15/02/2011 | Yazar: Erdal Partog
Kavramlar felsefesi söz konusu olunca soyut düşüncenin anlaşılması ve üzerine konuşulması oldukça zor oluyor.
Kavramlar felsefesi söz konusu olunca soyut düşüncenin anlaşılması ve üzerine konuşulması oldukça zor oluyor. Zor olduğu için de güncel siyasette kuşku ve endişe arasındaki farkı ele almak, bu farkın arkasındaki tarihe bakmak kimsenin işine gelmiyor. Siyasetteki duygu patentli endişe ile düşünce patentli kuşku arasındaki uzlaşmazlık gün gibi ortadayken birileri bunun üzerini kapamak istiyor.
Maalesef AKP iktidarı karşısındaki korku kaynaklı endişeli modernler kuşkucu değerleri gölgede bırakıyor. Son zamanlarda Türkiye siyasetinde ılımlı İslam’ın yükselmesi karşısında korkularını ve endişelerini dile getirenlerin sesleri, şüphelerini dile getirenlerin seslerini bastırıyor. Genellikle Kemalist ve CHP merkezli yaklaşımlar ılımlı İslam karşısında korkunun ortaya çıkarmış olduğu endişeyi sıkça dile getiriyor. Cumhuriyetin temel değerlerinin İslam karşısında zayıfladığını, kendileri için yaşam alanlarının daraldığını düşünüyorlar.
Endişelerinin gerekçelerini Türkiye cumhuriyetinin kurucu ilkelerinde ve Atatürk’ün temsilinde bulanlar düşünce adına duyguları mutlaklaştırdığının farkına bile varamıyor. Mutlak bir Kemalizm anlayışını güdenler ötekini tarihsel olarak tanıma ve bilme yordamından uzaklaştığı için ılımlı İslam siyaseti yapanları bir öteki olarak görüyor ve gösteriyor. Tabii ki bu durum tek taraflı değil, ılımlı İslam iktidarı da endişeli modernleri öteki olarak görüyor. Ilımlı İslamcıların Kemalist mutlak karşısında tarihsel olarak bilinip tanınmaması, ılımlı İslam’ın da onları bilip tanıma hevesinde olmaması Türkiye’de siyaseti gerilim noktasına taşıyor. Bir tarafta endişeli modernler diğer tarafta ılımlı İslamcılar gündemden hiç düşmez oluyor.
Endişenin öteki karşısındaki tedirginliği kendi varlığının ortadan kalkacağına dair duyduğu korkudan kaynaklanıyor. Bu korku siyaseti ötekileştirmenin kuvveti oluyor. Siyaset tarihinde siyasi iktidarın vatandaş üzerinde uyguladığı en etkili silah korkunun ötekileştirme kuvvetidir. Her zaman kitlelerin çoğunluğunu kendi safında, azınlığı da karşı safta tutmanın yolu korku siyasetidir. Bu anlayıştan çıkmanın yolu karşısındakini anlamaktan ve bilmekten geçiyorken birbirinden korkmayı siyasi bir rant olarak gören siyasi kamplar maalesef bulanık zihinler üzerinde istedikleri gibi oyun oynayabiliyor. Bu dediğim dedik, düşünceye aykırı, duygulara uygun siyaset anlayışı gerçeklerin üstünü kara bir tül gibi örtüyor. Bu anlamda Kemalistler, endişeli modernler endişeyi kendilerine ilke edindikleri sürece duyguların hâkimiyeti altında kalmaya, AKP’nin değirmenine su taşımaya devam edecekler.
Şüpheci solcular ise neredeyse bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azınlıktalar. Kimisi şüpheci görünen ama ayakları yere basmadığı için bir gecede endişeli moderne dönüşebiliyor. Yine de az sayıda şüpheci solcu ılımlı İslam’ın iktidarla olan dirsek temasından özgürlük çıkmayacağının farkında. Kamusal ve evrensel bir özgürlüğü ılımlı İslam siyasetinin getiremeyeceğini iyi biliyorlar. Çünkü endişeli modernler gibi ılımlı İslam iktidarı da karşısındakini tanıyıp bilmek için çaba sarf etmemekte, kendi yaptığı her şeyi doğru ve kusursuz görmektedir. Bir Osmanlı mirası olan kibir, ılımlı İslamcıları ve endişeli modernleri içten içe yemektedir.
Şüphe fikrinin ve endişe duygusunun aynı siyasi yapıda bir araya gelmeyeceğini biliyoruz. Bu yüzden gerçek anlamda solcuların duygulara değil düşüncelere kafa yorması etik bir çabayken endişeli modernleri solcu gibi göstermek ya da öyle zannetmek özgürlüğün cevheri olan düşünceyi duyguların kölesi yapmak oluyor. Bu anlamda özgürlük düşüncesi içinde endişenin değil sevincin ancak yaşayabileceğini biliyoruz. Özgür düşüncenin imkânları arttığı oranda mutluluğumuzun arttığını savunabiliriz. Özgür düşünce duygulara önceldir yoksa ılımlı İslamcıların ve endişeli modernlerin savunduğu gibi duygular düşünceye öncel olamaz, olursa kavga, gerilim ve huzursuzluk olur. Bu nedenle olayları olduğu gibi kabul etmeyi peşinen kabullenmeyen, düşünce tarihinden sıçrayan yaklaşımlar şüpheci solcuların düsturunu belirler. Yoksa ılımlı İslamcıların ve endişeli modernlerin din, vatan, millet ve bayrak elden gidiyor korku siyasetini benimsemek hiçbir solcunun görevi olamaz.
Etiketler: yaşam, siyaset