25/02/2011 | Yazar: Zeynep Akkuş

Zeynep Akkuş, 27 Şubat’taki Oscar Partisine eski hakem Erman Toroğlu’nu da davet eden Elton John’a açık bir mektup yazdı: “Eşcinsel kimliğinizle değil de mesleğinizi

Zeynep Akkuş, 27 Şubat’taki Oscar Partisine eski hakem Erman Toroğlu’nu da davet eden Elton John’a açık bir mektup yazdı: “Eşcinsel kimliğinizle değil de mesleğinizi layıkıyla yaptığınız için” edindiğiniz başarıların devamını dilerim. Bu sözlerime anlam veremediniz mi? 27 Şubat gecesi konuğunuza sorarsınız…

Sevgili Sir Elton,
Yıllar önce okuduğum bir çizgi romandan aklımda kalan bir cümleyle başlayayım sözlerime: “Kartal karıncayı görmez ama karınca kartalın her hareketini takip eder” diyordu “sıradan” bir Kızılderili savaşçı, saygı duyduğu “büyük reis”e. Ben de sizinkine uzak diyarlardan birinden, gözü gökteki kartalda olan karınca misali yıllardır hayranlıkla izlemekteyim sizi. Kadim dostunuz besteci ve söz yazarı Bernie Taupin’le birlikte imza attığınız şarkılarınız, her daim mest etmiştir beni. Siz de ben de bu yaşa geldik; ne siz güzel şarkılar yapmaktan bıktınız, ne de ben onları huşu içinde dinlemekten. 
Müzik çalışmalarınızın yanı sıra “humanitarian” yani bizim buralarda dendiği gibi “hayırsever” kimliğinizle de tanınıyorsunuz. 1992’de New York’ta bir vakıf kurduğunuzu biliyorum: Elton John AIDS Vakfı* (EJAF). Bir yıl sonra bu vakfın bir benzerini EJAF-UK** adıyla Londra’da da kurdunuz. Bu iki vakıf, faaliyetlerini ayrı ayrı sürdürse de amaçları aynı: AIDS’le mücadelede yeni yöntemler aramak ve geliştirmek, bu konuda eğitim programları oluşturmak, HIV’li kişilere moral, bakım ve destek sağlamak... Yaklaşık 20 yıl içinde 220 milyon doların üstünde bağış toplanmış ve bu paralar, sayıları 55’i aşan ülkede sürdürülen çalışmalarda harcanmış ve harcanmakta.

Bir de dünyada adınızdan söz ettirdiğiniz bir etkinliğiniz var: Her yıl düzenlediğiniz Oscar partileri. Bu yıl 27 Şubat’ta 19.su düzenlenecekmiş. Internet’te şöyle bir araştırdım da “2011 Oscar törenine katılamasanız bile üzülmeyin; film yıldızlarının bu en gözde partisi, ödül töreninden bile daha müthiş geçiyor” gibi övgü dolu sözlerle karşılaştım. Bildiğim kadarıyla Hollywood’un önde gelen isimleri, film yıldızları, müzisyenler katılıyor o partilere.
Şimdi sıkı durun: Karşılaştığınızda büyük bir sürpriz olacak ve benim bu sürprizi mahvetmek pahasına da olsa bir haberim var size: Bu yıl bizim buralardan bir konuğunuz olacak. :) Sürpriz diyorum çünkü bu kişiyi tanımadığınız ve hatta belki de partinize geleceğinden bile habersiz olduğunuz düşüncesindeyim. Kendisi eski bir hakem ama yıldızı, televizyondaki futbol programlarında yorumcu olarak parladı. Aynı zamanda kabzımallık da yapıyor. Futbol ve gıda maddeleri gibi konularda sık sık kendisine akıl danışılan, gökkuşağı kadar olmasa da renkli bir sima ama gelin görün ki birtakım çevreleri kırmaktan imtina etmiyor. Ya da belki de o birtakım çevreler aşırı alınganlık gösteriyor, kapris yapıyor, bilemeyeceğim artık, günahları boyunlarına.

Aslında başına gelen olaylara bakıyorum da gerçekten sürekli yanlış anlaşılan, talihsiz bir kişi bu konuğunuz. Mesela bizim buradaki LGBT örgütleri 2005 yılında ülkenin homofobik şahsiyetlerine reva gördükleri hormonlu domatesle “ödüllendirdiler” onu. Sanırım “Hormonlu tavuk yiyenler eşcinsel olur” gibi bir söz söylemişti. Davetiniz üzerine bu konu yıllar sonra tekrar gündeme geldi ve geçen akşam katıldığı bir canlı yayında*** “Ben öyle bir şey söylemedim. ‘Hormonlu gıdalar yediğinizde hormon dengeniz bozulur’ dedim” dedi ama keşke bu açıklamayı, o sözleri basına ilk yansıdığı zaman yapsaydı. Bizim buralardaki gazeteciler bazen insanların ağzından çıkmayan sözleri çıkmış gibi yazarlar, böyle kötü bir huyları vardır ama işte diyorum ya, keşke sıcağı sıcağına itiraz etseydi de bu sözler üzerine yapışıp kalmasaydı. Neyse, belki 27 Şubat gecesi aynı masada oturduğunuz sırada bu konu açılır da, etraflıca konuşursunuz artık…
 
Rengârenk geçen hayatınızda futbolla da yakından ilgilisiniz. Bir dönem Watford takımının sahibi ve başkanıydınız. Yanlış bilmiyorsam 1976-2002 yılları arasıydı. 2002’den sonra da kulüple bağınızı koparmadınız. Epey uzun bir süre. Ayrıca bir ara Los Angeles Aztecs adlı bir futbol takımının da kısmen sahibiydiniz. Merakımı mazur görün ama bir şey sormak istiyorum. Kulüp başkanlığınız sırasında kadronuzdaki yakışıklı futbolcuları kayırdınız mı hiç? Disiplinsiz davranışlarda bulunduklarında görmezden geldiniz mi? Yakışıklı futbolcular transfer etme gibi çabalarınız oldu mu? Ya da bir takımdaki eşcinsel futbolcuların rahat durmayacağı, aralarında ilişkiye girecekleri konusunda kaygıya kapıldınız mı?.. Bu tuhaf soruları şunun için soruyorum: Ülkemizde eşcinsel bir futbol hakemi var. Kendisiyle ilgili çok özel bilgiler basına sızdı, adam işinden oldu, büyük haksızlıklara maruz kaldı. Benden duymuş olmayın ama konuğunuzun, bu hakemin kararlarının isabetli olup olmayacağı konusunda şüpheleri var. Bu şüphelerini, “Yakışıklı futbolcuya nasıl penaltı verecek” sözleriyle dile getirmişti. Getirmez olaymış! Bizimkiler yine bir ayaklandı ki, görmeyin! Konuğunuzsa kendini savunmaya çalışırken yine kimselere yaranamadı: Yıllar önce bir reklam filminde eşcinsel bir hakem varmış, bizim hakemler ayaklanmış (Buralarda âdettendir; televizyonda ya da sinemada bazı meslektaşlarını gördüklerinde hamamcılar, hemşireler, hakemler, öğretmenler, taksiciler… ayaklanıverir ama neyse, lafı dağıtmayayım) ve konuğunuz da, “İçimizde ibne yok mu? Bu sadece bir reklam” diyerek o reklama sahip çıkmış. Artık ben de iki ruhlu oldum çıktım. İçimde bir türlü susturamadığım bir ses, “Gayet iyi niyetle hareket ettiğini sanırken “eşcinsel” sözcüğü yerine “ibne”yi kullanarak, en az ortalığı ayağa kaldıran meslektaşları kadar homofobik bir tavır sergilediğinin farkında değil. Bir şeyleri o kadar kanıksamış ki, düzeltirken ya da itiraz ederken bile ne dediğini, ne kadar kırıcı olduğunu görmüyor” diyor ama sonra durup düşünüyorum. Diyorum ya belki ben de dahil birileri aşırı alınganlık gösteriyor…

Bu arada, özel bir istirhamım olacak sizden, Bizim burada katıldığı programda son saniyelere denk geldiği için açıklamaya fırsatı olmadı, “Hayat felsefem, erkek erkek gibi olmalı, kadın da kadın gibi olmalı” gibi bir beyanda bulundu. Zahmet olacak ama ne demek istediğini siz bir sorar mısınız? Biz sorunca azar işitiyoruz çünkü. Belki davet eden kişi olarak sizi kırmaz, anlatır. Ona kendi hayatınızdan örnekler verebilirsiniz. Eşiniz David’den ya da yakın çevrenizdeki bazı dostlarınızdan söz edebilirsiniz. Ne olur söz edin. Anlatın ona uzun uzun. Emin olun bağış toplamak kadar büyük bir hayır işi yapmış olacaksınız. Kardeşim kadar çok sevdiğim bir dostumun bir sözünü hatırlıyorum: “Aramızda heteroseksüellerin olmasını her zaman desteklemişizdir. Kim olduğumuzu bir kişiye anlatabilirsek o da başkalarına anlatır” demişti. Lütfen siz de konuğunuza kim olduğunuzu iyice anlatınız. Anlatınız ki, anlasın ve gelip buradakilere de anlatsın.

İngiliz konukseverliği Türk konukseverliğinin yarısı kadar bile sağlamsa, davet ettiğiniz bir konuğa gelme demeniz yakışık almayacaktır kuşkusuz fakat akıl vermek gibi olmasın ama “madem davet ettiniz, o halde takip ediniz” gibi bir ricada bulunmak isterim haddim olmadan. Biz burada kendisine ne yaptıysak anlatamadık. Belki siz hazır gelmişken ona ilk ağızdan bir şeyler açıklama, şu yaşa gelene dek nasıl da birtakım yanlış fikirlere kapıldığını ve öyle bir geçen zaman içinde iyicene pekiştirdiği bu fikirlerin ne kadar yersiz ve anlamsız olduğunu izah etme fırsatı bulursunuz.

“Eşcinsel kimliğinizle değil de mesleğinizi layıkıyla yaptığınız için” edindiğiniz başarıların devamını dilerim. Bu sözlerime anlam veremediniz mi? 27 Şubat gecesi konuğunuza sorarsınız… ;)
 
Sevgi ve saygılarımla,
 
 

Etiketler: kültür sanat
nefret