24/04/2014 | Yazar: Karin Karakaşlı

Azınlıklara karşı ayrımcılıkla, ırkçılık ve cinsiyetçiliği birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Basında ise açık nefret söylemi kadar örtük olanı da endişe verici boyutlarda

Azınlıklara karşı ayrımcılıkla, ırkçılık ve cinsiyetçiliği birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Basında ise açık nefret söylemi kadar örtük olanı da endişe verici boyutlarda
 
Erkeklerin kendilerinden ayrılan eski eş ya da sevgililerini gündüz gözüyle sokak ortasında bıçakladıkları bir düzene kadın cinayetleri dediğimiz, eşcinsel ve translara yönelik namus/nefret cinayetlerini vakayı adiye telakki ettiğimiz bir düzende elde kalan tek çare, verilebilecek en öncelikli mücadele, sözü temiz tutmak. Malum, kan ilk önce söze fışkırıyor ve buradan edindiği meşruiyet zeminiyle bir çırpıda cinayete, katliama evrilebiliyor. Geçtiğimiz Pazar Kaos GL ve Pembe Hayat derneklerinin Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu ile birlikte Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleştirdiği haber yazım atölyesinde de medyada homofobi ve transfobi, işte içerdiği bu kıyıcı potansiyel eşliğinde ele alındı.
 
Vitrincilik
Açılış konuşmasını yapan deneyimli gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın da belirttiği üzere iş önce zihnindeki ayrımcılıkla başlar, bir nefret söylemi oluşturur ve sonunda nefret suçunun işlenmesine meyyal ortamı inşa edersin. Dolayısıyla meselenin özü, “Benim de eşcinsel arkadaşım var” diyemeyeceğin yakınlıkta dostluklara dayanıyor. Deneyim paylaşımlarından ve uygulamalı örneklerden gün boyu anlaşılan şey, eşitliğe dayalı sahici ilişkilerden öte çıkar yol olmadığıydı. Öte türlü varacağımız nokta o içi boş vitrincilik olur ki, kimlik politikalarının en sefil yanı olan öteki kimliği nesneleştirme tehlikesine gelir toslarsın. Yerel seçim süreci LGBTİ adaylar açısından da partilerin samimiyet sınavlarına tanıklık etti. Laf olsun temsillerine herkesin karnı tok. LGBTİ mücadelesi, heteronormatif sistemi insan haklarını genişletme, herkesi özgürleştirme hedefiyle sarsıyor. Bu da ancak katılımcı ve dönüştürücü politikalarla mümkün. Bu açıdan LGBTİ dostu belediyecilik sözleşmeleri anlamlı bir ilk adım. Gerisi ise seçmenlerin ve siyasi mücadeleye girişenlerin bu taahhütlerin takipçisi olmalarına bakıyor.

Eryılmaz’ın işaret ettiği üzere azınlıklara karşı ayrımcılıkla, ırkçılık ve cinsiyetçiliği birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Basında ise açık nefret söylemi kadar örtük olanı da endişe verici boyutlarda. Bir kimliğe onun hakkına saygı duyarak yaptığınız vurgu ile ifşa ederek ve hedef göstererek işaret etmeniz arasında çok büyük fark var. Bu bağlamda ucundan kan damlayan kelimelerden kurtulmak için medya için hazırlanacak pratik kılavuzlardan, servis edilecek özel haberlere ve kurum içlerinde yürütülecek eğitim çalışmalarına kadar farklı pek çok öneri ele alındı. Kimsenin birbirinin üzerine çıkmadığı, farklılığının bedelini ödemediği bir düzen için belli ki daha uzun bir yol var ve birlikte hareket edilmedikçe özgür bir hayatın hiçbirimiz için mümkün olmadığı konusunda mutabakat mevcut.
 
Şeyin dayanılmaz ağırlığı
Etkinliğin düzenleyici ve moderatörü Kaos GL portalı editörü Yıldız Tar, aynı zamanda ‘Yoldaş Ben İbneyim’ kitabının da yazarı. Kitabında Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Emek Partisi (EMEP), Halkevleri, İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi başkan ve eşbaşkanları ile yaptığı söyleşileri biraraya getiren Yıldız Tar, böylelikle sol siyaset içerisinde LGBTİ ile ilgili politikalarının nasıl oluşturulduğunu da mercek altına alıyor. Tar’ın tarafsızlık mitine dair takındığı tutum, günümüz gazeteciliğinin en büyük handikapına merhem olacak nitelikte: “Modernist anlatının, sömürü ve ezme ilişkilerinin üstünü örtmek için ortaya sürdüğü tarafsızlık mitini baştan reddettiğimi söylemekte fayda var. Toplumsal yaşamın çelişkilerinden azade, adeta tanrısal bir konumu olan transandantal bir tarafsızlık, liberal düşüncenin zihmimizdeki kalıntılarından öte bir anlam taşımıyor.”
Vicdani retçi LGBTİ aktivisti Mehmet Tarhan’ın tutsak alındığı dönemde, ilişkide olduğu sosyalist partide konuyu açmak için çırpınışını paylaşıyor olanca samimiyetiyle Yıldız Tar. Bu kitabın yazılış yolculuğunda ilk durak olan o ana ve sonrasına birlikte bakmaya var mısınız?
 
Yoldaş ben ibneyim
“Aslında vicdani ret filan değil beni o kadar heyecanlandıran. O zamanki koşullarda belki şu eşcinsellik mevzusunu partiye tartıştırabilrim düşüncesi hâkim bende. Bir yandan da bir türlü giremiyorum konuya. ‘Bu arada Mehmet Tarhan eşcinsel’ diyemiyorum. Derken benim yerime başka bir yoldaş söz aldı ve havadaki gerilimi nihayete erdirdi: ‘Ya bu Mehmet Tarhan şu şey olan değil mi?’ O an kocaman bir ŞEY üzerime çullandı. Boğazımı sıktı. Yutkunamadım. Ertesi yıllarda partiyle ilişkim gerilese de devam etti. Ama hep bir şey kovaladı beni. Şeydim ben de. Bir nesne. Aradan yıllar geçti. Partiden ayrıldım. Açıldım. LGBT mücadelesine katıldım. HDK filan derken, özlemini duyduğum sosyalist mücadele saflarına, basın yayın faaliyeti üzerinden geri döndüm. Ve o zaman, şey diyen yoldaşa diyemediklerimi şu an diyebiliyorum: ‘Yoldaş, ben ibneyim.’”
Hal böyle olunca da ‘Gastecinin Söyleşi Notları’ başlıklı bölüm, en az söyleşilerin kendisi kadar kıymetli. Tar’ın söyleşilerin genelinden edindiği izlenim heteroseksiszmin sadece dışarıdaki bir ‘öcü’ olmadığı. Tar, emekçi semtlere ulaşma konusunda LGBTİ hareketin önünü açabilecek olan sol partilerin, hareketin kendi adına girişimde bulunmaktan çekinmesi dolayısıyla bazen ön açacak hamleleri de gerçekleştiremediğini ifade ediyor. Ve haliyle sadece kuramsal kavrayış değil, somut uygulamalar bekliyor. 
 
Korkuları alt etmenin yönü tez bir itiraf ve bolca hareket. Karanlığı delmek için uzatılacak el yeter. Elbet bir tutan bulunur.
 
*Yoldaş Ben İbneyim, Yıldız Tar, Ceylan Yayıncılık, İstanbul, (2. baskı Aralık 2013) 

Etiketler: medya
nefret