31/07/2024 | Yazar: Sevcan Tiftik

Lubunya dostu ya da queer feminist iki yayınevi bireysel çabalarla var olabiliyor ve yayınlarını çıkarabiliyorsa pekala diğer yayınevleri neler neler yayımlayabilir. O esnada kendileri kapıdan çevirdikleri, reddettikleri queer feminist kurmaca içerikleri ve lubunya yazarları bir düşünsün. Ya da editoryal müdahalelerle sildikleri veya değişiklik olarak düzenlediklerini…

Kaç lubunya karakter öldü minnoş kalplerimizde? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

En son ne zaman takip ettiğiniz yayınevinden lubunya bir yazarın, şairin kitabı çıktı veya bu yayınevinin kurmaca yayınları arasında bir LGBTİ+’ya rastladınız? Bu soruyu elbette Umami Kitap ve obiçim Yayınlar dışında soruyorum, ki bu yayınevlerinin nasıl büyük çabalarla alanda var olmaya çalıştığına yazının son kısmında değineceğim. Bu yazı, uzun süredir hasret kaldığımız Türkçe queer edebiyatın ve LGBTİ+ edebiyatının diğer temalar ve türler arasında kırıntılarına muhtaç kalmadan, kendi başına okurla buluşabilmesi temennisinin artık yerini tahayyülden ve beklentiden ziyade sert gerçekliğe bırakışının bir veryansını.

Son yıllarda yeniden filizlenmesine şahit olmuşken ve okur olarak uzun süredir hasretini çektiğimiz temsillerle yazında karşılaşmaya, yoldaşlık etmeye başlamışken (sadece enflasyon ve artan maliyetlerle açıklanamayacak bu bahaneyle) Türkçe kurmaca yazında lubunya yazar ve şairler, lubunya temsilleri neden var olamıyor bir düşünelim. Epeydir çorak olan alanın yeniden bereketlenmesiyle tam peş peşe okumalara, bir araya gelmelere doyamadığımız edebiyat alanında yeniden kalabalık hissetmeye başlamışken, LGBTİ+’ların meydanlarda ve (maalesef) sivil alanda da yalnız bırakıldığı gibi yayın ve edebiyat dünyasının (daha da) dışına itildiğini gördük. Feminist Tahayyül’ün feminist edebiyat ve eleştiri dosyasında Özge ile birlikte, Umami Kitap’la yaptığımız söyleşide Bike, Büşra ve Seçil kategorizasyonların kadınlar ve lubunyalar açısından güçlü birer araç oluşunu, kimlik politikalarının mücadelesindeki önemini bizlere hatırlatarak toplumsal cinsiyet etiketlerinin muktedirin ekmeğine yağ süren bir tarafı olduğuna da dikkat çekiyor:

“Yani okurlar nezdinde bir anlam ifade etmiyor olabilir artık ama yayıncılık hâlâ erkek egemen bir sektör ve hâlâ queerler ve kadınlar lehine değişmesi gereken çok fazla şey var. Alt kategorilere sıkışma konusuna gelince, bunun politik bir arka planı olduğunu biliyoruz. Heteroseksüel, beyaz, erkek ve sağlam bir yazarın üretimlerinin neden hiç çepere itilmediğini neden alt kategori olmadığını da biliyoruz.”  (282)

Çeperdekini bulabilecek misiniz? Ya da merkezde bizimkileri mi arayacaksınız?

Bu vurguyla birlikte 2024 yazında satın alabileceğiniz bu yılın kitaplarını bir düşünelim isterim. Bavulunuza, sırt-kol çantanıza, balkonunuza veya odanıza kimi davet edeceksiniz? Çeperdekini[1] bulabilecek misiniz? Ya da merkezde bizimkileri mi arayacaksınız?

Belki (queer olmayan) feminist yazın neyimize yetmiyor, belki de bir büyük yazar var ya her yazdığı basılıyor onunla yetinmek gerekiyor… Filancanın telifi alınmış ona şükretmeliyiz belki de… Niye biz okur olarak Türkçe feminist yazın ile telafi etmeye çalışıyoruz. Çalışıyor muyuz gerçekten?! Feminist kurmaca yazınının da kadın yazarların da çok daha fazla mücadeleyle alanda var olmaya çalıştıklarını görürken bir de omuzlarına yokluğunu hissettiklerimizi mi yükleyelim?! Belki, sonra… Queer de feminizme dahil tabii. Ancak “kadın yazar”dan ibaret görülen feminist yazının kadınları soktuğu heteronormatif çukur? “Kadın yazar”ları basıyor ya yayınevleri daha ne isteriz?..

Tüm bunlar ve daha buraya sığdıramayacaklarım o kadar uzun zamandır aklımda dönüyor ki Mertcan Karakuş’un Eylül 2023 ile Temmuz 2024 arasında yürüttüğü “Edebiyatta LGBTİ+’nın Sesi” projesinin çıktısı olan Bizden Bize Öyküler: Dokuz Yeni Kalemden Dokuz Kuir Öykü (Haziran 2024) kitabını okurken ayyuka çıkıyor. Kitabın arka kapak yazısı şöyle diyor:

“Sosyal baskı nedeniyle kendi seslerini bulmakta zorlanan yeni LGBTİ+ yazarlarla bir araya gelme, edebiyat yolculuklarının ilk adımlarında onlara ufak da olsa bir destek sağlama hedefiyle yola çıktık. Süreç boyunca hedefler değişti, gelişti, yenileri ortaya çıktı. Beraber üretmenin, beraber yaratmanın, beraber okumanın bile nasıl zihin açıcı eylemler olduklarını hatırladık. Bu kitabın içindeki her bir öykü; proje boyunca incelediğimiz eserlere, birbirine ve birbirlerinin öykülerine açık, keskin dimağlarla ve bolca şefkatle yaklaşan katılımcılarımızın dayanışmalarının sonucudur. Dokuz katılımcının öyküleriyle şekillenen bu kitap; yazarın en yukarıda varsayıldığı hiyerarşi piramidinin değişmeye ne kadar muhtaç olduğunun, beraber kafa yormanın nasıl yaratıcı sonuçlar doğurabileceğinin bir kanıtıdır.”

CultureCIVIC Kültür Sanat Destek Programı aracılığıyla lubunya yazarların öykülerini geliştirmeye olanak sağlayan bir paylaşma, öğrenme ve yazma süreci yaratan bu projenin varlığı dahi alandaki ihtiyacı ve yayın dünyasında yalnız bırakılmışlığı bize gösteriyor. Lubunyaların yazma ve birlikte okuma, tartışma (bilgi edinme ve üretme) pratiklerinde nasıl yalnız bırakıldıklarının ve bunun üstesinden gelmek için alternatif ve muhalif alanlarda ihtiyaçlarını giderebildiklerinin yakından şahidiyim. Örneğin SPoD çatısı altında önce İpek Şahinler, sonra Cüneyt Yüce ile birlikte yürüttüğümüz “Türkçe Edebiyata Queer(den) Bakış” atölye serilerinde paylaşılanlar ve tartışılanlar; temsillerin izi sürmeden, temsillerin yokluğundan, arşivlerden gün yüzüne çıkanlardan, henüz çıkmamış olanlardan, gün yüzüne çıksa da yazarı ve anlatılarını norm içinde tutma girişimlerinden, hem yazma hem de ortaya çıkarmanın gerektiği müthiş çabalardan, kendini alanda var edebilmiş ikonlardan, ikonlaşamasa da var olanlardan, tüm engellere rağmen sözünü üretmeye devam etmiş yazarlardan, sessiz sedasız ilerleyenlerden, baskılardan, çuvallamalardan, tökezlemelerden, direksiyon kırışlardan, kırıntıları toplayarak daha fazlasını aradığımız “müttefik” yahut “friendly”, “dost” anlatılara, olmayana, olamayana, anlatıda da yok edilene, öldürülene, klişeleştirilene, şiddet ve suçlulaştırmayı anlatıda da sürdürüne değin bakmaya çalıştığımız, bu esnada da birbirimizi, deneyimlerimizi, bakma biçimlerimizi de gördüğümüz bir alanla birlikte mümkün oldu. Birlikte kurduğumuz, bir arada olduğumuz bir alan.

Bizden Bize Öyküler kitabını hazırlayan süreç de yukarıda sözünü ettiğim ihtiyaçtan yola çıkıyor. Mertcan Karakuş, yazarların çevrimiçi oturumlarda bir araya gelerek birlikte arşınladıkları bu yolu bizlere şöyle özetliyor:

“Yola, Türkçe edebiyatta LGBTIQ+ temsilcilerinin ne kadar geri plana itildiği, az sayıda araştırmacının özenli çalışmaları dışında konunun ne kadar atıl kaldığı fikriyle çıktık. [….] Eşitlik yanlısı olarak tanınan çok bilindik yazarların kadın düşmanı alt metinlerine düştü yolumuz. Zaman aktıkça, özneler kendi hikayelerini anlatmaya başladıkça bakışın nasıl değiştiğini gördük. Ummadığımız zamanlarda, ummadığımız yazarlarda kapsayıcılığın izlerine rastlasak da çoğu hayli sorunlu olan bu örnekler (12) Türkçe edebiyatta LGBTIQ+ temsilcilerinden çok, Türkçe edebiyattaki örtülü homofobi/transfobinin tarihini izlememizi sağladı. Daha sonra katılımcılarımız kendi öykülerine odaklandılar. Hep beraber onların öykülerini okuduk, yorumladık, eleştirdik. Hikayelerimizi birbirimize açarak, paylaşarak yazarın biricik ve en yukarıda sayıldığı edebiyat piramidini nasıl rayından çıkardık, nasıl alaşağı ettik; biz de şaşırdık. Öyküler sansürlenmeyeceklerinden emin, güvenli bir ortamda paylaşılınca nasıl büyüdüler, nasıl bambaşka yerlere ulaştılar; okuyunca siz de göreceksiniz.” (13).

Belli ki queer feminist yayıncılar karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelebilmekte heteronormatif yayın politikalarına sahip olanlardan daha başarılı

İşte hem yazının girişinde hem de hep birlikte deneyimlediğim bitmek bilmeyen baskı atmosferinde Bizden Bize Öyküler LGBTİ+ karşıtı politikaların neden olduğu tüm zorluklara rağmen mücadele etmeye devam edenlere güç vermek, bir nebze de olsa içlerimizi serinletmek ve bir aradalığı, dayanışmayı mümkün kılmak amacıyla ortaya çıktı (13). Bu kitap kadar, kitabı var eden proje de LGBTİ+ karşıtı politikaların yarattığı zorluklara rağmen mücadelesini sürdürenlerin, sürdürmekten bitap düşenlerin ve sürdüremeyenlerinin sıkıştırıldığı umutsuz cendereyi gözler önüne seriyor. Ayrıca bu kitap, hayatla mücadele eden ve depresyonla başa çıkan tüm LGBTİ+’lara ithaf ediliyor.

Sadece bu değil, benzer bir motivasyonla hazırlanmış yeni bir öykü kitabı daha karşımızda. Buğra Giritlioğlu tarafından derlenen, kimisi daha önce yayınlanmış kimisi ise ilk kez okurla buluşan öykülerden oluşan Hepimiz Kuiriz Hepimiz Işık: LGBTİ+ (Dostu) Kalemler temmuzda okurla buluştu. Giritlioğlu bu seçkiye “lubunyazın” adını veriyor ve bu seriyi oluşturma, yayımlama motivasyonunu bizlere şöyle açıklıyor: “Bu seçki dizisini –‘kuir edebiyat’ anlamında uydurduğum terimle–  ‘lubunyazın’ yedi cihana yayılana, yeryüzü kuir aşkın da yüzü olana dek ömrüm (ve param) yetiştiğince sürdüreceğim.” (6)

“LGBTQİA+ dostu yayınevi” olarak yayınevleri arasında yerini alan ve hayatın sürdüren obiçim’in ortaya çıkışı da Umami Kitap ile benzer. Alandaki sesimizi çoğaltmak ve birbirimizi duymak. Hem yerelde hem de diğer edebiyatlardaki kurmacalarla bizleri tanıştırmak. Ama bunu elbette Buğra Giritlioğlu’nun kitabın sunuşunda dile getirdiği gibi ekonomik imkanlar elverdiğince yapabilmek… Bu denli zor şartlar altında çeviri bir eserin döviz kuruyla telifinin ödenebilmesini minnoş yayınevlerimiz yapabilirken, ki kağıt gibi pek çok masraf da döviz kurundan bağımsız değil, bunun öbür yayıncılar tarafından tercih edilmemesi veya çeviri eser Türkçeye kazandırılıp kitap tanıtımında LGBTİ+ temsiliyetinin bilinçli şekilde vurgulanmamasıyla karşılaşabiliyoruz (bkz. Özdemir ve Tiftik, 285). Belli ki queer feminist yayıncılar karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelebilmekte heteronormatif yayın politikalarına sahip olanlardan daha esnek, akışkan, cesur ve başarılı. (Herhalde!) Nitekim Umami Kitap yayıncıların vurguladığı gibi ne olabilir ki: “en fazla yasaklanırız.” (284)

Tüm bunları konuşurken ne tek başına astronomik fiyatlar nedeniyle iyice seçici davranmak zorunda kalan yayınevleriyle ne de muzır neşriyatla suyu bulandıralım. Lubunya dostu ya da queer feminist iki yayınevi bireysel çabalarla var olabiliyor ve yayınlarını çıkarabiliyorsa pekala diğer yayınevleri (hepiniz bu iki yayınevinden çok daha büyüksünüz maşallah) neler neler yayımlayabilir. O esnada kendileri kapıdan çevirdikleri, reddettikleri queer feminist kurmaca içerikleri ve lubunya yazarları bir düşünsün. Ya da editoryal müdahalelerle sildikleri veya değişiklik olarak düzenlediklerini… İçeri buyur edilen anlatılarda dahi düşünebilirler; ölümünde, başına felaket gelmesinde ya da anlatıdan komple yok olmasında kaç karakterin müsebbisiniz?

Komple erkeklerden oluşan tartışma masaları gibi “bulamadık” argümanı burada da kulakları çınlatabilir. Dahası havada uçuşabilir… Yazsın tabii lubunya, daha çok yazsın, daha çok lubunya da yazsın, dosya halinde göndersin, kargoya da versin, ama onlar da çok agresif, woke dili ve edebiyatı, ha ifşası çıkan mı, herkes de birini ifşalıyor, lezbiyen mezbiyen, filanca yazar da GAYmiş, neresinde oyalanmak istiyormuş, şarkı yazsın… Önce kırsın dizini otursun mahkeme için savunmasını yazsın, dilekçe yazsın, en iyisi mail yazsın, yok danışma hatlarını arasın, mesai saatleri içerisinde vatzaptan yazsın…

Lubunyaların neden yaz(a)madığı mahallesi yanarken saç tarama örneğini akla getirecek ama (getirsin kız!) bizim mahalleler hep yangın yeri, yaralı halde maruz bırakıldığımız o yangınlarda lubunya canının derdine mi düşsün bir şey mi yazsın? Sanki yangın bedenine sıçramadan yazdıkları çok kaale alınıyordu… Artık bir zahmet hesap edin de kapınızı dahi açmadan, kapı arkasından geri gönderdiğiniz, yanıtsız bıraktığınız veya destek ricasında bulunandan bebek adımlarını atmasında esirgediğiniz desteği bir düşünedurun… Bu son sorum size sevgili editörler, yayınevi sahipleri, kurulları ve yazarlar, sahi kaç lubunya karakter öldü minnoş kalplerinizde?

 


[1] Umami Kitap yayıncıların belirttiği gibi çeper hep itildiğimiz değil, nerede olacağımıza ve olduğumuza bizim karar vererek konumumuzu netleştirdiğimiz yer ve pozisyon da olabilir (Özdemir ve Tiftik, 2022; 283).

 

Kaynaklar

Giritlioğlu, Buğra (2024). Hepimiz Kuiriz Hepimiz Işık: LGBTİ+ (Dostu) Kalemler. I. Cilt. İstanbul: obiçim.

Karakuş, Mertcan (2024). Bizden Bize Öyküler: Dokuz Yeni Kalemden Dokuz Kuir Öykü.  İstanbul: Sena.

Özdemir, Ö. ve Tiftik, S. (2022). “Umami Kitap ile Söyleşi: Queer Feminist Yayıncılık Üzerine”. Feminist Tahayyül 3(2): 279-286. http://www.feministtahayyul.com/?page_id=2371


sandikta-donme-var-1

Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: medya, kültür sanat, yaşam, sahne projesi, inceleme
2024