14/03/2007 | Yazar: Kaos GL



‘Eşcinsel çiftler ayrı şehirlerde çalışmaya, işten ayrılmaya veya ilişkiyi noktalamaya mecbur bırakılırlar. Miras hakları yoktur. Göçmenlik yasasından yararlanamaz, eş sıfatıyla oturma izni alamazlar. Evlenemezler. Aşkın cinsiyetinin olmadığından habersiz toplumlarda, ‘öteki’ olmanın sonucu, birtakım yasal haklardan yararlanamaz, masallarda bile rahat edemezler.’ Aslı Kazan Gilmore, ‘Kral ve Kral’ adlı masal kitabının etrafında kopan fırtınayı yorumluyor.

Aslı Kazan Gilmore

‘Bir varmış, bir yokmuş. Ormanların en uzağında, diyarların en güzelinde bir ülke varmş. Ülkenin yaşlanmakta olan kraliçesi bir gün krallığı yönetmekten yorulmuş. Kral eşine, idareyi genç prense devretmek konusundaki fikrini açıklamış. Fakat önce, genç prensin kendine bir eş seçmesi gerekiyormuş. Kimseyi beğenmeyen genç prens için bir şölen düzenlenmiş. Ülkenin tüm kadınları bu şölene davet edilmiş. Prens önüne gelen kızların hepsini reddetmiş önce. Gecenin sonunda, kalabalık arasında aşkını bulmuş. Gönlünü çalan bu şanslı, genç kızlardan birinin erkek kardeşiymiş. Evlenmiş ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.’



‘Kral ve Kral’, bir masal kitabı. Klasik çocuk masallarına benzeyen konusu ve sıradışı bir sonu var. ABD’nin Massachusetts eyaleti bir süredir bu masal kitabını tartışıyor. Bir devlet okulunda, ders sırasında öğretmenin 7-8 yaş grubundaki çocuklara ‘Kral ve Kral’ı okuması ortalığın karışmasına neden oluyor. Bazı veliler çocukların eşcinselliğe özendirilmesi diye yorumladıkları bu olayı yargıya taşıyor. Okula ve kitabı okuyan öğretmene dava açılıyor.

Massachusetts, eşcinsel evliliği yasal olarak düzenleyen bir hukuk sistemine sahip. Bir radyo programında, o eyalette yaşayan anne-babalarla röportaj yapılıyor. ‘Eşcinsel evliliğe asla karşı değilim, öyleyse neden eşcinsel evliliği konu eden bir masal kitabına bu kadar tepki gösterdiğimi kendime de açıklayamıyorum’ diyor bir veli. Bir başkası, bu kitabın henüz böyle bir bilgiyi almak için çok genç olan beyinleri alt üst edeceği görüşünde olduğunu ifade ediyor. Kızlardan hoşlanmamasını eşcinsel eğilimleri olduğuna yoran küçük bir erkek çocuğun bu durumdan yanlış sonuçlar çıkarabileceğini iddia ediyor aynı veli. Bu yanlışın önüne geçmek, çocukları bu şekilde yönlendirmemek gerektiğini söylüyor. Bu kitabın son derece sakıncalı olduğunu görüşünü yineliyor.

Yeni nesil aslında ailelerin sandığı gibi bu konuya hiç de yabancı değil. Yine aynı radyo programında bir veli, küçük yaştaki çocukların kafalarını karıştırmaya gerek olmadığını söylüyor ve o anda yanından bir kız çocuğun sesi duyuluyor: ‘Sınıf arkadaşım Nova’nın da iki annesi var ve birbirleriyle evliler.’ Belki de yeni nesil yadırgamıyor, özenmiyor; sadece biliyor. Bizim için sıradışı olan, onlar için olağan. Onların dünyasıyla bizim dünyamız çok farklı. Öyle de olması gerekiyor.

Eşcinsel ilişkinin temelinde de aşk var

ABD vatandaşı ailelerin, okulda öğretilen ve insan cinselliğini ilgilendiren her konuda önceden bilgilendirilme hakları var. Bu, velilere tanınmış yasal bir hak ve veliler bu yasal haklarının ihlal edildiği görüşünde. Ancak, okul yönetimi bu iddiayı kabul etmiyor. ‘Kral ve Kral’, ‘Uyuyan Güzel’den daha fazla cinsellik içermiyor. ‘Uyuyan Güzel’in sonunda prens prensesi öperken, ‘Kral ve Kral’ın sonunda prens bir başka prensin dudaklarına bir buse konduruyor. Sınıftaki bir öğrenci nasıl annesinin babasını öptüğünü biliyorsa, Nova’nın annesinin evli olduğu diğer annesini öptüğünü de tahmin edebilir. Eşcinsel ilişki, karşı cinsler arasında yaşanan ilişkiden daha fazla cinsellik içermiyor ya da karşı cinsler arasında yaşanandan daha az duyguyla beslenmiyor. Eşcinsel ilişkinin temelinde de aşk var, tıpkı diğerinde olduğu gibi.

Eyalette çok sayıda eşcinsel ebeveyn yaşıyor. Sınıflarda birbiriyle evli iki annesi ya da iki babası olan öğrencilerin sayısı hiç de az değil. Yasalar bu tür evliliklere onay veriyor; insanlar bu şekilde evlilik bağı kuruyor, çocuk yetiştiriyor. Okul müdürü, yasayla düzenlenmiş bir kurum olduğuna göre okullarda eşcinsel evliliklerden söz etmenin her öğretmenin yükümlülüğü olduğunu savunuyor. Yasal olarak tanınmış eşcinsel evlilikten ders sırasında söz etmek nasıl yasalara aykırı olabilir ve hangi temele dayandırılarak dava konusu edilebilir? Meselenin bu yanı aslında başlı başına bir tartışma konusu. Eşcinsel evliliği yasal olarak düzenleyen ve eşcinsel çiftlerin çocuk yetiştirmesinin yolunu açan bir sistemde, eşcinsel ailelerin çocuklarının kendilerini itilmiş hissetmemeleri, toplumda kabul gördükleri bilinciyle büyümeleri için gerekli koşullar sağlanmalıdır. Bu yüzden, eşcinsel evliliklerin müfredatta yer almasını savunan bir yasa tasarısı eyalet parlamentosunda görüşülmeyi bekliyor. Okullarda, iki babaya sahip olma olasılığı yüksek çocuklara ‘annen ve baban’ başlığı altında sorular sorulması uygun olmadığı için ‘ailende kim kimdir’ konulu okuma parçaları kitaplardaki yerini çoktan almış. Bu yüzden bu davanın sonucu çok önemli.



Yayınevinin açıklamasına göre, ‘Kral ve Kral’ daha önce de bu tür tartışmalara neden olmuş. Her defasında daha fazla satmış, daha çok baskı yapmış. Kitabın Hollandalı yazarı bu durumdan memnun olsa gerek. Amazon’da kitabın bulunduğu internet sayfasına bakıyorum: Kitabın aldığı bütün eleştiriler olumlu. Dört dile çevrilmiş ve ikincisi yazılmış. Serinin ikinci kitabında kral ve kral bir de çocuk sahibi oluyorlar. Türünün tek örneği de değil bu kitap üstelik. Eşcinsel evliliği konu eden diğer masal kitaplarına rastlamak mümkün. Hatta hayvanlar aleminde geçen bir öykü bile mevcut: İki penguen birbirlerini seviyorlar ve bir yuva kuruyorlar, bir yumurta bulup baba-baba oluyorlar.

Bu tartışmalar gösteriyor ki eşcinsel evliliği kabul eden, yasal düzenlemelerle tanıyan toplumlar da henüz tam anlamıyla bunu benimseyememişler. Yine de eşitlik adına, adil bir düzen uğruna kendi ahlaki değerlerinden ödün vermiş, inanç ve dogmalardan sıyrılmış, bu yasaları onaylamışlar. Pek çokları için bu yeni ‘kurum’ hâlâ rahatsız edici unsurlar taşıyor. Tüm bu rahatsızlıklara rağmen batılı devletler eşcinsel çiftlere birlikteliklerini güven içinde devam ettirebilecekleri bir ortam sunmaya çabalıyor.
Türkiye ise tüm bu tartışmalara kulak tıkamış. Dini inançlar, ahlaki değerler ileri sürülerek bu konu tartışmaya bile açılmıyor. Bu suskunluk, gelenek ve göreneklerimizin böyle bir müesseseyi kabul edemeyeceği, toplumun buna hazır olmadığı savlarıyla gerekçelendiriliyor. Oysa batılı devletler, toplumun hazır olmasını beklemeden eşitliğin gerektirdiği yasal düzenlemeleri hukuk sistemine yerleştirmiş. Yerleşmiş adalet duygusu ve eşitlik ilkesine bağlı bir hukuk devleti anlayışı da zaten bunu gerektirir. Toplum hazır değilken bir yasa çıkar. Toplumun genelini oluşturan bireyler ondan sonra yavaş yavaş alışır, bağnaz görüşlerinden sıyrılır. Azınlıkların başka türlü eşit haklara sahip olması mümkün değildir. Bazen yasalar açar toplumun önünü, aydınlığa çıkmanın bir yolu da budur. Toplum düzeni hazır değilken birçok devrim yapmadı mı Atatürk? Ve yine Atatürk değil miydi hukukun eski masalımsı göreneklere bağlı kalmamasını öğütleyen? Toplum hazır değildi belki kadına bunca hakkın verilmesine, halifeliğin kaldırılmasına ama başka yolu da yoktu. Toplumun hazırlanmasını bekleyecek zaman yoktu. Eşcinsel evliliğe karşı görüşleri, toplumun örf ve âdetlerine, dini inançlara sığınarak savunmak hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Dünyada devam eden bu tartışmaları görmezden gelmek, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’ye hiçbir kazanım sağlamaz. Hukuk düzeni küresel gelişmelerle yeniden şekillendirilmeli, eşitliğin gereği yapılmalı, eşcinsel çiftlere de hakları verilmelidir.
Eşcinsel çiftlere evlilik olanağı tanımayan devletler bile değişik hukuki düzenlemelerle evlilikten doğan hakları tanımışlardır. Örneğin Fransa, ‘Sivil Dayanışma Paktı’ adı altında bir yasa hazırlamıştır. Eşcinseller dahil olmak üzere evli olmayan bütün çiftlere bir statü tanımaya ve evlilik hukukundan doğan hakları sağlamaya olanak veren bu yasa 1999 tarihinde kesinlik kazanmış. O tarihten bu yana 75 bin kişi tarafından imzalanan bu sözleşme sayesinde, eşcinseller de birlikteliklerini evlilik adı altında olmasa da kurumsallaştırabiliyorlar.

Zaten evlilik nedir ki? Sadece kutsal bir müessese midir? Tabii ki değil! Evlilik kutsal bir müessese olmanın ötesinde, hukuken birtakım haklar ve yükümlülüklerle donatılmış yasal bir kurumdur. Medeni Yasa’ya göre evlilik, ancak bir kadın ve bir erkek arasında gerçekleştirilen akittir. Evlilik bir statü kaynağıdır. Hukukumuz eş durumunda olana bazı haklar tanır. Birbirini seven iki insan birlikte olmaya karar verirler. İki insan günü gelip de bu birliktelikten birtakım faydalar elde etmek, bu birlikteliği kurumsallaştırmak istediğinde, ilişkinin taraflarının cinsiyetleri devreye girer. Aynı cinsiyette olanlara ülkemizde hiçbir hak tanınmazken, karşı cinste olanlar kolayca evlenirler. Evlilik müessesesinin sağladığı bütün yasal haklardan da yararlanırlar.

‘Öteki’ olmanın sonucu

Peki bu haklar nelerdir? Evlilik hukukundan doğan bu haklar sadece ekonomik temeli olan, miras hukukundan doğan ya da sosyal güvenlik hukuku kaynaklı haklarla sınırlı değildir. Maddi birtakım haklar tabii ki söz konusudur. Ama onun dışında, eşe tanınan, iktisadi hiçbir değeri olmayan manevi ayrıcalıklardan da eşcinsel birlikteliğin tarafları yararlanamaz. Eşi hüküm giymiş evli bir kadın, düzenli olarak cezaevi ziyaretlerinde bulunabilir, belirli aralıklarla telefon görüşmesi yapma hakkı vardır. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasa bu hakkı sadece belgelendirilmesi koşuluyla eşe ve kan bağı olan akrabalara tanımıştır. Eşcinsel ilişki yaşayan çiftlerden biri hükümlü ise, hayat arkadaşı onunla telefon görüşmesi dahi yapamaz.

Evli bir erkek, birlikte oturdukları dairenin kira sözleşmesini tek başına imzalarsa, kadın tek taraflı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir; Medeni Yasa’nın 194. maddesi, sözleşmenin tarafı olmayan diğer eşe böyle bir ayrıcalık tanımıştır. Sözleşmede imzası olan eş öldüğü takdirde, diğer eş için sözleşme aynen devam eder çünkü imzası olmasa da eş sıfatıyla resmen kiracı konumundadır, kira hukukunun kiracıya tanıdığı bütün haklardan yararlanır. Aynı duruma eşcinsel ilişkinin tarafı düşerse, ona kalan pozisyon işgalcidir. Eşini kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşamasına bile izin verilmez. Yıllarca oturdukları dairede o bir işgalcidir. Hiçbir hakkı yoktur. Kapı dışarı konur. Eş durumu nedeniyle tayin, evli çiftlere tanınan ayrıcalıklı haklardandır. Eşcinsel çiftler ayrı şehirlerde çalışmaya, işten ayrılmaya veya ilişkiyi noktalamaya mecbur bırakılırlar. Miras hakları yoktur. Eşcinsel ilişki yaşadığı için ailesi tarafından dışlanan, utanç kaynağı sayılan, reddedilen bir kişi öldükten sonra, bütün malvarlığı yirmi yılı birlikte geçirdiği hayat arkadaşına değil, hastalığında bile aramayan ailesine kalır. Hasta yakını haklarından yararlanamazlar. Ağır hasta olan hayat arkadaşlarını son günlerinde ziyaret etmek bile, onlar için hayallerin ötesinde bir lükstür. Göçmenlik yasasından yararlanamaz, eş sıfatıyla oturma izni alamazlar. Evlenemezler.

Aşkın cinsiyetinin olmadığından habersiz toplumlarda, ‘öteki’ olmanın sonucu, birtakım yasal haklardan yararlanamaz, masallarda bile rahat edemezler.



Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam