26/01/2022 | Yazar: Alp Kemaloğlu

Lubunya karşıtları çok akıllıca bir şekilde neredeyse herkesin sezgisel olarak anlayabileceği bir karşıtlığı bir karalama kampanyası olarak yürütmeye çalışıyor. Kendileri doğum ve yaşamken lubunya ölüm ve sonluluk oluyor bu kampanyada.

Kendi adını koymak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yaşama dair birçok şeyden emin olamayabilirim ama inkâr edemeyeceğim yegâne gerçeklik sonlu oluşum olsa gerek. Ama bu sonlu oluşumu gerçekten kavrayabiliyor muyum? Sonlu oluşum derken ne kastediyorum? Belli ki nasıl sonlanacağımı asla bilemeyeceğim ve sonlanmanın nasıl bir şey olduğunu da deneyimlemeden bilme şansım yok. Şu ana kadar ölüp bu deneyimini benimle paylaşabilecek güvenilir bir kaynak da bulamadım ne yazık ki. Peki ben sonlanacağımı ne kadar biliyorum? Bilmekle kalmıyor bir de bunun adını koyuyorum: Ölüm diyorum ona.

Deneyimsel anlamda bu kadar az şey bildiğimiz bir konu hakkında çok az konuşuyor olmamız bana oldukça doğal geliyor. Söylenecek ne var ki? Her yolun ona çıktığı dışında bir şey bilmediğimiz, belki de bilmemizin gerekli olmadığı bir gerçeklik olarak ölüm eminim hepimizde farklı yerlere temas ediyor. Bu kişiye özel temaslarımız hakkında anbean bir şeyler düşünüyoruz, bir şeyler konuşuyoruz ama bir yerden sonra ölüm hakkında değil de kendimiz hakkında konuşmaya mahkûm oluyoruz. Çünkü tekrar ediyorum, neye ölüm dediğimizi aslında pek de bilmiyoruz. Belki de asla idrak edemeyeceğimiz bir şeyi bir kelimeyle anlatmaya çalışıyoruz. O nedenle hakkında konuştuklarımız aslında hakkımızda konuştuklarımız oluyor sanki.

Ölümün aksine görece daha çok bilinen şeyler üzerine konuşurken kendi hakkımızda konuşma eğilimi gösterdiğimiz de oluyor. Lubunya hakkında konuşan ve kendisini bu şemsiyenin altında görmeyen kişilerin ayrımcı ve fobik söylemlerinde ben hep kendilerine dair şeyler duyuyorum. Lubunya deneyimini hiç sakınmadan paylaşmasına rağmen bu paylaşımları göz ardı edip kendi ürettiği asılsız bilgiyle hareket eden bu kimseler (artık kimlerse) kendilerine ait çok emin oldukları bir şeyin ölümünü deneyimliyor olabilir mi? Dünyada tekil bir gerçeklik olduğu fikrini hakkıyla yerle bir eden lubunyanın göz kamaştırıcı varoluşu katlanılamayacak derecede bilinmez geliyor ve ölümle eş değer tutuluyor olabilir mi? İnkâr edemeyeceği ve asla kaçamayacağı bir gerçeklikle daha yüzleşen bu kimseler bir nebze tanıdıklığın getirdiği konforla yanlış da olsa “bildiklerine” “yaşamlarına” tutunurcasına tutunuyor olabilir mi?

Öte yandan bir lubunyanın kendine verdiği adla o adın başkasındaki karşılığının aynı olmadığı zamanların azımsanamayacak kadar çok olduğunu da görüyorum. O zaman ne diye adını koyuyoruz bu deneyimlerin?

Sanırım daha fazla ilerlemeden şu noktada bir netleşmek gerekiyor: Bu adları kimse başkası anlasın diye koymuyor. Belki başkasına kendimi bir nebze anlatabilmenin yolu olarak kendimi adlandırıyor olabilirim ama yalnızca başkası benim kim olduğumu anlasın diye kendime lezbiyen demem. Ben kendime lezbiyen derim çünkü deneyimimin adını koymak isterim. Onun hakkında konuşabilmek isterim. Kimse beni lezbiyenleştiremez, lezbiyen kılamaz, lezbiyen olduramaz. Ben lezbiyenimdir ve bunu kendim için adlandırırım, onu sahiplenirim. Ama bazen ben bile kendime koyduğum adın deneyimimi tam olarak anlatamadığı hissiyle huzursuz olurum. Böyle anlarda kendime tekrar tekrar sorarım: Acaba ben gerçekten lezbiyen miyim? Sonra döner dolaşır yine lezbiyenim derim. Çünkü bana o kadar yakındır ki cuk oturmasa da ben hariç kimse potlarını görmez. O adı zevkle giyerim. Bazen de artık o kusurlar gözüme iyice batmaya başlar ve adımı değiştiririm. Ad benim değil mi? Bazen de birden fazla adım vardır, her gün bir başkasını giyer kuşanırım.

Adını koymak kontrol etmekle ilişkili gelir hep bana. Yıllarca ne hissettiğimizi ya da ne olduğunu anlamadan bir şeyler yaşarız ve iyisiyle kötüsüyle adını koyduğumuzda o kaos bir an için diner. Artık o şeyin bir adı vardır ve onunla bir şey yapabilirim. Öbür türlü aynı sonluluk gibi asla kaçınamadığım bir yakınlaşma vardır bu “şeyle” aramda ama ben neyin bana doğru geldiğini bilemediğim için ne yapacağımı şaşırırım. Korku muhtemel bir tepkidir, öfke de hüzün de ve merak da neşe de. O yüzden bazılarımız ölüm hakkında konuşurken içine kapanır, bazımız daha da konuşmak ister. Belki de o yüzden bazımız lubunyayla temas ederken çekinir, bazımız hevesle atılır. Çünkü lubunya koca bir yalanın er ya da geç varacağı sondur.

Cinsiyete, cinsel yönelime, cinsiyet ifadesine, cinsiyet karakteristiğine, ilişkilenmelere ve daha bir dolu şeye dair ayrıcalıklıların sistematik bir şekilde “bilinmez” kılmaya çalıştığı ama asla kaçamadığı bir gerçek olarak lubunya, ölümden farklı olarak, kendi adını kendi koyma özgürlüğüne sahiptir. Kendine alloseksüel der, travesti der, enişte der, pasif der, balomoz der. Aslında lubunya olmayanlar için büyük bir amme hizmetidir bu. Bu sayede kendileri için hiç bilinmeyecek bir deneyimi dinleme şansları olur. Peki neden bugün geldiğimiz noktadayız? Neden lubunya akıl almaz bir hedef gösterilmeye ve şiddete maruz bırakılarak yaşam mücadelesi veriyor? Neden lubunyanın kendi için seçtiği adlar global bir dehşet politikasına malzeme ediliyor? İşte bu noktada lubunyanın temsil ettiği şey -beyhude bir şekilde- ölümünkine benzetilmeye çalışılıyormuş gibi geliyor bana.

Belki de bu yüzden sokaklarda bayraklarla, şarkılarla, nidalarla, pankartlarla, çıplak bedenlerimizle, tüllerimizle, payetlerimizle var olmak istiyoruz. Bir “gerçekliğin” ölümünün dünyanın sonu olmadığı, o ölümle aynı anda sınırsız sayıda “gerçeklik” doğduğunu biz biliyoruz. Farkında olmadan her lubunya kontrol politikası olarak inşa edilmiş kurgusal gerçekliklerin görünmez kılmaya çalıştığı köşeleri aydınlatmaya bir şekilde vesile olduğunu anbean hissediyor bence. Kendisinin bir bilinmez olmadığını keşfeden lubunyanın bu keşifle gelen neşesini kim elinden alabilir ki? Ya da kimse ona lubunya demezken kendine lubunya demenin gücünü? Veya kendisine fırlatılan lubunyalıktan başka bir lubunyalık olduğunu fark etmenin bilgeliğini? Bence biz vermedikçe bunları kimse bizden alamıyor.

Lubunya karşıtları çok akıllıca bir şekilde neredeyse herkesin sezgisel olarak anlayabileceği bir karşıtlığı bir karalama kampanyası olarak yürütmeye çalışıyor. Kendileri doğum ve yaşamken lubunya ölüm ve sonluluk oluyor bu kampanyada. İşte tam böyle anlarda politikanın, siyasetin, imaj yönetiminin ve bilimum ilintili şeylerin insan olmaya dair ortaklıklarımızı ne kadar da manipüle edebildiğini görebiliyoruz. Yaşam ve sonluluk o kadar tanıdık şeyler ki bizim için, lubunyayı cis-heteroseksüel dünyanın sonu olarak kodlayan bu kampanyalar lubunyanın içine dahi sızıp kendinden şüphe etmesine sebep olabiliyor. Tüm yaşamım bu cis-heteroseksüellikse benim lubunyalığımın bu yaşamı sonlandırmasından kaygı duymam çok mu şaşırtıcı? Kendimden şüphe etmem? Ailemin beni terk edeceğine inanmam? Kendimi değersiz hissetmem? Herhangi bir ilişki kuramayacağımı düşünmem? Cinselliğimi “küçük ölümler” dizisi olarak yaşamam?

Neyse ki insanlar olarak sezgilerimizin kölesi değiliz. Belki de o yüzden gün geçtikçe daha çok lubunya yaşamı kutlamanın sembolü haline geliyor. Farklılıklar yerine çeşitlilikler üzerine konuşmamız bundan değil mi? Ya da ikili düşünmenin sınırlılığını ve zararlarını tartışmamız? Bu noktada her gün yeni bir kavram ortaya koymakla suçlanan ve yürürlükteki kavramları esneten, eğip büken, yeniden tanımlayan lubunyalara selam ediyorum. Onlar sayesinde daha önce üstü örtülmüş hallerin adını koyabiliyor ve açığa çıkarabiliyoruz. Onlar sayesinde yalnızca ölümü değil aynı zamanda doğumu da temsil edebiliyoruz. Yalnızca kaçınılan bir son değil hevesle atıldığımız bir başlangıç da olabiliyoruz.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, cinsellik
İstihdam