02/05/2011 | Yazar: Banu Şen

Akhisar’ın Kayışlı Köyü’nün girişinde bekliyor bizi... Allı güllü şalvarı, yazması ve hırkasıyla...

Akhisar’ın Kayışlı Köyü’nün girişinde bekliyor bizi... Allı güllü şalvarı, yazması ve hırkasıyla... El örgüsü patiklerine terliğini geçirip yola çıkıvermiş. Yaklaştıkça daha dikkatli bakıyoruz. Alışık olduğumuz görüntü değil bu. Ama öyle farklı ve öyle sıcak ki! Köyün İhsan halası o...
 
Peki niçin İhsan hala? Erkeklerin saygılarını yansıtması, köy kadınlarının da art niyet beslemediğini gösteren bir sıfat olduğu için belki de babanın kız kardeşi yani “hala” lakabı takılmış ona. Dolayısıyla hem köy erkekleri kardeşi bilmiş onu hem de köyün kadınları akrabaları.
Zaten o da zor olsa da iyi kalbiyle kabul ettirmiş kendini köye.
Türkiye kırsalında tabuları-önyargıları yıkan, psikologlara tez konusu, filmlere senaryo olacak bir hayat İhsan Çolak’ın hikayesi.
950 nüfuslu Kayışlı köyünde yaşayan, kendini tüm köylüye kabul ettirmiş, yalnız ama mutlu bir insan o. Huzurlarınızda Kayışlı Köyü’nün İhsan halası! 

*Burada, bu köyde mi başladı hayat hikayeniz?

Bu köyde doğdum. Annem, babam tüm ailem buralı. 11 yaşıma kadar köyümüzde yaşadık. İlkokulu burada bitirdim. Babamlar çiftçilik yapıyordu. Ben ilkokulu bitirince İzmir’e taşındık.

* Neden bıraktınız köyü?

Beş kardeşiz. Üç oğlan, iki kız. Ben en küçüğüm. Ablam babama “Burada kalmayalım artık, çocuklar için İzmir’e gidelim. Kurtulsunlar, kendilerine bir iş kursunlar” dedi. Ben zaten gidince hemen çalışmaya başladım. İlkokulu bitirmiştim...

* Okula neden devam etmediniz?

Maddi imkansızlıklarımız vardı. Zaten çalışmaya geldik İzmir’e. Kunduracıda çalışmaya başladım. Ondan sonra da kasetçide. 15 yıl kadar Karşıyaka’da bir kasetçide çalıştım.

“Komşular ‘Neden böyle süslü giyiniyor?’ diye söylenirdi”

* Farklı olduğunuzu, farklı hissettiğinizi İzmir’e gittikten sonra mı anladınız? Yoksa kendinizi bildiniz bileli mi?

Ben çocukluğumdan beri böyleyim işte. Böyle yaratılmışım. Annemler tarlaya giderdi tütün kırmaya, ben evde kalırdım hep. Temizlikti, yemekti hepsini ben yapardım onlar gelene kadar. Tarlaya gitmezdim hiç. Hep ev işleriyle ilgilenirdim. Yemek pişireyim, temizlik yapayım, masa kurayım... Bu benim içimden gelen bir şey.

* Aileniz hissedince ne yaptı? Size kızıp karşınıza geçtiler mi?

Tabii hissettiler ama ne yapabilirler ki köy yerinde? Ama kızmadılar bana. Sadece abim ve ablamla biraz problem oldu.

* Köydekiler?

Bazen annem kızardı. İşte “Şöyle giyinme böyle giyinme. Bir sürü şey diyorlar” derdi. Ben de “Anne ne derlerse desinler. Ben kendimi bildikten sonra” derdim. Komşular “Senin bu oğlun niye bu kadar süslü? Neden bu kadar süslü giyiniyor, satılık mı kiralık mı?” derlermiş. “Satılığım da kiralığım da” derdim ben de. İzmir’e gidince bu iyice ayyuka çıktı. Giyim kuşam filan...

* Burada nasıl giyiniyordunuz? İzmir’e gidince kıyafetleriniz değişiyor muydu?

Köyde normal giyiniyordum. Ama ablama gelince, bir de bayramlarda filan da ben yine şalvarı geçirirdim, temizlik yapardım.

* Köyde çocukken sokakta oynar mıydınız?

Oynardım ama kızlarla seksek oynardım, ip atlardım. Okulda da öyleydim. Yani hep bu yanım ağır basmıştır. İzmir’e taşındıktan sonra kasetçide çalışmaya başlayınca iyice ayyuka çıkmaya başladım. Dans etmeyi çok seviyorum. Yatak odasında hep oynardım, dans ederdim. Sonra kasetçide çalışırken turistik bir otelde Türk gecelerinde zenne olarak çıkmaya başladım.

* O nasıl oldu?

Gümüldür’de arkadaşımın oteli vardı. “Gelsene, bizde çalışsana” dedi. Patronlarıma söyledim, “Git. Ne var bunda? Sen oynuyorsun. Kötü bir şey yapmıyorsun. Arkanda biz varız” dedi. Öyle öyle sahneye çıkmaya başladım. Hafta sonları gidip geliyordum. Cuma akşamı gidiyordum, cumartesi akşamı tekrar işime dönüyordum.

“Köyde doğup büyümeme rağmen tekrar buraya dönüşüm çok zor oldu”

* İzmir’de yaşadığınız zorluklar oldu mu?

İşe gelip giderken üstümde allı güllü dallı bir gömlek gören insanlar bakıyorlardı. İzmir kolaydı. Aslında burası benim için biraz daha zordu. İzmir’de eğlence, yemek içmek vardı. Burası bir köy. İki bakkalı, iki kahvesi olan bir yer. Yani İzmir’den sonra buraya dönmem zor oldu. Burada doğup büyümeme rağmen üstelik.

* Ne oldu da köye geri dönmeye karar verdiniz?

Babam emekli olduktan sonra annemin rahatsızlıkları başladı. Annem astım ve kalp hastasıydı. Köyün havası daha iyi gelecek diye tekrar köye döndüler. İzmir’de kaldım. Kasetçide çalışmaya devam ediyordum. Arada sırada turistlere Türk gecesinde sahneye çıkıyordum. Annem rahatsızlanınca daha sık gelmeye başladım köye. 2002’de annemi kaybettik. Ondan beş ay sonra da babamı. Anneme de babama da ben baktım sayılır hastalıklarında.

* Yalnızca annenizi kaybetmeniz mi sebep oldu? Başka şeyler de oldu mu İzmir’i bırakmanıza neden?

Zaten annemin rahatsızlığında devamlı gidip gelmeye başlamıştım. Sonra bir soğudum İzmir’den. Dönüş o dönüş.

“İstediğim tek şey, Bülent Ersoy’u görmek”

* Evinizden anlıyorum ki Bülent Ersoy hayranısınız.

Çocukluğumdan beri. Duvarlardaki çerçevelettiğim resimlerini gazetelerden kestim. Belki de kendisinin bile görmediği fotoğrafları var bende. Yıllardır herkes bilir, tek istediğim onu görmek. Seda Sayan’a da ulaşmak istiyorum. “Hala” diyor ya Bülent Ersoy’a, belki ulaştırır beni.

* En çok sevdiğiniz şarkısı hangisi?

Hepsi! Hayatta en çok istediğim şey sahneye çıkmak, Bülent Ersoy ve Seda Sayan’ı görmek. Bir daha dünyaya gelsem sahnede dans etmek isterdim. Orada çok mutluyum, çok huzurluyum. Oradayken her şeyi unutuyorum, ne ekmeksizlik ne susuzluk...

“Kilo almaktan korkarım, akşamları salata yerim”

* Bir gününüz nasıl geçiyor?

Bütün gün evdeyim. Günlük ev işleri; temizlik... Hayvanlarımla, bahçeyle, çiçeklerle uğraşıyorum. Tavuklarım, bir de köpeğim var. Sonra da komşularla kahve. Onlara “eltilerim” diyorum.

* Fiziğiniz çok düzgün...

E bakıyorum kendime. Sabah yürüyüşümü hiç aksatmam. Her sabah altı kilometre yürürüm. Bir tek sabah kahvaltısı. Ondan sonra yemem. Bir de işte günlere gidersem ya da 5 çaylarında filan orada az yiyorum. Akşamları acıkırsam salata yerim.

* Köydeyim demiyorsunuz, bu kadar dikkat ediyorsunuz yani?

Kilo almaktan korkarım. Bir de vücut kremim, bacak kremim, duş jellerim, kol kremlerim hep ayrıdır. Sabun filan hayatta sürmem vücuduma.

* Cildiniz parlıyor... Ne sürüyorsunuz?

15 günde bir zeytinyağı sürüyorum. Zeytinyağı ve yumurta taze oldukları için bunları çırpıp cildime sürüyorum. Gözlerim de parlasın diye limon damlatırım.

* Kaç yaşındasınız?

43.

* Ameliyat olmayı düşündünüz mü?

Babamın maaşını alabilseydim olacaktım. Yani sırf para için olmadım. Ama şimdi “İyi ki olmamışım” diyorum. Böyle mutluyum.

* Hiç doktora gittiniz mi?

Ben kendimi biliyorum. Ben buyum diyorum.

* Peki aşk?

Önce kalbimin istemesi lazım. Sevdin mi ömür boyu severim. Zaten ben evlenemem artık. Bu yolda giderim böyle.

“Bir giydiğimi bir daha giymem, düğünlerde üç-dört kıyafet değiştiririm”

* Hiç çekinmediniz mi köye dönerken? Köydekiler ne yapar, kabullenmez diye?

Çekindim. Zaten biliyordum bir şeyler diyeceklerini. Burası doğduğum, büyüdüğüm köy. Çocukluk arkadaşlarım bile zor kabullendi.

* Neler yaşadığınızı anlatabilir misiniz?

Çok zorluklar çektim. Neler neler söylediler... Kadın sattığımı, esrar sattığımı söylediler. Böyle diyenlere “Yıllarca ağzıma sigara bile sürmedim. İzmir’de yıllarca yalnız yaşadım, orada yapardım. Burada hangi köylüye ne satacağım?” dedim.

* Çok uzun sürdü mü kabullenmeleri?

Bir yıl sürdü. Ama hep yardım ettim komşularıma. Cam mı silinecek? Gittim yardıma. Hiç kimseye hayır demezdim. Temizlik olacak derlerdi, hemen giderdim. Konuşmayanlar oldu. Sonra tabii hepsi özür diledi ne kadar iyi bir insan olduğumu görünce. Şimdi bir hafta gözükmeyeyim hemen “Hala neredesin, özledik seni” diyorlar.

* Herkes hala mı diyor size?

Büyükler hala hala deyince, çocuklar da  hala diyorlar şimdi. Köydeki bütün eğlencelere, düğünlere çağırıyorlar. Çok güzel oynadığım, bir de bir giydiğimi bir daha giymediğim için merakla bekliyorlar. Bir düğünde üç-dört kıyafet değiştiririm. Bakarlar merakla “İhsan ne giydi acaba şimdi?” diye. Her düğünde ayrı ayrı giyerim; allısını, tüllüsünü, boncuklusunu...

“Ne bir erkekle gezdim ne de biriyle basıldım”

* Gündüz de hep böyle şalvar ve yazma mı giyiyorsunuz?

İlk geldiğimde eşofman altı türü şeyler giyiyordum. Köylüler bana alışınca artık buranın kadınları gibi şalvar giymeye başladım. Baktılar kimseye bir zararım yok. Mahalle arası böyle giyiniyorum ama kahvenin önüne böyle çıkmam. Eşofmanımı giyerim, bandanamı takarım. Akhisar’a giderken yine bir pantolon giyerim ama üstüme de bir bluz, allı pullu bir gömlek giyerim. Alışverişe de komşularımla giderim. Köy pazarına açılan serginin en allı pullusunu alırım. Düğünlerde giydiğim buluzları da kendim dikiyorum genelde.

* Bir köy yerinde kendinizi nasıl bu kadar rahat kabul ettirdiniz?

Beni tanıdılar artık. Kimseye bir zararım yok. İlk başta bir gün attı tepem! Girdim kahveye, dedim ki “Siz benim bir kötülüğümü gördünüz mü? Biriyle gördünüz mü beni? Çok afedersiniz ama, bu beden benim. İstediğimi yaparım. İstersem bomba koyar patlatırım. Benim şuram, kalbim istesin önce” dedim. Ondan sonra zaten “Abla-hala” demeye başladılar. Bu küçücük köyde zaten ne yapacaksın, neyi saklayacaksın? Okulu, muhtarlığı, camiyi temizliyorum. Kimsenin arkasından konuşmam. Gidip yüzüne söylüyorum. “Ne kadar dangalaksın” diyorlar. Bunun dangalaklıkla ilgisi yok ki. Ben senin arkandan konuşmam. Bir kötülüğüm de yok. Ne bir erkekle geziyorum, ne biriyle basıldım.

“Geçinmek zor, kostümüm olmadığı için artık zennelik yapamıyorum”

* Gelecekle ilgili ne düşünüyorsunuz? Artık hep köyde mi yaşayacaksınız?

Buradan bir yere gidemem. Burada sıkılsam bile alıyorum köpeğimi, annemin babamın mezarlarına gidiyorum. Zaten yan yanalar. Onlarla dertleşiyorum, yürüyorum, stres atıyorum. Gidip gelirim ama yerleşemem İzmir’e. Mümkün değil. Yeğenlerim çağırdığında bir gece zor kalıyorum, sonra bir bakıyorum köydeyim. Zaten şu otobüs İzmir’e yaklaşırken binaları görünce geri dönmek istiyorum.

Günde 20 yumurta satıyorum”

* Okulu bırakmak zorunda kalmasaydınız ne olmak isterdiniz?

İstemez mi insan okumak? Ama okusan da ne olacak? Okuyanları da görüyorsun. Üniversite bitirmiş insanlar, böyle oldukları için fuhuş yapmak zorunda kaldıklarını söylüyor. Böyle tek bir arkadaşım var. Bu tip insanlarla konuşmazdım, mesafe koyardım. Başka yol yok diyorlar ama ben nasıl yaşıyorum. Ki köy yerindeyim... Onlar işin kolayını bulmuşlar.

* Nasıl geçiniyorsunuz?

45 tavuğum, beş horozum, bir de köpeğim Kontes var. Tanesi 30 kuruştan, günde tavuklarımdan aldığım 20 yumurtayı satıyorum. Bir de burada birkaç eve temizliğe gidiyorum. Buraya yerleşince turistlere animasyonlarda yaptığım zenneliği, sahneyi bıraktım. Arada sırada teklif geliyor ama kostüm ve peruğum olmadığı için çıkamıyorum. Tek istediğim bir kostümüm, peruğum olsun arada sırada sahneye çıkayım ama yine de köyümde yaşantıma devam edeyim. Geçinmek çok zor.

Köyün hocası bana sordu: Ölünce seni kim yıkayacak?”

* Köyün hocası ne diyor?

Hiç konuşmadık, sadece “Nasıl böyle oldun?” diye sordu. Çocukluğumdan beri böyle olduğumu söyledim. “Siz erkekler nasılsanız, benim de kadınlık hormonum ağır basıyor” dedim. Ben kitaplardan okuyorum. Kuran’ı da okuyorum. Yasin’i de okuyorum. Bazen arkadaşlarım “Senin evine geldiğimizde huzur buluyoruz” diyorlar. Ben okuyorum, tabii ki huzur bulursunuz. Camiye temizlerken hoca, ‘İhsan hala kusura bakma sana bir şey soracağım. Ölünce seni kim yıkayacak?’ dedi. “Erkek yıkayacak tabii ki, sen yıkayacaksın. Başkasına yıkatmam kendimi, ona göre” dedim. Oha falan dedi adam. 


“Annemler ölünce başımı kapadım”

* Köyde sizi en çok kadınlar mı anlıyor, erkekler mi?

Kadınlar. Hep onlarla samimiyim, bütün gün onlarlayım. Düğünde, nişanda, günde... Mesela hayır işi olacak, ben çağırırım tüm köyü. Düğün olacak, yine ben... Evleri ben gezerim, davet ederim.
Bütün günüm kadınlarla geçiyor. Girip çıkabiliyorum evlere. Okulda beslenme saatinde çocuklara beslenmelerini götürüyorum. Diyelim ki bugün beslenme saati sırası sende. Ben derim ki “Sen gelme, işini yap.” Senin yerine ben giderim. Çocukları yediriyorum içiriyorum, ortalığı temizliyorum.

* Kadınların çok zorlandığı yemekleri yapıyor musunuz? 

Bütün yemekleri güzel yaparım. Çok güzel masa açarım. Kadınlar da geliyor, erkekler de. Hem onlar kafayı dağıtır hem ben.

* Köye renk mi getirdiniz?

Onlar oturmuş sıkıntılarından bahsederken gidiyorum, “Ablamız geldi” diyorlar, başlıyorlar gülmeye. Bazen komutanlar, misafirler başımın bağlı olduğunu görünce “Bu kim?” diye soruyorlarmış. “Köyümüzün halası” diyorlar. Bazısına garip geliyor tabii hala. Ama benim evde de yalnızken başım kapalıdır. Annemler ölünce kapandım...


Saffet, Safiye ve Sevinç hanım köyün biraz ilerisinde oturuyor. Safiye hanım köyün içindeki bakkala gidip temizlikçiye ihtiyaçları olduğunu söylediğinde bakkal da “Biri var ama ne kadın ne erkek. Siz bir görün” demiş. Ve İhsan Çolak gelmiş. Şimdi evin kızı gibi. Safiyehanım “Temizlikte erkek gücüyle yapamadıklarımızı yapıyor. Ama bir kadından da temiz. Yürüyüşe gittiğimizde hem sohbetiyle arkadaşlık ediyor hem de yanımızda güçlü birinin olmasının rahatlığı var” diyor.
 
Banu Şen banu.sen@dogangazetecilik.com.tr Fotoğraflar: MEHMET EMİN AL


Etiketler: yaşam
İstihdam