22/05/2010 | Yazar: Murad Esin

Çocukluk yıllarımdan Cem Karaca’nın Namus Belası şarkısını dinliyorum.

Çocukluk yıllarımdan Cem Karaca’nın Namus Belası şarkısını dinliyorum. “Namus” kavramını bir “bela” olarak niteleyen bu şarkının en dikkat çeken yeri “Hep bir halli Turhallıyız biz bize benzeriz, yüzbinkere tövbe eder gene şarap içeriz” sözleridir. Bu sözler bana Nazım Hikmetin Yalnayak şiirini hiç unutmadığım aşağıdaki kısmını hep hatırlatır.

“Yarma
bir jandarma
tarlada zina eden
bir çifti sürür.
Kahvede
piri mugan dede
sulanırken çırağa
"Lâhavle ve lâ" çekip derin derin
bu geçenlerin
suratına tükürür.”
 
Yıllar sonra tanıştığım Sulh Ceza Mahkemesi kalemindeki katibe hanımın; “ah sen bu kenti bilmezsin, neler olur da kendi içlerinde tutarlar sona namus bekçisi kesilir bunlar” sözlerini ve ardından Siirt Pervari’den gelen “biz aramızda hallettik, anlaştık, mahkeme de jandarma da biliyordu” haberi ve sonrası.
 
Ne kadar ahlaklıyız? Ahmet Yıldız’ı namus için arkasından kurşunlayarak öldürdük mü namusumuzu temizlemiş mi oluyoruz? Ya da “törelerimize” göre yaşamayan kız çocuğumuzu 14 yaşındaki oğlumuza vurdururken kafamızı yastığa koyup derin bir uykuya mı dalıyoruz? Bu cinayetleri işlerken ya da işletirken utanmadan sıkılmadan aldığımız hukuki yardımları hiç reddetmiyoruz. Namusumuzu temizlerken sinsice olmasına dikkat ediyoruz, arkadan vuruyoruz evladımızı, kızımızı yaşı küçük az ceza alır diye öz oğlumuza vurdurduktan sonra iki rekat şükür namazı kılıyoruz;
“Tanrı kurbanımızı kabul et. Oo sevgili Tanrı namusumu temizledim sana minnettarım, şükürler olsun” diye.
 
Sonra o çok sevdiğimiz mahallemizde sokağa çıkıyoruz. Delikanlıca yürüyoruz. Kahveye girdiğimizde kahvecinin tüysüz çırağına sulanan, hamamda oğlanlarla elleşen, sinema köşelerinde arka sıralarda ortaokul bebelerine sulanan, komşusunun küçük kızına şeker alıp bir yerlerini elleyen, askerde olan oğlunun karısına hayasızca tecavüz eden, karısına rağmen ikinci üçüncü imam nikahlı eşleri ile mutlu ve mesut olan o “namuslu” komşularımız ayağa kalkarak sırtımızı sıvazlıyor. Eline sağlık diyorlar.
 
Eline sağlık aferini hakkeden, karısını yatakta başka bir erkekle basıp öldüren namuslu gece bekçimize hapishanenin katiller koğuşunda güzel bir yatak hazırlanıyor. Şöyle yumuşak cinsinden, öldürdüğü adamla yatakta olan karısı ise evinde öz babasından dayak yiyor ve Zürafa Sokağının yolunu tutmakta iken bizim namusunu kurtaran delikanlı hapishanede bir zaman sonra yeni gelen tüysüz gencin arkasından abdest bozmaya gitmekte...
 
Nasıl olsa “hep bir halli” değil miyiz? Biz bize benzemiyor muyuz? Adliyenin önünde bir ramazan sabahı bugün baba katillerini vuracağı için oruç tutmayan katil adayı gizlice simit yerken dinimizi hiç unutmayız. Nasıl olsa tövbe var değil mi? Lahevla vela çekerek namusumuzu temizleriz. Nasıl olsa namussuz bir evlat sahibi olmaktansa namusumuzla evlat katili olmayı tercih ederiz. Aldatan eşten boşanacağımıza öldürüp ağır tahrikten yararlanmayı tercih ederiz. Nasıl olsa mahallede adımız var. Yoksa el ne der?
 
Nasıl olsa kapalı kapılar ardında ayarladığımız imam ve en yakın iki arkadaşımızın huzurunda kıydırdığımız imam nikahımızla pek de namuslu oluyoruz. Hem nikahın şartları belli bir imam iki şahit yeterli deyip dünyadan uzak üçüncü dördüncü karılarımızla fantezilerimizi gerçekleştirirken ilk eşimiz, vefakar olanımız evde sessizce otururken bütün bu olup bitenlerden habersiz, biz banyoda gusül abdesti almakla meşgulüz çünkü namaz vakti geçmekte...
 
Neden mi bu kadar çok işi kitabına uydurmak derdindeyiz? Mahalleli için, aslında birer akrep olan akrabalarımız için ve el ne der için. Ya işi kitabına uydurmayanlar ne yapacak. Onlara karşı da mahallemizin bıçkın delikanlısı çıkıp ayar verecektir. Verecektir ki aslında namussuzluğu kitabına uydurmayan, hafifletici nedenlerden yararlanmak istemeyen cezasız kalmaya. Cezasını çekecek ki bir daha böyle işlere yeltenenler ayaklarını denk ala. Ulus’un Bent Deresi tarafındaki bir Gazinodan konsomatrislerle çıkan yandaşına kimseye yakalanmaması gerektiğini unutturmaya. Evde kendisini bekleyen eşini tokatlarken huzur içinde ola. Nasıl olsa iş kitabına uydurulmuştur.
 
İki yaşındaki oğlu alçakça tecavüz edilip öldürülen baba aldığı kan parası ve şeyhin onayı ile nasıl olsa rahat uyuyacaktır. 15 yaşındaki kızı tecavüze uğrayan baba hamile kızını öz oğluna öldürtürken sonra nasıl olsa camiye koşturacaktır. İbne oğlu olmaktansa öldürmeyi tercih edenler nasıl olsa mahallede onurluca yürüyeceklerdir. İmam nikahlı ikinci üçüncü eşi ya da onlarca cariyesi olan haşmetli kral dostları dünyanın öteki ucundan kendileri için taze bakire getiren özel uçağını beklerken onlarla sarılmayı içlerine sindirenler, Ankara’da bir evde sevgilisi ile buluşanı mahalle adına namus adına linçe kalkışmaktan çekinmeyecektir. Nasıl olsa namus önemlidir ve ahlakı, fazileti çok yüksek olan yüce milletimizi, ayakta tutan yegane unsuru korumak birinci vazifemizdir. Tanrı korusun eğer bu yüce ahlakımızı kaybedersek, ne oluruz sonra?
 
Ne mi oluruz? Herhalde bundan daha kötü olmayız.
 

Etiketler: insan hakları
İstihdam