24/02/2009 | Yazar: Ali Baydaş

Burhan Kuzu’nun, ‘bunların da cinsiyet eşitliği talebi var.

Burhan Kuzu’nun, ‘bunların da cinsiyet eşitliği talebi var. Bunların da derdi başka’ derken, isim zikretmemesi, bizleri küçümsemesinden başka, adı cinsellikle bir şekilde bağlantılı olan her şeye duyduğu fobiyle alakalı bir durum bence. İçinden geldiği kültüre ait bir durum bu. Bu türden fobisi olanlara cinsellikle ilgili bir şey söylerseniz, vampir kovar gibi, telaşla haç çıkartmaya veya etrafta sarımsak aramaya filan kalkabilirler; şaşırmayın.

1950’lerin ABD'sinde, eşcinsel sözünü ağzına bile alamayan, yüzü kızararak ve kekeleyerek ‘o kelime’ filan diyen tipler vardı. Şimdilerde bazı televizyon kanallarındaki kadın programlarında cin dememek için, gözlerini pörtleterek ‘üç harf’ diyenler var ya, öyle bir hal. Sanki o kelimeyi söylerse, birden cin çıkıp, gelecek, adamın içindeki eşcinseli ortaya çıkarıverecek ve o da en yakınındaki erkeğe şehvetle saldıracak…

Böyle, geniş bir kesim var bu toplumda. Bu konuda fikir verecek en taze araştırma gazetelerde 23 Şubat günü yer aldı: The Guardian gazetesi, Konda tarafından gerçekleştirilen araştırmanın, Türkleri, ‘Yabancı düşmanı, ender kitap okuyan, kadınları ikinci sınıf olarak gören ve demokrasi konusunda zıt duyguları olan sosyal muhafazakâr insanlar’ olarak gösterdiğini yazdı.

Kadın lafı bu kesimdekilere seksi çağrıştırıyor. O yüzden de, kadını cinsiyetsizleştiren ‘bağyan’ sözünü kullanırlar. Erkek sözününse, seksi çağrıştırması söz konusu bile değil. Ne de olsa o, ‘hayatın gerçek ve tek öznesi’dir. Tanrı’nın yeryüzündeki küçük yansımasıdır zatıâlileri. Her şey aseksüelleştirilerek güzel güzel yürürken, birileri çıkıp, biz seksüeliz, cinseliz diyor. O ayıp ve yasaklı sözü söyledikleri yetmezmiş gibi, kendilerini de öyle tanımlıyorlar. Kuzu gibi, anayasa profesörü olan birinin hukuk diploması aldığı okulda, toplumun bir cemaat olmadığını ve birey diye bir olgunun varlığını öğrenmemiş olması facianın bir boyutu. 

Kuzu bunları söylerken, karşısında da tam adamı duruyormuş: Fatih Altaylı. Bir kadını ‘eleştirdiği’ zaman, hemen bacak arası vurgusu yapan, vulgar gazeteciliğin baş tacı… Bir cinsiyetsizlikçiyle, cinsiyetçinin muhabbeti ilginç olabilirdi; kaçırmışım. Sonuçta, ikisi de aynı bakış açısının ürünü olan, birbirinin zıddı iki tezahür.

Bireyin Adı Yok

Eşcinsel özgürlük örgütleri karşılarında iki tane AKP buluyorlar. Biri Kuzu’nun AKP’si, diğeriyse, Üskül’ ün AKP’si. Hangisine inanacağımızı düşünüyoruz haliyle. Bence, AKP de bilmiyor hangi yolu seçeceğini henüz. Eğer Avrupa Birliği’ne girmeye gerçekten karar verirlerse, Üskül’ ün yolunu seçmek zorunda olacaklar. Yalnız ve güzel (ve haliyle şizofren) ülkemin her şeyinde olduğu gibi, AKP’ nin içinde de bir kişilik yarılması var. Bir yanda eşcinsellerin Homofobi Karşıtı toplantısına katıldığı için Üskül’ e saldıran Fak it Gazetesi’nin düşüncelerine yakın olanlar var. Öte yanda demokratik reformlarda samimi olanlar. Samimi demokrat olanların etkisi, AKP’nin politikalarındaki dönemsel değişimlere ve toplumdan aldıkları desteğe, demokratikleşme talebine bağlı.

AKP’nin eşcinsellere şu sıralardaki yaklaşımını gösteren olgu şu: BM’de, eşcinsellere ayrımcılık yapan ülkelere yaptırım uygulanması yönünde çıkarılmak istenen karara karşı İslam ülkeleriyle birlikte kulis yapmak, Vatikan ile aynı cephede olmak. Bir yandan da Darfur’daki soykırımın sorumlularını korumaya çalışmak. Kendisine demokrat diyen bir parti için ne muhteşem bir karne! Yazık ki, elimizde sadece bu var. Diğerlerinin demokrat olma gibi bir iddiaları bile yok. Onlar içinse, varsa yoksa devlet… Orada da bireyin adı yok.

Diğer yazar arkadaşların ‘bunlar’ lafından haklı olarak incindiklerini görüyorum ama şahsen, ‘onlar’ denmediğine şükrediyorum. ‘Bunlar’da yine de bir yakınlık var, buradan olma hali var. ‘Onlar’ olsak, hapı yutmuştuk; düşmandık. Şimdi sadece eşit değiliz, üvey evladız, girmeye çalıştığımız ‘Batı’nın ahlaksızlığı’yız ama bizi sürmeye, toplama kamplarına kapamaya niyetleri yok, anlaşılan. Belki Okşan’a verirler tedavi etsin diye, o kadar yani.

Tabii bir de işin şu yönü var: ‘bunların da derdi başka’ demenin amacı, ‘her talep edileni veremeyiz’ demek için, eşcinsellere karşı oluşta, nasılsa bir mutabakat olduğu fikrinden hareketle, eşcinselleri olumsuz örnek olarak kullanmak. Yani eşitsizlik, ayrımcılık baki. Beyefendiler istediklerine bir takım haklar bahşediyorlar, istemediklerinin lanetli olma, boyalı kuş olma, kara koyun olma halini perçinliyorlar. Tabii ki, derdimiz başka. Siz madem kuzusunuz, biz de atasözü gereği, koyun olalım: Kasap yağ derdinde, koyun can derdinde derler. Her yıl kaç eşcinsel öldürülüyor bu ülkede? Faşist bir anayasada bile taahhüt altına alınmış olan, vatandaşın yaşama hakkını, onlara ayrımcılık yaparak, bizzat siz, yasa koyucular çiğniyorsunuz. ‘Eşcinsel ilişki teklif etti’ bahanesine sığınan katillere indirim yapan mahkemeler uzaydan gelmediler.

Bu da bize bir kez daha hatırlatmalı ki, hak verilmez, alınır. Kadınların ikinci sınıf, eşcinsellerin üçüncü, beşinci sınıf, emekçilerin ayak, hırsızların baş olduğu bir zihniyetin yapacağı anayasa, her ne kadar 12 Eylül faşist Anayasa’sından kurtulmamız için 29 yıl sonra nihayet yapılan ilk girişim olsa da, toplumsal barışı, demokrasiyi sağlayamaz. Yok sayılmaktan kurtulmak için çok fedakarlık yaptı ve çok yol aldı bu ülkenin eşcinselleri. Bu anayasayı biz olmadan yapamazsınız.


Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
İstihdam