08/03/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Bugün Dünya Kadınlar Günü. Ben de iki kadını size hatırlatmak istedim. İki farklı hayat yatırımı; iki farklı kadınlık imkânı; iki farklı varoluş serüveni.

Bugün Dünya Kadınlar Günü. Ben de iki kadını size hatırlatmak istedim.
İki farklı hayat yatırımı; iki farklı kadınlık imkânı; iki farklı varoluş serüveni.
Hatırlarsınız, geçtiğimiz ay Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)
Van Milletvekili Fatma Kurtulan, Adıyaman’ın Kahta ilçesinde evinin bahçesinde gömülü olarak bulunduktan sonra babası ve dedesi tarafından diri diri toprağa gömüldüğü anlaşılan 16 yaşındaki Medine Memi’nin ölümünü Meclis’e sundu.

Kurtulan, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın yanıtlaması istemiyle verdiği yazılı önergede, Memi’nin öldürülmeden yaklaşık iki ay önce ailesinden şiddet gördüğü gerekçesiyle polise başvurduğunu hatırlatarak, “Neden koruma altına alınması için gerekli işlemler yapılmamıştır?” diye sordu.

Kurtulan, seçtiğim kadınlardan Kavaf’a ayrıca şu soruları yöneltti: Olayla ilgili Bakanlığınız inceleme başlatmış mıdır?
Medine Memi’nin, polise ailesinden şiddet gördüğü gerekçesi ile başvuruda bulunduğu konusunda Bakanlığınız haberdar edilmiş midir? Size bu konuda bilgi verecek bir birim oluşturulmuş mudur?

Medine Memi’nin şikâyeti ile ilgili ve kayıp olduğu süre içerisinde konuyla ilgili Bakanlığı-
nızın yaptığı bir inceleme ya da İçişleri Bakanlığı ile yaptığınız yazışma, görüşme mevcut mudur?

Bu konuda ilgili kurum personellerine eğitim verildiğini öne sürmektesiniz. Sürdürdüğünüz eğitim programlarının, personellerinin konuyla alakalı tutumlarında ve bakış açısında bir değişiklik yaratmadığı ve sonucu değiştirmediği yaşanan kadın cinayetleri ile de desteklenmektedir. Eğitim programlarının sonuca etki etmemesinin nedeni nedir? Bu konuda yaşanan eksiklikler nelerdir?

Selma Aliye Kavaf’ın bu konuda verecek cevabı olup olmadığını bilmiyoruz.
Zaten kendisi Aileden sorumlu devlet bakanı olalı beri sadece ne idüğü belirsiz aile güzellemeleri döktürmek dışında bir faaliyette bulunduysa da kamuoyuna yansımış değil.
Aileden sorumlu bakanlar olarak hükümetlerin göstermelik kadın milletvekillerini görevlendirdiğini biliriz. Aileden sorumlu olan, kadındır. Yuvayı dişi kuş yapar hesabı.
Selma Aliye hanım da, “Güçlü toplumun çekirdek yapısı güçlü ailedir. Ailenin de güçlü olması için sağlam temellere oturması gerekir. Sağlam temellere oturan sağlam bir başlangıcın olması için de denklik olması gerektiğini düşünüyorum. Her anlamda her konuda denklik olması lazım” diyor sözgelimi.

‘Davul bile dengi dengine’ özdeyişinden öte bir anlam geçiriyor mu bu sözler size?
Geçen sene aile içi şiddete maruz kalan Nahide Opuz’un Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açtığı dava sonucunda Türkiye kadını koruyamamak gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Selma Aliye hanım da bu konu kendisine sorulduğunda ‘Henüz karar kesinleşmemiştir’ minvalinde bir tuhaf açıklamayla durumu geçiştirmişti.
Ama televizyondaki dizilerde sevişme gösteriliyormuş. Bu durum da bakanımızı ‘irite’ ediyormuş.

Şifreli yayın konusunda gayret göstereceğini açıklamışlığı var.
Yani bakan hanım boş durmuyor, ‘Türk aile yapısına aykırı’ durumlarda şahin kesilip bakanlık koltuğunu nasıl hak etmiş olduğunu açık ediyor.
Ama kendisinin uluslararası bir başarısı da var.
Avrupa Konseyi Aileden Sorumlu Bakanlar Konferansı’nın Haziran 2009’da Viyana’da yapılan toplantısında, ‘farklı aile formlarında yetişen çocukların haklarına ilişkin’ düzenlemeler ele alınmıştı. Toplantıda Türkiye’yi Selma Aliye hanım temsil etti.
Deklarasyonda yer alan ‘farklı aile formları’ tanımının eşcinsellerin evlat edinmesinin önünü açabileceğini öngören Türkiye, Avrupa Konseyi’ne gönderdiği yazıda “Ülke olarak eşcinsel evliliği kabul etmediğimiz gibi eşcinsel aile ebeveynlik kurumunu da kabul etmediğimizi belirtmek isteriz” dedi. Avrupa Konseyi Türkiye’nin görüşünü dikkate aldı. Deklarasyonda yer alan “Bugünlerde aile, farklı yaşam biçimleri düzenlemelerini ifade etmektedir ve Avrupa’daki çocuklar, çocuğun hayatı süresince değişebilen farklı aile formları içerisinde büyümektedir” maddesine “bu aile formlarının ülkeden ülkeye farklılık göstermekte olduğu” ifadesi eklendi.
Yani içiniz rahat etsin. Selma Aliye hanım, Türk ailesini koruyor.
Kadınların durumu kendisini pek ilgilendirmiyor.

Biz de AKP’ye ve hanımefendiye bakıp, kendi büyülü formülünü tekrar ediyoruz: Dengi dengine!

PINAR
Pınar Selek hakkında çok yazdık.
O da Türkiye’den bir başka kadın.
Geçen gün basın tarafından sessizce geçiştirilen bir basın toplantısında okunan metni sizinle paylaşmak istiyorum. Hem durumu iyi özetliyor, hem de basın için yazılmış diyedir.
‘Hâlâ Tanığız Platformu’ imzalı basın bildirisi şöyle:
Feminist sosyolog, barış aktivisti ve yazar Pınar Selek, çalışması yüzünden uğradığı komployla boğuştuğu ve hapiste tutulduğu bir dönemde televizyondaki haber bülteninde bir buçuk ay önceki Mısır Çarşısı patlamasından sorumlu tutulduğunu işitti. İçine itilmeye çalışıldığından daha büyük bir oyun hazırlandığını ilk o gece fark etti dehşetle. O dehşeti 12 yıldır hepimiz paylaşıyoruz.

Pınar Selek, hakkında açılan ‘komplo dava’dan 2006 ve 2008 yıllarında ayrı ayrı iki kez beraat etti. Ancak yerel mahkemenin verdiği beraat kararı, Yargıtay 9. Dairesi tarafından Mart 2009’da bozuldu ve Selek’e ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesi istendi. Yargıtay 9. Dairesi’nin bu kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı itiraz da, Şubat 2010’da Yargıtay Genel Kurulu’nda oy çokluğu ile reddedildi.

Bizler, Pınar Selek’in on iki yıldır Mısır Çarşısı patlaması nedeniyle haksız yere suçlanmasına ve mahkeme sürecinde Mısır Çarşısı dahil bütün iddiaların nasıl çürütüldüğüne tanık olanlar, Selek’in suçsuzluğunu kamuoyunda yüksek sesle dillendirenler, gelinen nokta karşısında şaşkın ve tepkiliyiz. Gerçekle kurgu arasındaki çizginin belirsizleştiği, adalet zemininin kayganlaştığı bu ortamda söyleyecek söz bulmakta zorlanıyoruz. Bu haksızlığa bir an önce son verilmesini ve adaletin yerini bulmasını istiyoruz.

Mısır Çarşısı’ndaki patlamadan iki gün sonra Pınar Selek araştırmalarından dolayı gözaltına alındı. Polis sorgusunda kendisine Mısır Çarşısı’yla ilgili tek bir soru sorulmadı. Selek’in işkence altındaki ifadesinde dahi bu olayla ilgili hiçbir beyanı bulunmamaktadır. Pınar Selek, patlamadan yaklaşık bir buçuk ay sonra, Abdülmecit Öztürk’e poliste verdirilen “Eylemi Pınar Selek’le birlikte yaptık” ifadesine dayanılarak Mısır Çarşısı patlamasıyla ilişkilendirildi. Ancak Abdülmecit Öztürk, duruşmaların başından sonuna kadar, Pınar Selek’i tanımadığını, böyle bir ifadeye işkence altında zorlandığını defalarca açıkladı.

Pınar Selek’e Mısır Çarşısı’yla ilgili yapılan suçlamanın tek nedeni; Abdülmecit Öztürk’ün
soruşturma aşamasında verdiği, başkaca hiçbir kanıtla desteklenmeyen, sonradan kendisinin de kabul etmediği, skandala dönüşen ifadesidir. Bugün gelinen noktada ‘eylemi yaptım’ diyen Öztürk’ün beraatı kesinleşmiştir. Ancak eylem hakkında hiçbir beyanı bulunmayan Pınar Selek’in hâlâ ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istenmektedir.

Tüm bu bulgular gösteriyor ki; bu dava artık ‘Mısır Çarşısı’ davası olmaktan
çıkmış, ‘Pınar Selek’ davasına dönüştürülmüştür. Bizler, Pınar Selek’in neden hedef gösterildiğini biliyoruz. Çünkü Pınar Selek biraz da içinden geçilen dönemin konjonktürü gereği ‘kurban’ seçildi. Ve bu rolü sonuna kadar reddetti. Çünkü Selek, içinde tutsak edilmeye çalışıldığı bu komploya bir tek an bile yenik düşmedi. Aradan geçen yıllarda sosyoloji alanında büyük ses getiren kitaplar yazdı, sayısız toplumsal buluşma örgütledi, antimilitarist, feminist çalışmalarını pekiştirdi; umudunu, insan sevgisini yazdığı masallara akıttı. Biz ise bu süreç içinde Pınar Selek’in en çok da sözünden ve duruşundan taviz vermeyişi nedeniyle mahkûm edilmeye çalışıldığını gördük ibretle.

Dava süreciyle ilgili ısrarla devam ettirilmeye çalışılan tutarsızlıklar ve hukuksuzluklar, toplum olarak bizi bir arada tutan adalet zeminini sarsmakta, sadece Pınar Selek’i değil, hepimizin toplumsal varoluşunu tehdit etmektedir. O nedenle Pınar Selek kadar kendimiz için de adalet talep ediyoruz artık. Bizim de sözümüz ve duruşumuz Pınar Selek’inkinin aynı:
HEP TANIĞIZ, HÂLÂ ADALET BEKLİYORUZ!


Etiketler: insan hakları
nefret