03/01/2024 | Yazar: Damla Umut Uzun

Halberstam, “Neoliberalizmin siyasi farklılığı psikolojikleştirerek, yapısal dışlamaları bireyselleştirerek ve siyasi değişimi gizemlileştirerek” yeni queer sosyal hareketlerin gerçek hedefini çarpıttığını ve LGBTİ+ toplumu içerisinde bile “kelime polisliği” yoluyla bir sansüre yol açtığını iddia ediyor.

Konuşmamız gerekenler var: Tetikleyici içerikler ve uyarılar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Sosyal medya platformlarının dünya çapında yaygın kullanımına başlanan 2010’lardan itibaren internet hem sağ kolumuz hem de zihnimizin çöplüğü olarak hayatlarımızın her yerinde bize eşlik ediyor. Aradan geçen 10 yıllar içinde internet çöplüğünün eline doğan Z kuşağının da katkısıyla “kaydırma kültürü (scrolling)” bizi, Twitter – ya da Musk-zede haliyle X- kavgalarından alıp Instagram Reelslarına, Tiktok düetlerinden alıp Youtube videolarına savuruyor. Bazılarımızın maruz kalmaktan kendini alamadığı kırmızı bildirimler ve bommmboş içerikler içinde dolanırken karşımıza birçok “tetikleyici (trigger)” içerik ve “tetikleyici uyarısı (trigger warning/TW)” çıkıyor. Bu uyarılar, çoğunlukla toplumsal cinsiyet temelli şiddet içeren görüntüler veya yazılarda, hayvan istismarı görüntülerinde veya kendine zarar verme ile ilgili içeriklerde ünlemlerle, belli kelimelerin sansürlenmesiyle veya “TW” uyarısı şeklinde karşımıza çıkıyor. Toplumsal cinsiyet, ırk, etnik köken, türcülük, vb. ayrımcılıklara karşı eşitlik mücadelesi yürüten toplumsal hareketlerin etkisiyle hayatta kalanı korumak ve ikincil travmaya sebep olmamak için politika yapma çalışmalarının konusu olan tetikleyici kavramı/uyarıları; öte yandan, bazen hayatta kalanların da dahil olduğu karşıt görüşler tarafından “aşırı hassaslık” ya da “abartı” olarak eleştirilebiliyor. Bu tartışmalara, deneyimlerimizi kavramsallaştırmaya yoğunlaştığımız Türkiye LGBTİ+ hareketi içinde de yeterlik verilmiş değil. Türkiye’de kurumsal LGBTİ+ hareketi, aktivizm ve söz söyleme alanlarının mevcut iktidar tarafından daraltıldığı, ‘okumuş’ ya da ‘aktivist’ lubunyaların sokağa değmediği için bağımsız özneler tarafından eleştirildiği ve online ortamlarda teorik tartışmalar içerisine sıkışıp ifşalarla boğuştuğumuz bir alana doğru sürükleniyor. ‘Güvenli alan’ın da harman olduğu bu “tetikleyici” tartışmalarına belki farklı bir bakış açısı kazandırıp zihnimizi açar diyerek bu yazıda kavramın uluslararası travma literatüründe nasıl ele alındığını, tarihsel geri planını ve genel tartışmaları ele almaya çalışacağım. 

Tetikleyici nedir? 

En temelde ruh sağlığı literatürüne baktığımızda tetikleyici, duygu durumunuza etki eden, kişiyi aşırı bunaltan ya da strese sokan şeyler olarak tanımlanır. Tetikleyici, kişinin anda kalmasına engel olur; belirli düşünce kalıpları ya da davranış değişiklikleri ortaya çıkarır. En yaygın travma örnekleri olarak savaş ya da askeri çatışma durumları, cinsel veya fiziksel saldırı, duygusal istismar, sevilen kişilerin kaybı gibi durumlardan sonra karşımıza çıkacak herhangi bir görüntü, söz, ses, koku vb. bizi tetikleyebilir. Özellikle travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) yaşayan kişiler için travmatik olayla ilgili bir şeyler okumak veya izlemek üzücü anıları ya da geçmişe dönüşleri (flashback) geri getirebilir.

Tetikleyici kavramı da ilk olarak 1960’larda Vietnam savaşı karşıtı hareketlerin yükselişiyle ortaya çıkmış; PTSD ise 1980’de yayımlanan Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) kitabında kullanılmış. Bu tarihlerde halen az önce bahsedildiği gibi savaş ve cinsel istismar ekseninde ele alınmış. Tetikleyici uyarısının feminist literatüre girişi ise 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında yayımlanan feminist dergilerde kullanılmış. Tetikleyici uyarılarının bugüne uzanan tartışmalı kullanımları, 2014’te ABD’deki üniversitelerde bir grup öğrenci ve akademisyenin öğretim materyallerinde kişileri tetikleyecek içeriklere karşı bu uyarıların gerekli olduğunu savunmasıyla başladı. Bu uyarı, dinleyici ya da izleyicilerin travmatik olayla ilişkili içeriklere karşı hazırlıklı olması ve duygusal olarak üzücü materyallerle başa çıkmada yardım sağlamak için yararlı bulunmuştu. Öte yandan, Lisa McDonald akademik dünyayı eleştirel gözle yorumladığı kişisel bloğunda (2017) bu konuyu şu şekilde tartışıyor: “Ana akım medyayı büyüleyen pek çok konuda olduğu gibi, tetikleyici uyarılar (ve onun kardeşi olan güvenli alanlar) kavramı da siyasi çizgilerle belirlenmiş bir savaş alanı haline geldi ve pek çok muhafazakâr bu kavramları ‘günlük dünyanın zorluklarıyla başa çıkamayacak kadar şımartılmış liberal özel kar tanelerinin sözlüğü’ olarak kategorize etti. Terimin sulandırılmış haliyle muhafazakârlar haklı; 'tetikleyici uyarı' aslında günümüz dünyasında yazarın 'siyaseten doğru' olduğunu gösteren bir etiket.”[1] İşte tam da bu noktadan tetikleyici/tetikleyici uyarısı kavramlarının 5N1K’sını ve belki de “ne belli”sini biraz daha derinlemesine tartışmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Eleştirel bir gözle tetikleyici uyarıları

Bu konuda yayımlanmış ve tetikleyici uyarısı tartışmalarının fitilini ateşleyen Roxanne Gay’in 2012’de yazdığı The Illusion of Safety/ Safety of Illusion (Güvenlik İllüzyonu) makalesidir[2]. Gay, yazıya gündelik hayatta karşısına çıkan kendi tetiklendiği durumlardan bahsederek başlıyor ve yazı boyunca her paragraf arasında bu tetikleyici durumlardan ansızın bahsederek devam ediyor: “bir erkek ben yalnızken odaya girip arkasından kapıyı kapattığında…, biri arkamdan sessizce yaklaştığında…, çok belli bir tonda ‘orospu’ dendiğinde…., jinekoloğa gittiğimde…” Kurgusal olarak da yaptığı bu manevrayla makalede anlatmak istediği de bu: her ne kadar uyarı koysan da koymasan da herkesin tetikleyicisi kendine ve hayatın her yeri tetikleyicilerle dolu. Gay yazıda, tetikleyici uyarıları, “denetlenmeyen internet için derecelendirme veya koruyucu yönergeler” olarak tanımlıyor ve okuyucuya “sinirlerini çelik gibi bir hale getirip devam etme ya da kendini koruyarak başka tarafa bakma” şansı veren bir seçenek sunduğunu söylüyor. Feministlerin, cinsel saldırı, istismar, vb. durumlarda bu uyarıları kullanarak “burası senin için güvenli bir alan ve seni geçmişinin beklenmedik hatıralarından koruyacağız” iddiasında olduğunu ama bunun makalesine ismini veren “korunabileceğimize dair bir illüzyon” olduğunu tartışıyor. Hayatın ve kendi kişisel tarihlerimiz içinde her şeyin herkes için birer tetikleyici olabileceğini, bu yüzden tetikleyici uyarıları için evrensel bir standart olamayacağını söyleyerek tetikleyici uyarıların hem hayatta kalanların kendilerini koruyamayacaklarına dair bir öngörüyle deneyimlerini hiçe saydığını, öte yandan çeşitli tetikleyici uyarılarının sansür niteliğinde olduğunu da iddia ediyor. Yine de tetiklenme durumunu kendisi gibi aşamamış ve gerekli psikososyal desteğe ulaşma fırsatı bulamamış kişiler için tetikleyici uyarıların konulmasının faydalı olabileceğini de ekliyor.

Tetikleyici kavramını, benzer bir eleştirel gözle inceleyen Jack Halberstam 2014’te yayımladığı You Are Triggering me! The Neo-Liberal Rhetoric of Harm, Danger and Trauma (Beni Tetikliyorsunuz! Neo-Liberal Zarar, Tehlike ve Travma Retoriği) makalesinde[3] tartışıyor. Kara mizah öğeleri barındıran bir filmden yola çıkarak bu mizahın birçok kişiyi tetiklemesi sonucu bu filmin belli coğrafyalarda yasaklanmasından bahsederek başlıyor tartışmaya ve özellikle feminist-queer aktivizm içerisinde yaşatılan travmaların görülmesi, hayatta kalanın sesinin duyulması mevzusunun tetikleyici tartışmalarının çok alevlenmesiyle insanları konuşamaz hale getiren bir sansür mekanizması olduğunu belirtiyor. 90’lardan sonra ise “beyaz leydi feminizmi”nin kesişimsellik, post-yapısalcılık, performativite tartışmalarıyla dönüşerek maruz kalınan ayrımcılıkların asıl sorumlusunun neo-liberal politikalar, kapitalizm ve beraberinde getirdiği ekonomik sistemler olduğunun farkına varıldığını söylüyor. Ancak bu durumu “tüm toplumsal farklılıkları incinmiş duygular terimleriyle ifade eden ve siyasi olarak müttefik özneleri yaralanmışlık hiyerarşilerine bölen bir zarar ve travma retoriğinin yeniden ortaya çıkışı” şeklinde ifade ediyor. Halberstam, daha sonra bulunduğu sınıflarda, etkinliklerde vb. bazı öğrencilerin ırksal referanslar veren kelimelerden, bazı queer öğrencilerin yanlış zamir kullanımından ya da bir drag queenin şovuna “tyranny (travesti)” ismini koymasından bir diğer transın tetiklendiği örnekleri sıralıyor. Tam bu noktada, “Neoliberalizmin siyasi farklılığı psikolojikleştirerek, yapısal dışlamaları bireyselleştirerek ve siyasi değişimi gizemlileştirerek” yeni queer sosyal hareketlerin gerçek hedefini çarpıttığını ve LGBTİ+ toplumu içerisinde bile “kelime polisliği” yoluyla bir sansüre yol açtığını iddia ediyor. Özne deneyimlerinin duyulması amacıyla yapılan akran danışmanlığı, kampanyalar veya terapiler her ne kadar travmatik kişiler için faydalı olsa da, Halberstam, bu deneyimleri yaşamamış olan genç gruplar içerisinde de kolektif bilinçle içselleştirilerek bu kişilerin kendini “tehlike altında” ya da “kırılgan” olarak görmeye meyilli olduğunu, bunun da onları aşırı duyarlı kalabalıklara dönüştürmesini eleştiriyor. Yazının sonunda ise “queer” sözcüğünün de eski kullanımlarının birçokları için tetikleyici bir haldeyken şu an LGBTİ+ toplumu tarafından sahiplenilerek dönüştürüldüğünü hatırlatıyor ve ekliyor: “Gelin parmak şıklatan ahlakçılığa bir son verelim; (…) gelin queer olmanın artık otomatik olarak gaddarlaşmak anlamına gelmediğini kabul edelim ve marjinalleşme, travma ve şiddete yönelik çok daha yerinde iddialar ileri sürelim.” [4]

Tetiklenmeyen bilmez: Tetikleyici uyarılar gereklidir

Tetikleyici tartışmalarında uluslararası literatürde en çok referans verilen ve tartışmaya yol açan fikirleri barındırdığı için yukarıda bahsettiğim iki yazıyı detaylı incelemek istedim. Konuya travma ve hayatta kalanın iyilik hali ekseninden bakan kişilerse bu iddiaların tam tersini savunuyor.

Yazının başında da referans verdiğim Lisa McDonald, özellikle Roxanne Gay’in “tetikleyici uyarılar bizi kendi geçmişimizden koruyamaz” argümanına şiddetle karşı çıkıyor. McDonald’a göre, Gay’in bahsettiği gibi travmalar yıllar içerisinde kendi kendine iyileşmiyor, aksine travmatik olayın flashbacklerini yaşamak bazen kişiyi olayın kendisinden daha fazla travmatize edebiliyor ve tetikleyici uyarılarının gerekliliğine dair şu argümanı sunuyor: “PTSD'niz olduğunda, bu hayatınızın geri kalanında birlikte yaşayacağınız bir şeydir. Ancak tetikleyicilerinizle, beklenmedik bir şekilde üzerinize gelmeyen, dikkatlice ortaya konan durumlarda yapıcı bir şekilde etkileşime girerek onlarla başa çıkmanın yollarını geliştirmeye başlayabilirsiniz. Tetikleyici uyarıların amacı da budur. Tetikleyici uyarılar sizi anılarınızdan koruyacak duvarlar ya da şövalyeler değildir; tetikleyici uyarılar duyguların korkunç hız trenine binmeden önce yaklaşmanızı sağlayan erişim rampalarıdır. Önünüzde beklediğini açıkça görebildiğiniz deneyimden istediğiniz zaman geri dönmekte özgürsünüz, ancak risk almaya istekliyseniz, o trene binebilir ve nasıl başa çıkacağınızı görebilirsiniz. İlk kez yaklaştığınızda geri dönmeniz gerekebilir ve ilk kez bindiğinizde tüm zemine kusabilirsiniz. Ancak sizi bilinçli bir şekilde deneyime yönlendirecek bir erişim rampasına sahip olmak, farkında olmadan yolculuğa bırakılmanıza kıyasla katılımınızı katlanarak kolaylaştırır.”[5]

Tetikleyici uyarılarının içeriklere yerleştirilmesinin kimseye bir zararı olmadığı, bilakis hayatta kalana yapılan ufak bir uyarı olduğunu savunan kişisel bir blog yazarı[6] tetikleyici uyarıları için şu güzel tanımı yapmış: “Temel olarak, tetikleyici uyarı içerik için bir rıza butonudur. Seçimi, hayatta kalana bırakır ve travmatik içerikle ne zaman ve nasıl etkileşime geçeceğimize karar vermemizi sağlar.” Bu uyarıların, hayatta kalanın gücünü hafife aldığı ve onu “kırılganlaştırdığı” yönündeki argümanlara da ejderha metaforuyla cevap veriyor: Ejderha tarafından korunan bir kaleye “ejderha çıkabilir” uyarısı koymak oraya giden maceracılar için “Evinize dönün, ejderhalarla savaşmak için çok kırılgansınız” demekten ziyade “Ejderha görmeye hazırlıklı mısın? Zırhın sağlam mı?” gibi bir uyarıdır. Bu genel çerçeveden sonra da yazısında “Şiddet ve travma kesişimseldir; bu yüzden tetikleyici uyarıları da öyle olmalıdır.” diyerek genel itibariyle standartlaştırılmış bir tetikleyici uyarısı listesi öneriyor. Bu liste daha önce bahsedilen travma ve şiddet durumları dışında, ruh sağlığı, yeme bozuklukları, sağlamcılık, polis şiddeti, kendine zarar verme, şişman ayıplayıcılık, non-binary görünmezliği/ silinmesi, vb. gibi birçok detaylı kategoriye bölünmüş kısa notlarla okuyucu/ izleyiciye içeriğe dair bilgi ve uyarı veren bir sistemi öneriyor. Bu sistemin de zamanla otomatikleşerek ana akımlaşacağını ve kimseye zararı olmadan hayatta kalanlar için ikincil travmaya dair önleyici bir mekanizma oluşturulabileceğini söylüyor.

Peki biz ne yapalım abla?

Bu yazıyı yazarken herkese hak vermekten beynim çorba oldu adeta. Bir yanda Halberstam ve akranları gibi, yeni jenerasyonları “çok ağlak, dramaqueen, yüksek yaşayan, vb.” olmakla eleştiren ve bizi konuşamaz hale getiren “tetik polisliği”ne karşı kuruldum. Çünkü kendi içimizde de birçok kere tartıştığımız gibi LGBTİ+ hareketinin içinden birinin yaptığı bir politik yanlış ya da söylediği bir söz birçoklarını tetikleyerek ifşaya kadar gelen çözümsüz ve ayrıştırıcı süreçleri beraberinde getiriyor. Öte yandan, Homofobi Karşıtı Buluşmalar kapsamında Türkiye’nin birçok yerinde LGBTİ+ 101 eğitimi veren arkadaşlarımız halen “LPG’ler hayvanlarla mı ilişkiye giriyor? Siz ensest misiniz?” gibi apır sapır sorularla karşı karşıya gelip bunlardan tetiklenme lüksüne sahip olamıyor. Bir yandan da “eh sen de her şeyden tetiklenme bir tanem” düşüncesi de travmalarıyla boğuşan ve kendini ifade edebildiği sınırlı alanlardan biri olan LGBTİ+ hareketi içerisinde yeniden travmalarla yüzleşmek istemeyen insanların seslerini kısıyor ve deneyimlerini görmezden geliyor. Bu yüzden son bölümde yapılan öneriler gibi hazırladığımız içeriklerin, etkinliklerin başında ufak bir not veya uyarı ile ilgili kişilerin içeriğe dair bilgilendirilmesi ve geri kalan sürecin kişinin kendi iradesine bırakılması ve bu kişilerin hareketimiz içinde de mevcut olan destek ve dayanışma mekanizmalarına yönlendirilmesi şu durumda yapabileceğimiz en optimum çözüm gibi görünüyor.


[1] https://lisamcdonald.weebly.com/blog-a-day-in-the-life-of-random/contesting-roxane-gay-a-defense-of-trigger-warnings

[2] https://uwm.edu/cultures-communities/wp-content/uploads/sites/219/2018/10/The-Illusion-Of-Safety-The-Safety-Of-Illusion.pdf

[3] https://bullybloggers.wordpress.com/2014/07/05/you-are-triggering-me-the-neo-liberal-rhetoric-of-harm-danger-and-trauma/

[4] Halberstam’ın bu yazısına cevaben Julia Serano’nun kişisel bloğunda yazdığı “Regarding “Generation Wars”: some reflections upon reading the recent Jack Halberstam essay” makalesi, “aşırı hassaslık” eleştirilerine karşı güçlü argümanlar ürettiği için okunması iyi olabilir. http://juliaserano.blogspot.com/2014/07/regarding-generation-wars-some.html

[5] https://lisamcdonald.weebly.com/blog-a-day-in-the-life-of-random/contesting-roxane-gay-a-defense-of-trigger-warnings

[6] https://medium.com/@UntoNuggan/trigger-warnings-101-a-beginners-guide-e9fc90c6ba0a

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Popüler Kültür dosya konulu 192. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.


Etiketler: medya, yaşam, dünyadan
İstihdam