16/10/2013 | Yazar: Ali Erol

Dinsel özgürlük tartışmaları, inanç özgürlüklerini baskılamayacak ve diğer özgürlüklere dinsel bir temelden kısıtlama ve dışlama geliştirmeyecekleri şekilde insan hakları alanında yürütülmelidir.

Dinsel özgürlük tartışmaları, inanç özgürlüklerini baskılamayacak ve diğer özgürlüklere dinsel bir temelden kısıtlama ve dışlama geliştirmeyecekleri şekilde insan hakları alanında yürütülmelidir.
 
Türkiye Cumhuriyeti kendisini “laik” bir sistem olarak kurmuştur. Bununla birlikte laikliğin politik kurgusu ile uygulamanın devlet-din ilişkilerindeki tezahürleri ise hep “çatışma” olarak kendini gösterdi.
 
İslam Dininin hegemonik kanadının “laik sistem” ile çatışmasının, dinin sosyal ve kültürel hâkimiyetine karşın politik hayatta yeterince ve doğrudan söz hakkı bulamamış olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Laik sistem, tanımı gereği din ve devlet işlerini ayırdığını beyan ederken dini kontrol etmekten ve yönlendirmekten geri durmamıştır. Baskılandığını ve engellendiğini söyleyen İslam’ın hegemonik kanadının toplumdaki farklı İslami yorumlara, Müslümanlık haricindeki dinlere ve diğer dini yaklaşım ve pratiklere karşı bizatihi baskı aracına dönüşmesine ve engelleyici eylemler geliştirmesine laik sistemin kurumları seyirci kalmayı tercih etmiştir.
 
Laik sistem ile İslam dinin hegemonik kanadı politik hayatta çatıştıkları halde diğer dinler ve dinsel yaklaşımlar karşısında ortaklaşmış ve karşılıklı birbirlerini kollamışlardır. Aynı ortaklık eşcinselliğin kamusal alandan kovulmasında da kendini göstermiş, laik sistem ile İslam dinin hegemonik kanadı eşcinselliğe varoluş hakkı tanımamışlardır. Din, eşcinselliği dışlarken aynı din ile arasına mesafe koyması gereken laik sistem, Diyanet İşleri Başkanlığı ile eşcinselliğe karşı hoşgörüsüzlüğün üretilmesinin, sosyal ve bireysel hayatlardan kovulmasının maddi zeminini yaratmıştır.
 
Dini yaklaşımların iddia ettiğinin tersine eşcinseller yekpare bir topluluk olmayıp dinsel cemaatler dâhil toplumun her kesiminde var oldukları bilinmektedir. Böyle olması bir yana eşcinsel var oluşun görünür olmasını sağlayan ve son 15 yıldır kamusal hayatta söz hakkı talebini dillendiren Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans (LGBT) sivil toplum örgütlerinin bileşenleri de dinsel ve inançsal çeşitliliğe sahiptirler. Tam da bu noktada LGBT topluluk, hem dikey hem de yatay ilişkilerde dinsel özgürlükler tartışmalarına temas etmektedirler. Bileşenlerinin sahip olduğu dinsel çeşitlilikten dolayı yatay temasta olan LGBT topluluk, İslam dininin hegemonik kanadının özgürlükçü olmayan yaklaşımlarının şekillendirdiği dikey temasta ayrımcı uygulamalara ve sosyal dışlanmalara maruz kalmaktadır.
 
LGBT sivil toplum örgütlerinin insan hakları alanında geliştirdikleri eleştirel yaklaşım ve İslam dininin hegemonik kanadına dâhil olsalar bile politik ve kamusal hayata katılmaları engellenen kadınların maruz kaldıkları ayrımcılığa karşı durmaları, dinsel özgürlük tartışmaların taraflarının kayıtsızlığını açık etmiştir. Bu kayıtsızlığın sürdürülemezliği insan hakları alanında çalışan yaygın örgütleri tartışmaya sevk etmiştir. Söz konusu tartışmaların sadece LGBT topluluğun özgürlüklerinin diğer özgürlüklere ve insan hakları mücadelesine dâhil edilip edilmeyeceği noktasında kalmayacağı görülmektedir. Bu tartışmaların, İslam dininin hegemonik kanadının politik eleştirileriyle yetinmeyip diğer dinsel yaklaşımların taleplerinin de dinsel özgürlükler tartışmasına dâhil edileceği bir süreci beraberinde getirmesi beklenir.
 
Azınlık dinlerinin henüz eşcinsel varoluşa dair yaklaşımlarındaki muğlâklık, maruz bırakıldıkları baskıların ve engellemelerin sürekliliği ve beraberinde gelen kırılgan yapılarından dolayı anlaşılabilir. Benzer baskılara maruz kalan Alevi toplumunun son yıllarda geliştirdikleri özgürlükçü yaklaşımlar, dinsel özgürlüklerin sadece kendi dini için değil ayrımcılığa karşı bütünsel bir özgürlük talebine dâhil edilebileceğini göstermesi söz konusu dinsel özgürlükler tartışmasının yeniden şekillendirilmesinde politik ve yöntemsel bir olanak sunabilmektedir.
 
Gelinen aşamada dinsel özgürlük tartışmaları, inanç özgürlüklerini baskılamayacak ve diğer özgürlüklere dinsel bir temelden kısıtlama ve dışlama geliştirmeyecekleri şekilde insan hakları alanında yürütülmelidir.
 
Bu not 2009 yılında kaleme alındı.
 
Fotoğraf: 1 Eylül Barış Yürüyüşü, Antep / ZeugMadi

Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam