18/09/2020 | Yazar: Umut Güven
Evde kendimizle kaldığımız şu günler için kitaplarımdan birkaçını sizlerle paylaşmak istedim.
Genelde tüm kitaplarım aynı tarzdadır. Çok nadiren öykü kitaplarını elime alırım mesela. Onlar da ya hediye gelmiştir ya da hayatımın farklılık aradığım bir döneminde hayatıma dahil olmuştur.
Her ne kadar yoğun bir gündelik yaşantım olsa da, o yoğunluğu mümkün olan en sakin haliyle deneyimlemeyi tercih ediyorum. Kitaplarım da genelde o günlük pratiğin parçası olduğundan sakin, olaysız, heyecansız anlatılara dayanır. Çok hareketli kitaplardan uzak duruşum bundandır belki, yükselişler ve düşüşler, aşklar, acılar, kayıplar, kazançlar boldur. Bense bir aynanın karşısında saatlerce kendini izleyip, nasıl bir duygu durumu olduğunu serbest bir akışta anlatan kitabı okumayı tercih ederim. Sanki bu kitapların öngörülemez hüzünler veya heyecanlar yaşatma ihtimali daha azdır. Kısaca kitapları okurken sorgulamayı, düşünmeyi ve belki öğrenmeyi seviyorum fakat duygulardan duygulara raks etmekten hoşlanmıyorum. Yine de bazı kitaplar iyi ki bu önyargılı ve sıkıcı zevkime rağmen kütüphaneme dahil olmuş da beni duygulardan duygulara sürüklemiş.
Yaşadığımız karantina süreci kütüphanemi inceleme fırsatı verdi bana. Bazı kitapları elime alınca güzel duygular hissetmek, hayatıma gerçekten temas ettiklerini fark etmemi sağladı. Belki herkese hitap etmese de evde kendimizle kaldığımız şu günler için kitaplarımdan birkaçını sizlerle paylaşmak istedim.
Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar
Ursula K. Le Guin imzalı kitap, yazarın en az diğer kitapları kadar güzel. Fantastik/felsefi yazınla karşımıza çıkan Ursula’nın bu kitabında kendisinin çeşitli konularda kaleme aldığı makalelerin bir derlemesi var. Fantastik edebiyata dair kuramsal görüşler, kadınlar ve daha fazlası sohbet edercesine işleniyor. Kitap okurken kolay sıkılanlar için, kitabın çok da uzun olmayan ve farklı temalarda makalelerden bir araya gelmesi avantaj olabilir. Kadınlar, Rüyalar ve Ejderhalar’da diğer kitaplarından farklı olarak, çoğu kişinin kurgu kitaplarıyla tanıdığı Ursula’nın düşüncelerine doğrudan temas edebiliyoruz.
Yıllar sonra düşününce, kitabın içinden en çok aklımda kalan kısım “Çuval Kuramı ve Kurgu” olmuş nedense. Beş sayfalık bu bölüm, bilinen ilk kültürel gerecin medeniyetin sembolü olarak gösterilen bıçaklar, silahlar, oklar değil toplayıcılık için bir çuval olduğu üstünden ilerliyor. Elisabeth Fisher’ın Çuval Kuramı üstünden kurgularla ilerliyor Ursula. Büyük, uzun, sert gereçlerin şiddetli başarı öykülerindense; koruyan, muhafaza eden ve hayatta tutan çuval üstüne anlatılara dair düşüncelerin içinde kayboluyoruz.
Huzursuzluğun Kitabı
Bu kısmı yazmak benim için çok zor, büyük bir keyifle 670 sayfalık bu kitabın her bir köşesinden alıntılar yapabilir ve üstüne uzun uzun tartışabilirim. Fernando Pessoa imzalı Huzursuzluğun Kitabı kendi kimliğime, insanlarla ilişkilerime dair sorgulamalarımın olduğu ve tüm bunların da etkisiyle yaşadığım varoluş sancılarıyla boğuştuğum dönemlerde hayatıma dahil oldu.
O dönem içinde bulunduğum kimlik bunalımları, beni Jean-Paul Sartre ile tanıştırmıştı. Jean Paul Sartre’a ait Bulantı kitabının kapağı sayesinde, tüm ideal beden algılarını ve tabuları yıkarak dönemine meydan okuyan ressam Egon Schiele ile tanıştım. Bu isimleri inceledikçe, araştırdıkça yaşadığım “inanılmaz yalnızlığın” sancıları hafifledi. Ardından bu isimler benim yolumu Fernando Pessoa ile kesiştirdi. Arzu, aşk, yalnızlık, varoluş, çirkinlik, kendi içinde kendine ötekileşmen ve tüm bu mücadele alanlarına bakış açım bu isimler etrafında şekillendi.
"İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum."
Hayatımın o döneminde, yukarda paylaştığım cümleleri okuduğum anı hatırlıyorum. İfade edemediğim ve tanımlayamadığım duygularımın başkası tarafından bilmediğim bir zamanda bir yerlerde tam da hissettiğim şekliyle ifade edildiğine tanıklık ediyordum. Ardı ardına birçok soruyla karşılaşıyorum kitapta, “Hissetmek ne renktir acaba?”, “Benliğinin kendisi için ne olduğunu kim biliyor?”, “Kimin izleyicisiyim ben böyle? Kaç kişiyim? Ben kimdir? Kendimle ben arasındaki bu mesafe nedir?". Tüm bunların ardından yazar, bizi asıl yoran şey sevilmeyi düşünmektir, o kadar yoruluruz ki telaşa düşeriz bu hayatta diyerek devam ediyor; anlaşılmayı reddediyor, aşkı kendine ihanet biliyor.
Portekizli yazar Pessoa, şiirleriyle tanınırlık kazansa da ben onu yarattığı karakterler üstünden, görece “hüzünlü” ama aslında farkındalık dolu yaşam kesitleriyle bildim. Bu eserle ne zaman baş başa kalsam, bana yeni anlatacakları vardır. Mutluluğumda, ergenliğimde, mutsuzluğumda veya içinde bulunduğum anda; hepsine dair olan bu kitap bence zamansız işlerden.
Çirkinliğin Kültürel Tarihi
Gretchen E. Henderson imzalı Çirkinliği Kültürel Tarihi, Frank Zappa’dan bir alıntı ile bizleri selamlıyor.
“Bedeninin en çirkin yeri / Neresi?
Bedeninin en çirkin yeri / Neresi?
Kimileri burnun diyor / Kimileri ayakların
Oysa bence en çirkini zihnin…”
Bu kitapla tanışmam yine oldukça kişisel bir arka plana sahip. Kullandığımız sosyal medyalara, paylaşılan ‘ideal’ ilişkilere, partner bulma uygulamalarındaki ‘en mükemmel’ arayışlara ve sosyal ortamlardaki gerçek mi şaka mı ayrımını başaramadığım madiliklere… Dört yandan maruz bırakıldığım uyaranların, kendi bedenime, ruhuma ve kişiliğime dönük birçok etkisi olmuş ben fark etmeden. Feminen veya maskülen atanan ifadelerimden kassız bedenime, çenemin, omzumun nasıl olduğundan ‘a’ harfini telaffuz etme biçimimin imajıma olan yansımalarına kadar bir yığın şeyi hiç de bilinçli olmadan düşünürken buldum kendimi.
Çirkinliğin Kültürel Tarihi, bu dönemde kendimi iyi hissettiren ve beni yeni bilgilerle besleyen kitaplardan olmuştu. Kitap çirkinlik kavramını sosyal, politik, sanatsal ve ekonomik yönleriyle ele alırken; sanatın, aşkın, sistemin merkezinde vuku bulan “güzelliklerin” irdelenmesiyle bizler için düşünme fırsatı yaratıyor. Görsellerle, onlarca hatta belki yüzlerce yazar, düşünürün alıntılarıyla ve tarihin içinden çok çeşitli örneklerle güzel bir giriş kitabı bence. Giriş kitabı diyorum çünkü, içinde geçen o kadar çok isim, olay ve kaynak var ki, eğer izin verirseniz bu kitap birçok yeni dünyanın kapısını sizler için aralayabilir.
Kaos GL dergisine nasıl ulaşabilirsiniz?
Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Karantina 1” dosya konulu 172. sayısında yayınlanmıştır. Kaos GL Dergisi’ni kitapçılara sorabilir veya online olarak satın almak istiyorsanız NotaBene Yayınları’nın buradan sitesi üzerinden güncel sayılara ulaşabilirsiniz. Evinize düzenli olarak derginin gelmesi için de semih@kaosgl.org adresine mail atarak abone olmanız yeterli! Dergiye abone olduğunuzda derginin dijital arşivine de erişebilirsiniz.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: kültür sanat