04/01/2023 | Yazar: Yasemin Bahar

İnsanlar tarafından belirlenen ölçütlerin lensiyle karşılaştırma yaptığımızda hayvanların insanlardan daha az değerli olduğu inancı oluşturuluyor ve sürdürülüyor.

Kuir ve vegan hareketleri kesiştiren ikilikler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kuir ve vegan hareketler, en temelde hak mücadeleleri olma özellikleriyle ortaklaşıyor. Ancak kesişimleri elbette bu kadar yüzeysel kalmıyor. Kuir teori, bize cinsel kimliklerin toplum(un bir kısmı) tarafından inşa edildiğini söylüyor. Kadın-erkek ikiliğine karşı çıkarak cinsiyet bin yayla diyor. Vegan çalışmalar da benzer bir şekilde hayvanlar içerisindeki insan-diğer ayrımını sorguluyor. İki mücadele de aslında çeşitliliğin yok edilmesine -dolayısıyla herkesin zorla iki kutudan birine konulmasına- veya değersiz görülmesine karşı çıkıyor.

Ekofeminist teori, iki zıt grup oluşturulmasının yalnızca ilk adım olduğunu ileri sürüyor. Bu teoriye göre, sonraki adımda bu gruplar arasında farklılıklar yaratılıyor ve öne çıkarılıyor. Bu farklar tamamen yanlış veya inşa edilmiş de olsa, önemleri büyütülerek bir hiyerarşik düzen oluşturuluyor. Zaman içerisinde bu bir döngü olarak devam ederek gruplararası hiyerarşiyi pekiştiriyor. Bu hiyerarşi de, tahakkümü ve sömürüyü meşrulaştırmak için kullanılıyor.

Bu döngüye hayvan hakları örneğini yerleştirdiğimizde şunu görüyoruz: İnsan-hayvan ayrımı yaratılıyor ve insani özellikler öne çıkartılıyor. Alet kullanma becerisi, dil becerisi, zeka, nöral yapı, görünüş, insana benzerlik, uysallık gibi çeşitli özelliklere anlam yükleniyor. İnsanlar tarafından belirlenen ölçütlerin lensiyle karşılaştırma yaptığımızda da hayvanların insanlardan daha az değerli olduğu inancı oluşturuluyor ve sürdürülüyor. Bu sayede türcü ve insanmerkezci sistem, hayvan sömürüsünü meşru kılıyor. İnsanların, zevkleri ve istekleri hayvanların temel haklarını ihlal etmemekten daha değerli gösteriliyor. Bu istekleri de büyük ölçüde o zaman diliminde tahakküm kuranlar(ın çıkarları) belirliyor.

Halbuki biz artık biliyoruz ki sadece insanlar değil tüm hayvanlar bilinç sahibi (bknz. Cambridge Bilinç Deklarasyonu). Başka bir deyişle, insan harici hayvanlar da kendilerine ve çevrelerine dair farkındalık sahibi; acı, üzüntü ve benzeri duyu ve duyguları hissedebiliyor; acıdan kaçınma, hayatta kalma vb. içgüdülere sahip; ve başkalarının onlara atfettiği statü ve değerden bağımsız olarak bir değere, değerlilik hissine (içkin değer) sahip.

Hak temelli vegan yaklaşımlar, hayvanların nöral, fiziksel, sosyal, bilişsel vb. yapılarını temel haklara erişim için bir kriter olarak reddediyor. Bu noktadan çıkışla, bireylerin temel haklara erişmesi için hissedebilir (veya içkin değer sahibi) olmalarının yeterli olması gerektiğine inanıyor. Temel haklar olarak öne sürülen özgürce yaşam, beden bütünlüğü ve mal/kaynak olarak görülmeme, aslında çok büyük talepler olmamasına rağmen, kadın ve/veya LGBTİ+’ların da halen ‘aşmış’ olduğu noktalar değil.

Bu hak mücadelelerine beraber bakıldığında, birçok ikili sistemde benzer bir hiyerarşi ve tahakküm döngüsü ortaya çıkıyor. Yukarıda türcülük üzerinden örneklendirilse de, aynı döngüye kapitalizm ve ableizmi de oturtmak mümkün. Dahası, onları türcülük örnekleri içerisinde de görmek mümkün. Çünkü bu sistemler birbirinden bağımsız hareket etmiyor, tam tersine birbirini destekliyor.

Spesifik bir örnek olarak; heteroseksüel ve üreme amaçlı ilişkilerin üstün tutuluyor olması (reprocentrism) aslında kapitalizmi, türcülüğü ve LGBTİ+ düşmanlığını aynı anda besliyor ve onların hepsinden besleniyor. İklim krizinde de rol oynuyor. Ama iklim krizinden şu an veya yakın gelecekte en çok etkilenenler tahakküm kuranlar olmadığı için, bu kriz o kadar da büyük bir tehdit olarak görülmüyor ve çıkarlardan daha önemli bir yerde konumlandırılmıyor. Dolayısıyla yaşanabilir bir gezegen talebi sadece bu çıkarların önünde engel olduğunda/olabileceğinde eylem alınıyor. Bu eylem de iklim krizine odağı azaltmak, karmaşıklaştırmak veya tahakküm kurulanlara -sanki bireysel bir sorunmuş gibi- geri çevirmek yönünde oluyor.

Bu sistemlerin birbirini besl(eyebil)iyor ve ortaklaşabiliyor olması, belki de ‘egemen’ olanın aynı olmasından kaynaklanıyor. Başka bir deyişle, hepsinde benzer faydalanıcılar gözetiliyor. Hepsinde eril bir tahakküm ‘kazanıyor’. Bu durumda bunlara karşı hareketlerin de kesişimi hem yapısal, hem işlevsel, hem de kısmen paydaşlar olabiliyor. Birbiriyle adeta uyum içerisinde işleyen sistemler, ikililikleri ve normları hayatımıza ne kadar işlediklerini görmemizi de, hak ihlallerinin boyutunu anlamamızı da zorlaştırılıyor. (Varolan sistemlerin devam etmesi için vitrindeki yün kazağa bakınca üretiminde sömürülen hayvanlar ve işçiler yerine indirim oranını görmemiz elbette daha yararlı). Hem kuir hem vegan mücadeleler, bunları göz önüne çıkarmaktan geçiyor. Bu hak hareketleri ve etkileşimleri sayesinde, iklim krizine de yol açmış mevcut düzene başkaldırılarak, normların dışında kalanların hayatının, haklarının, ihtiyaçlarının, dünyada kapladığı alanın veya bedenlerinin daha az değerli olmadığı hatırlatılıyor.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin İklim dosya konulu 184. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, ekoloji
nefret