12/07/2009 | Yazar: Burcu Ersoy

Katillerin bahanesi hep aynı... Çünkü ezberlediler. Nasıl "ağır tahrik" indirimi alacaklarını biliyorlar. Önlerinde bir sürü emsal dava var...

Katillerin bahanesi hep aynı... Çünkü ezberlediler. Nasıl "ağır tahrik" indirimi alacaklarını biliyorlar. Önlerinde bir sürü emsal dava var... Öyle bir olay gerçekleşmemiş bile olsa, eminim avukatlar böyle demesini öğütlüyordur… ya da kendisinin ağzından kaçırdığı gibi polisler ‘tavsiye’ ediyordur ‘bana aktif olmaya çalıştı de’ diye…
Tacizcinin, tecavüzcünün ve katilin akıl vereni, kollayıcısı çok oluyor nedense… Ne zaman ki öldürülene ‘oh olmuş’ oluyor, ‘kahraman’ katiller için tüm eril iktidar öğeleri güçlerini birleştiriyor; ödüller yağdırmak için seferber oluyorlar. Katiller sanki sistemin piyonları gibi. Sistemin polisi ve sistemin avukatı, ‘tehdit unsuru’ varoluşları bu dünyadan silmek için kullanıyor onları. Belli ki gittiği evde ardında iz bırakmaması gereken bir iş çevireceği için, eve girmeden önce apartmandaki kamera kablosunu kesmeye çalıştığı, kestiği kablonun kablolu TV kablosu olması nedeniyle kayıtlara geçen katil, apartmandan çıkarken ‘kaçarken’ kestiğini iddia ediyor. Böylece, biri, kendini kurtarabilmesi için ifadesini değiştirmesini polislerin tavsiye ettiğini ağzından kaçırırken, diğerinin de suçunun ‘planlanmış’ olduğu kamera kayıtlarında yer alıyor.. Komşuların gürültüler nedeniyle aradığı polis evin kapısına kadar geliyor ama ‘izni olmadığı’ gerekçesi ile kapıyı kırıp içeri girmiyor… Oysa ben hatırlıyorum, fuhuş yaptıkları iddiası ile transseksüel bireylerin evine izin mizin olmadan zorla giren, kapının altında biber gazı sıkan, eve girdiğinde cinsel tacizde bulunan polisleri… Daha geçenlerde öğreniyoruz; sivil polis olduğunu söyleyen dört adam, cinsel taciz ve cinsel tecavüz tehdidini ‘izni olmadığı’ halde içeri girerek gerçekleştiriyor... ‘İçeri girme kararı’ neye göre belirleniyor?
 
Peki bu konuda hakimler ne karar verecek? Umutlu olmak istiyorum ama…
 
Hakimler... Hakimler... Maalesef katilleri alacakları cezaların yetersizliği ile cesaretlendiren kararları verenler onlar... ‘Ağır tahrik indirimi’ ile ödüllendirenler… Mahkemede duruşmayı izleyenlerin bacak bacak üstüne atmasının yasak olduğu, attığında mübaşirce "burası mahkeme, indir bacağını!" diye uyarıldığı mahkemede; karşılarında saygı ile durulması beklenen hakimler… Hiç kimseye saygı borçları yoktur onların... Bıyık altından-hatta üstünden açıkça- gülerler, dalga geçerler, aşağılarlar diledikleri gibi; çocuk azarlar gibi konuşurlar "sen"inle. "Hakim Bey" dersin, "Sen sus, söz vermedim sana!" der, "otur", "kalk", "git", "geç yerine!"... Henüz suçun kanıtlanmamış bir şüpheli, sanık, tanık, davalı.. ne olduğun hiç farketmez.. O, sana birkaç metre yukarıdan bakar ve her sözüyle adeta yerin dibine sokar seni.. Bazı hakimler tabi bunlar... Her mesleğin iyisi kötüsü olduğu gibi hakimlerin de var.. Ve her zamanki gibi, kötüler, "biz" sistem karşıtlarının, "biz" norm-dışıların kafasına daha çok basar ve böylece daha yükseğe çıkar.. "Şey"ler vardır karşısında ve bu "şeylerin" annesi babası ablası ağabeyi de başka bir "şey"dir ki çocuklarını "ıslah" etmemiştir.* Onlar da hakkeder her kötüyü çocukları kadar.. Hakim-iyetin kayıtsız şartsız hakim-in olduğu mahkeme salonlarında...
 
Gerçekten umutlu olmak istiyorum; ama adaletin terazisinin ayarı bozuk gibi geliyor… 
Bu ayarın yapılabilmesine katkıda bulunmanın tek yolu ise mücadeleye devam etmek ve bu davaların takipçisi olmaktan asla vazgeçmemek!
 
*Duruşmayı izlemiş bir arkadaş diyor ki, hakim ‘travesti ya da transseksüel’ demek yerine ‘şey’ demeyi tercih etmiş 3 saat boyunca.. 
 

Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam