07/09/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Kimin Öcüsü Daha Korkutucu? Kim Daha Korkutucu?

Kimin Öcüsü Daha Korkutucu? Kim Daha Korkutucu?

Bir parti ya da görüş etrafında örgütlenmiş, her ne olursa olsun kendi örgütünden yana tavır alanların oyları seçim sonuçlarını belirlemeyecek. Kırk yıllık CHP’li, MHP’li ya da  örgütlü bir BDP’ linin, inanmış bir AKP’linin seçim ve propaganda sürecinden etkilenmesi beklenmemeli. Onlar ne olursa olsun parti ya da örgütlerine oy verecekler.
Ancak bir parti ya da görüşün taraftarı olmayan, seçimlerde partiden partiye dolaşan, anketlerde ‘kararsız’ bölümüne giren ‘kemikleşmemiş’ seçmenlerin hangi saikle oy verecekleri önemli.

Bu tip seçmenlerin oyunu belirleyen temel etken, sanılanın aksine akıllarıyla verdikleri kararlar olmuyor. Akıllarını belleklerinin etkisi altındaki gelecek tahayyüllerinin hissettirdiği duyguları belirliyor.

Örgütlenmemiş gruplarda bireylerin verdikleri kararların çoğunluğa uyma ve korkutucu olandan kaçınma eğiliminde olduğu bilinir. İkisi aslında ilişkilidir. Çoğunluk da korkutucudur, bu yüzden bireyler çoğunluk dışında kalmanın korkutucu yanı nedeniyle çoğunluk gibi algıladığından yana tutum alır.

Referandum kampanyaları seçmenlerin korkularını kışkırtma eksenine oturdu. Seçmen, umuda değil de korkuya göre oy vereceğe benziyor. Herkes bir diğerinin daha tehlikeli olduğunu söylüyor. Herkes bir diğerinin ‘gizli planlarından’, ‘ele geçirme amacı’ndan söz ediyor. Herkes ‘korkuya’ oynuyor.

Sanki AKP broşür ve afişleri, ‘evetle gelecek güzel günler’ temasını içeriyor gibi görünse de, ‘artık, ….. yapabileceksin’ söylemi, örtük bir korkuya sesleniyor. Artık, YAŞ kararları yargıya götürülebilecek, önermesi, yargıya götürülemeyen var olan durumun korkutucu olduğunu da söylemiş oluyor.

Demem o ki, AKP’nin korkudan kurtulma vaadi gibi duran propaganda araçları da korku üzerinden biçimlenmiş durumda. Erdoğan ise konuşmalarında daha açık ve ölçüsüz bir öcü kovuculuğa sarılmış durumda.

Bu durumda seçmenin korkularına göre oy vereceğini söylemek mümkün.
Korkunun iki yanı vardır. korkunun kendisiyle korkudan söz edenin korkutuculuğu. Çocuğunu ‘öcü gelecek’ diye korkutan anne iki korku birden yaşatır. İlki öcü, ikincisi ise öcüden bahseden kendisi.

Evet ya da hayır demezsen ya da boykot etmezsen ‘onlar’ gelir dediğinde hem ‘onlar’ korkusuna hem de onlardan söz eden ‘sen’ korkusuna yol açarsın.
Böylece sürekli karşısındakinin korkutucu olduğundan söz edenlerin elbirliğiyle yarattıkları genel bir korku hali gelişir.
 İnsanlar geçmişte yaşamış oldukları korkularından çok gelecekte yaşayabilecekleri korkularından korkarlar. Tabi ki geçmişte yaşanan korkular gelecekte yaşanması olası korkuları belirleyebilir. Ama bu her zaman bir süreklilik göstermez.
Bilmediğimiz korku, bildiğimiz korkudan daha çok korkutur.

12 Eylül öcüsünün ezici çoğunluğu 1980 sonrası doğumlulardan oluşan seçmeni ne kadar korkuttuğu, 12 Eylül protesto etkinliklerine katılım oranından çıkarılabilir. Maalesef Türkiye’nin ezici çoğunluğunun 12 Eylül 1980 Darbesi’yle pek bir sorunu kalmamışa benziyor. Bu durumda AKP’nin unutmayı tercih edenlere, zorla unutanlara, hiç yaşamamışlara gösterdiği öcünün dönüp kendisiyle bütünleşmesi riski olabilir. Bir anlamda ‘ilahi adalet’ AKP’yi ürünü olduğu 12 Eylül imgesiyle hiç beklemediği şekilde birleştirebilir. Kendisini üreten faşizmin çok korkutucu olduğundan bu kadar çok söz etmek AKP’ye pahalıya patlayabilir. 
 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam