27/02/2023 | Yazar: Kardelen Yılmaz
Makbulleştirme çabası altında makbul olanın ne olduğu belli olmayan, sürekli tokatlanan bir yurttaş gibiyim coğrafyada. Koca bir gaslighting bazen. Depreme maruz kalmışken namussuzsun, şiddete uğrarken sürtüksün, hakkını ararken çapulcusun ve daha niceleri…
Bazen söyleyecek hiçbir kelimem, küfrüm ya da kavramım yetmiyor diyorum ki kötülük bu.
Kötülük diyorum izlediğim, duyduğum, okuduğum her şeye. Kötülüğün kötülükle kapatılmaya çalışıldığı bir döngüyü yaşıyor yaşadığım coğrafya.
Kötülüğün sebebi ne diye düşünüyorum. Sürekli açıklamaya çalışıyorum kendi kafamda, en azından bir tanımı olsun. Nedir kötülük? Nedir bu olan şeyin kaynağı? Ne bileyim kapitalist sistem diyen var, en azından bir tanım. Ama bana yetmiyor, o da değil tam diyorum.
İktidarı kovalamak, iktidar hırsı, tahakküm gücüne duyulan o bağımlı arzu gibi geliyor bana. İktidar olmak için gücünü, kapasiteni, yetkini, kimliğini kullanmak. Çoğunlukla devlet iktidar olmaya çalışanken, tüm toplumda sınıftan, kimlikten, güçten, kapasiteden konfor alanlarına sahip kişi ya da toplulukların da iktidar çabasını görüyoruz.
Kendimden başlayarak, hayatım boyunca karşılaştığım, okuduğum, tanık olduğum ve analiz ettiğim tüm iktidar alanlarını ve tahakküm çabasını, tüm ayrıcalıkların sağladığı gücü saymaya başlasam ansiklopedi kalınlığında bir liste çıkar gibi hissediyorum. Kendi ayrıcalıklarımın da farkında olarak, kişilerle, toplumla ve devletle olan ilişkimi bireysel haklarımı koruma çabası altında güç kullanmayarak, ezmeyerek, yargılamayarak kurmaya gayret gösteriyorum senelerdir. Derdimi, kimseyi hedef göstermeden, nefret körüklemeden, kırmadan üzmeden anlatmaya, ortak derdimizi de böyle anlattırmaya çabalıyorum.
Ama Türkiyem, sabrımı sınamakla kalmıyor, ideal gördüğüm, ütopyaya erişmekte bir adım gördüğüm bu çabayı da hedef gösteriyor. Bazen atanmış kadınlığımdan, kimi zaman avukatlığımdan, sık sık kimliğimi taşıma şeklimden, ifade etme şeklimden vuruyor. Kurumundan kişisine, herkes birbirini hedef gösteriyor. Makbulleştirme çabası altında makbul olanın ne olduğu belli olmayan, sürekli tokatlanan bir yurttaş gibiyim coğrafyada. Koca bir gaslighting bazen. Depreme maruz kalmışken namussuzsun, şiddete uğrarken sürtüksün, hakkını ararken çapulcusun ve daha niceleri…
Türkiye’de gruplaşmak, ayrıştırmak, ötekileştirmek, tanımamak ya iktidar ya konfor alanı kazandırıyor. Bir yandan da ülkecek her gün yaşam savaşı veriyoruz, vermeye hazırlanıyoruz. Hayatta kalabilmek için iyi/kötü elimizde ne varsa bize nefes aldıracak ortaya döküyoruz. Ancak kendi iktidarını kurarsan ya da kurulmuş bir iktidarın parçası olursan hayatta kalabileceğin bir ülke. Distopya budur. Filmi çekilsin.
Sivil dayanışmanın önünü tüm yetki alanıyla 1 gün içerisinde kesebilecek bir kamudan, ancak sivil dayanışmayla hayata tutunmaya çalışan bir toplum. Hepimiz varımız yoğumuzla hayatta kalmaya ve hayatta tutmaya çalışıyoruz. Bir yandan da sivil dayanışma, öfke ve nefretle mücadele ediyor. Öfkenin her yere yöneldiği, devlete yöneldiğinde cevapsız kaldığı ya da suçlaştırıldığı, kişilere yöneldiğinde devlet eliyle desteklendiği bir coğrafya. Açlıkla, yaşamla mücadele ederken, herkes bir yandan azınlığa ya da kendince azınlık gördüğüne yükleniyor da yükleniyor. Neye müdahale edeceğimizi şaşırdığımız bu döngüde bir yandan iktidar hırsı, çocukları başka bir tahakküm alanına kaçırmaya çalışıyor ya o hengameden yararlanıp… İçimiz ağlıyor gördükçe.
Organizasyonsuzluk, koordinasyonsuzluk, kamunun kamu görevini yerine getirecek kaynaklarının olmadığı ile yüzleşme, kaynakların olmamasını, beceriksizliğini kaderle açıklamaya çalışan bir otoriteyle sınanmak, yaşama saygısızlık, ölüye saygısızlık, medeniyetin çökmesi ile medeni olmaya zorlanmak, kendimizi medeniyette tutmaya çalışmak, kafam o kadar çorba oldu ki, göğe bakıp yıkalım içimizdeki iktidar hırsını ve başımızdaki iktidarı demekten başka bir şey gelmiyor aklıma. Yıktığımızın yerine yeni iktidar alanları kurmadan, iktidarsız, demokratik, kapsayıcı, her şeyin birey için olduğu, denetimin, talebin, sorgulamanın birey için önünün açık olduğu bir ülkeye ihtiyacımız var. Kamu da benim için, sivil dayanışma da benim için var ya hani, hey gidi hey.
Ayrıcalıklarımızın bize kazandığı iktidarı ve konfor alanlarıyla birbirimizi bulmaktansa, ezildiğimiz, ezilen olarak ortaklaştığımız yerden birbirimizi bulmamız gerekiyor. Sivil dayanışmanın bu kadar kısıtlamaya rağmen gücünü gördüğümüz bu dönemde yaşam hakkımızı, adaletimizi bir arada kalarak savunmamız gerekiyor. Büyük iktidarlara güvenmektense, küçük iktidar alanlarımızdan sıyrılarak bu enkazdan çıkabileceğiz gibi bir umudum var.
İktidar hırsı ve iktidarın gücünün bizi cezbetmediği, tahakkümden konfor elde etmediğimiz bir dünya benim için feminizm. Bu cümle bana dua etmek gibi geldi bugünlerde. Dua etmek, ‘bugünler de geçecek inşallah’ demek, kendi manevi dünyamda iktidarsız bir dünyayı arzulamak benim için. İktidarsız dünyayı arzularken her gün kendime kendi ayrıcalıklarımı, konfor alanlarımı hatırlatmaya devam edecek ve bana sunduğu küçük iktidar alanlarını yok sayacağım. Bu yolda belki yalnızlaşacağım, belki hedef gösterileceğim, kabullenmeyeceğim. Kedilerimle kabuğuma çekilip ne kadar yaşamama izin veriliyorsa o kadar yaşayacağım ama onurlu hissedeceğim. Elimde, aklımda, fikrimde kalan insan onuruna tutunuyorum, var oluşuma tutunuyorum.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam, siyaset