18/02/2008 | Yazar: Kaos GL

‘Aysel Gürel’i niye severiz? Kimseye eyvallahı olmayan çelik gibi bir kadın olduğu için mi?

‘Aysel Gürel’i niye severiz? Kimseye eyvallahı olmayan çelik gibi bir kadın olduğu için mi? Çocuklarına düşkünlüğü tamiri zor bir vehimle birleşmeyip hikayeyi ters yüz, kutsal annelik mitini de yerle bir ettiği için mi? Yaşlı kızların kasaba panayırı gibi rengarenk giyinip süslenmelerine alışık olmayan bir cemaatte onun gibisini, ondan ötesini zor bulacağımız için mi? Anahtar sözcük: Alışmak.’ Selen Doğan, geçen sene Kaos GL’nin ‘Türkiye’nin ‘gay ikonu’’ soruşturmasında dördüncü sırada yer alan Aysel Gürel üzerine yazmıştı.

‘Birbirinin üzerinde tepişmeyi edepli hale getirmektir aşk.’ Bunu diyen, Aysel Gürel. 80 yaşına gelmiş olsa da ‘yaş yetmiş iş bitmiş’ klişesinin kapsama alanına girmeyen, giremeyen bir kadın. Deliliği kendinden menkul yaşlı kızların kendilerini ‘öteki’ haline getirip böylece bir zırh kuşandıkları zamanlardan dünyaya fırlatılmış gibi. Öyle bir zaman yok aslında; galiba hiç olmadı. Aysel ve onun gibiler kendi zamanlarını yarattı. Başka bir var olma hali, başka tür bir kadınlık bilgisi onunki.

Aysel Gürel’i niye severiz? Kimseye eyvallahı olmayan çelik gibi bir kadın olduğu için mi? Çocuklarına düşkünlüğü tamiri zor bir vehimle birleşmeyip hikayeyi ters yüz, kutsal annelik mitini de yerle bir ettiği için mi? Yaşlı kızların kasaba panayırı gibi rengarenk giyinip süslenmelerine alışık olmayan bir cemaatte onun gibisini, ondan ötesini zor bulacağımız için mi?

Anahtar sözcük: Alışmak. Belki de alışamadığımız için seviyoruz onu. Alışmak istemediğimiz, uzak, çok uzak gördüğümüz, böylesi de yüz yılda bir gelir dediğimiz için. Bütün benzemezliğiyle, uyumsuzluğuyla, uzaktan bile fark edilebilirliğiyle. Bir simge olduğu için ya da. ‘Yaşına başına bakmadan’ parlak civanlarla nazenin aşklar yaşayarak, ikiyüzlü ahlak artıklarından oluşmuş sosyal tepeciklere bir özgürlük bayrağı diktiği için belki de. Sevmenin, sevilmenin, sevişmenin mesaisi, reçetesi, kullanım kılavuzu filan olmadığını göstermeye çalıştığı için ya da. Öyle de seviyoruz, böyle de. Onun gibi olmayı istiyoruz bazen: kuralsız, bağsız, özgür… ‘Evlerden ırak!..’ deyip onun gibi olmamayı da istiyoruz bazen: çünkü zor! En radikal kararları eteğinden sarkan ipi koparır gibi düşünmeden alıveren, çoklarının tabu bellediğine cüret eden olmak da zor! Hem yaşamın o uzun uzun masallarını yakalamaya çalışacaksın, hem de kısa kısa mesellerden umduğun medeti çok orijinal kişilik gösterileriyle anlamlı kılacak, herkesten başka, bambaşka olacaksın. Bu senin ‘farklılığın’ olacak. Bütün bunlar olup biterken, dönüp arkana bakmayacaksın ki ‘Bu deli ne zaman akıllandı’ demesinler. Biz ki, yaşamı kendi yazdığı gibi oynayanlara deli deriz bu ülkede. Çoğunluğun eğilimlerine eğilmediği için kabul görmeyenleri, çoğunluk son derece ‘normal’ olduğu için onların arasında fevkalade doğal yollardan, yani kendiliğinden ötekileşiverenleri bilmeyiz. Onlar öyle ayrıkotu gibi yaşar aramızda. Arada bir ayıklamaya çalışırız onları: aman düzen bozulmasın, aman ritmimiz aksamasın, aman yerkürenin bin yıllık anlatıları sarsılmasın…

Delilik vize gibidir. Kurallı kapılardan kılıfına uygun geçişler sağlar. Elini kolunu sallaya sallaya içeriye süzülüverirsin. Kimse edepsizliğine, fütursuzluğuna laf etmez. En sivri lafları da etsen, en olmadık şeyleri de yapsan kimse seni toplumsal bir yara, genel ahlaka aykırı bir vaka ya da bir tehdit olarak görmez. Aksine, gülünesi, hay Allah denilesi bir öykü kahramanı olursun. Çünkü artık, bir anlamda ‘öteki’sindir. Bulaşılmaz, uzlaşılmaz olansındır. Rahattır; keyfine bakarsın. Kimseye niye kırmızı çorap giydiğini, niye saçına yeşil perukalar taktığını veya ne diye ‘torunun yaşında çocuklarla’ öpüştüğünü açıklamak zorunda kalmazsın. Sen osundur. Tüm deliliğinle kendinsindir artık, belki de kimsenin olamayacağı kadar.

Aysel Gürel, farklılığını anlatacak yol bulamadığı için mecburen ‘deli’ kontenjanından hayatımıza girmeyi seçmiş bir masal kahramanı, bana kalırsa. Öğretilmiş ahlaka kafa tutan, örümceklenmesine fırsat vermediği aklını bilgiye sadece bilgiye yoran, verdiği mesajlar önyargısız okunabilse pek çok kadının kafa karışıklığına çare olabilecek olan bu kadın, günah, ayıp, yasak gibi ‘tehlikeli’ sözcükleri yaşam pratiğiyle ‘aklayarak’, ‘beden’ üzerindeki muhafazakar politikaların imhasına çok önemli bir katkıda bulunuyor. (Bu ‘imha’nın gerçekleşmesi henüz yıldızlar kadar uzak bize ama olsun; damlalar önünde sonunda denizi oluşturur.) Mor ve Ötesi’nden Harun’un bir süre önce bir televizyon programında Kültür Bakanı’na söylediği ‘Muhafazakarlıkla muhafaza edilecek bir şey kalmadı artık’ı Aysel Gürel yıllardır söylüyor: Bedeninin sınırlarının içinde yaşadığı coğrafyaya göre çizilmesine karşı çıkarak… Yaşama kendi ipiyle tutunarak… Her an çekip gidebilirmiş gibi yaşayarak… Yıllarca en acıklı aşklarımızın fonunda onun yazdığı şarkılar vardı. Kimse bizi anlamazken sanki o anlardı. Yalnızlığa ortak olan, onun ‘söz’leriydi. Ve hiç de ‘deli’ değildi o sözler.

Aysel Gürel, hadi söyleyelim artık, bir ikon! Onu sırf ‘öteki’ olmayı bile isteye seçtiği, ‘farklı’ olmayı bir zırh gibi kuşandığı için seviyor olmalıyız. Onu bir ‘ikon’a dönüştürenin bu olduğunu da bilerek.

Kasım-Aralık 2007

*Konuyla ilgili haberler:

[[‘Ahlaksız kahramanımız’ artık yok]]

[[Türkiye’nin ‘gay ikonu’ Hande Yener]]

Etiketler: kültür sanat
nefret