ+ derneğine gitmemiş, alanda siyaset yapmamış bir yığın solcu LGBTİ+ hareketine parmak sallıyor. Demirtaş’ın lafını hatırlattı bu bana. Bu kesim Gezi’den beri kendini LGBTİ+ aktivisti falan sanıyor, sansın iyi hoş; ama şunu önce bir sorsunlar kendilerine, eşcinseller sizlerle ilk kez Cihangir’de, Gezi’de mi karşılaştı? Yani solcularla LGBTİ+’ların ortak noktası Gezi mi? Halbuki “ulus devlet” ve “TBMM” herkesin hak mücadelesinde ortak köklerden biri.  Bununla ilgili girişimler birilerini rahatsız ediyor belli ki, haddine mi senin LGBTİ+ diyorlar. Haddine. Gezi’de “ay gökkuşağı bayrağı ne güzel” diyerek pandaladığınız, petlediğiniz dünyadan fazlası çünkü LGBTİ+ hak mücadelesi. Sol siyasetin özgürlükçülük rafının bir sosu değil. Her kesime girmesi gereken, her LGBTİ+’ya ulaşarak alanı dönüştürmesi gereken çok cepheli bir sivil haklar ve eşitlik mücadelesi.  

LGBTİ+ “siyaseti” kariyerine modası artık geçmiştir diye sandığımız “Glossary of Queerness” gibi ne söylediği kendinden menkul temalarla “iddialı” bir giriş yapan Nesi Altaras SPoD sanki İyi Parti’ye üye olmuş gibi üçü beşten en duygusal şekilde atan Tweet yazıyor. LGBTİ+ bahçesinde bir çiçek gibi açıyor. Nesi gibi köşesine kabına sığamayan heteroluk satan bilge münevverler sayesinde yelken kırmış/ su koyvermiş/ kafası karışmış LGBTİ+ örgütleri silkelenip kendilerine gelirler umarım.

Gerçekten anlayamıyorum. Bazılarına “entelektüel ün” iyi gelmiyor. Detaylı, kapsamlı, çok yönlü ve siyasete uygun düşünemez oluyorlar ve içlerinden “kahrolsun faşizm!!!!” diye ancak biraz daha onay almak için bağıran çocuksu solcu ağabeyi çıkıyor. En özenilen, en imrenilen o olmuş çünkü… E kardeşim kahrolsun da nasıl? Tekrar söylüyorum, sen İyi Partili tabanda LGBTİ+’lar yokmuş gibi kafanı kuma gömersen ancak kendini iyi hissedersin “ne kadar erdemli bir insanın ve bugün de faşizme karşı omuz omuza durdum çok şükür” diye.

Son söz niyetine şu anket sonucunu şuraya bırakmak istiyorum. Herkes kendi partisindeki “eşcinsel komşu istemem” sefaletiyle uğraşsın, kendi partisinin kapısının önünü süpürsün. İyi Parti’ye sıra gelene kadar bakın aşağıda daha çok parti var.

iyi-parti-meselesi-escinsellerle-solcular-ilk-kez-cihangir-de-gezi-de-mi-karsilasti-1

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



[1] Meral Akşener, İstanbul Sözleşmesi tartışmaları sırasında “Çocuğumun, torunumun böyle bir tercihte bulunmasını ister miyim? Hayır. Bu Meral Akşener’in hayata bakışıyla alakalı. Beğenirsiniz beğenmezsiniz... Ama böyle bir tercihte bulunmuş bir vatandaşın dövülmesini, şiddete uğramasını ister miyim? Hayır.” demişti. (Kimsenin bir şey tercih ettiği yok tabii, bu hurafeye girmeyeceğim.)

Bu sözlerini “öncelik sıralamasını bilmeden siyaset yaparsanız elinizdeki sözleşmeyi de kaybedersiniz ve sopa yemeye devam edersiniz” gibi bir bağlamda söylemişti. O dönem feminist örgütler dahil herkes bu stratejiyi benimsedi ve kaybettiler. “İstanbul Sözleşmesi eşcinsel evlilikleri meşrulaştırmıyor...” gibi Merak Akşener’inkine benzer “meşru görmüyoruz ama dövülmesinler” açıklaması yapmayan tek bir kitle örgütü bulmanız zor o dönem. Bu şüphesiz homofobidir; ama tabanları kışkırtmak için değil tabanların gazını almak için üretilmiş bir homofobidir. Yani koltuk sallantısı ve güç zehirlenmesinden ziyade yanlış siyasetin ürettiği homofobiydi. Akşener aynı konuşmasında “OECD ülkelerinde Türkiye gibi ülkeler öncelik sıralamalarını tespit edemezler...”  diyor. Halbuki toplumu tıpkı aşı meselesinde olduğu gibi eşcinsellik meselesinde de bilimsel olarak doğru bilgiyle donatmak bir önceliktir. Siyaseten kaybetmekte olan bir iktidar homofobiyi rakipleri için kullanıyor diye bu öncelikten feragat etmek kaybettirir. Kendi eleştirdiği şeyi kendisi yaptı yani Akşener; ama bunu sadece o yapmadı. O dönem dediğim gibi “İstanbul Sözleşmesi elden gitmesin” diyen herkes yaptı ve kaybettiler. Halbuki bu iktidar gittiğinde sözleşmeye geri dönülecek. İnsan haklarından taviz vermeyenler de kazanacak. Toplumun azımsanamayacak bir çoğunluğu hiç olmadığı kadar homofobisinden sıyrılmaya yönelmişken bilimsel doğru bilgiyi yayarak siyaset yürütmek yerine “Sözleşme aslında öyle demiyor” diye yalan söylemek kaybettirir. Bunu göremediler. Ancak görmeye başlayacaklar. Bilimsellikten uzaklaşıp dışlayıcı yapı savunmanın hiçbir stratejik olarak doğru yanı yok; çünkü iktidarın pompaladığı oldukça suni bir homofobi.   


Etiketler: insan hakları, yaşam, siyaset
İstihdam