09/03/2011 | Yazar: Mehmet Efe Fırat

“Cinskırımcının ilk ifadesinden yirmi gün sonra, müebbet hapisle yargılandığı davada verdiği yeni ifade homofobiden umduğu “rantın” göstergesidir.”

“Cinskırımcının ilk ifadesinden yirmi gün sonra, müebbet hapisle yargılandığı davada verdiği yeni ifade homofobiden umduğu “rantın” göstergesidir.”
 
"Lezbiyen ilişki yaşıyordu, uyardım, dinlemeyince öldürdüm"(??!!)
 
Medyanın abartması mı, muhalefetin kirli oyunu mu bilinmez ama toplum olarak içinde bulunduğumuz gerçeklik şu ki geride bıraktığımız her 24 saate çoğunluğu eş, baba, erkek kardeş ve erkek sevgili tarafından işlenmiş 5 “kadın cinayeti” sığdırıyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü gölgeleyen en son istatistiğe göre “kadın cinayetleri” yüzde BİNDÖRTYÜZ artmış. Nihai kavramsallaştırma ne yönde vücut bulacak bilemiyorum ama şu halde “kadın cinayeti” öbeği beni rahatsız ediyor. “Nefret suçu”  ve “cinskırım” kavramlarının dilimizde, söylemimizde yer edinmesi artık elzem. Her neyse, geçen haftalarda okuduğum bir “cinskırım” haberi bu hafta başı ana akım yazılı basında yeniden ve “yeni boyutuyla”  servis edildi. Haber, 17 Şubat’ta Gaziantep’te öldürülen Pınar Türkmen’le ilgiydi.
 
20 Şubat’ta okuduğum haberden aklımda kalan enstantaneler şu şekildeydi: Beden eğitimi spor yüksek okulunda son sınıfta olan Pınar ve Emrah Gümüş üç yıllık bir ilişki sonunda ayrılmışlardı. Pınar evinin bulunduğu mahallede akşam yürürken üç kurşunla öldürülmüş, şüpheli olarak gözaltına alınan Emrah Gümüş olayla ilgisi olmadığını yönünde ifade vermiş ve delil yetersizliğinden serbest bırakılmıştı. Cinayetin üzerinden üç gün geçmeden MOBESE kamera kayıtları, kredi kartı slip kayıtları incelenmiş ve Pınar’ı öldürenin eski erkek arkadaşı Emrah Gümüş olduğu tespit edilmişti. Katil, cinskırımcı suçunu bu defa itiraf etmiş, ayrılmayı sindiremediği; geri dönmeyi kabul etmediği için de defalarca tehdit ve taciz ettiği –öyle ki cinayet işlediği ruhsatsız silahıyla önceden evinin camlarını da kurşunlamıştır Pınar’ın- Pınarı üç el ateş ederek “istemeden” öldürmüştür. Tabi ki pişmandır, amacı öldürmek değildir, rastgele ateş açmıştır vesaire. 
 
Olağan dışılığın olağanlaştığı ülkemizde, Pınar’ın ölüm haberi özünde “olağan” bir cinskırım haberiydi-ne yazık ki- ve çoktan istatistikler arasında hak ettiği yeri almıştı. Yüzde BİNDÖRTYÜZ artan cinayetlerden, cinskırım suçlarından kim bilir kaçıncısıydı…
 
Bu arada Pınar’ın katili, “cinskırım suçlusu” Emrah Gümüş’e “kasten öldürme, silahla tehdit ve ruhsatsız silah taşıma” suçlarından müebbet hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Cinskırımcının, Pınar Türkmen'i öldürmek amacıyla arkasından, öldürücü bölgelerine yakın mesafeden ateş ettiği, bu nedenle cinayeti kasten işlediği iddiasıyla çıktığı hâkim karşısında verdiği “yeni” ifadeden dolayı cinayet ana akım medyada yeniden ve “yeni boyutuyla” haberleştirildi…
 
“Lezbiyen ilişki yaşıyordu, uyardım, dinlemeyince öldürdüm.” başlığıyla yirmi gün önceki ilk haberden farklı olarak okura sunulan yeni haberde yalnızca şunlardan bahsediliyordu; Cinskırımcı E. Gümüş üç yıl boyunca erkekliğine, “ar u namusuna” yakışır şekilde Pınar’la üç yıl boyunca “evli hayatı yaşamıştır”. Pınarsa altı ay önce kendisini “sebepsiz yere terk etmiştir.” Ayrıca Pınar kısa süre önce tanıştığı F. adlı kadın arkadaşıyla “fazlaca ve samimi” zaman geçirmeye başlamıştır ve arkadaşı F. cinskırımcıya göre “yapı itibarıyla erkeğe benzeyen, yine erkek gibi yaşayan, lezbiyen ilişkisi olan bir kadındır”. Pınar uyarılmıştır, kendine “çeki düzen vermesi” söylenmiş, F. ile “her türlü ilişkisini kesmesi yönünde ikaz” edilmiştir. Pınar bunları dikkate almamış, her bağımsız ve özgür kadın gibi kendi hayatını kendi kararları yönünde yaşamayı seçmiştir(!) Ancak cinskırımcı E. Gümüş’ün “erkekliği mevzu bahistir; “okul arkadaşları sen de bulamadığını F.de buldu” demişlerdir. Bunun üzerine Pınarla konuşmayı seçen cinskırımcının duyduğu şu cevaplar “gözünü döndürmüş” ve Pınar’ı öldürmüştür; “Seninle evleneceğimizi mi zannediyorsun? Benim hayatımda sana yer yok. Ben evli bir erkekle ilişki yaşıyorum. Benim tüm ihtiyaçlarımı karşılıyor. Senin gibi çulsuz, şerefsiz birine hayatımda yer yok. İstediğimle ilişkiye girerim, gerekirse kızlığımı da diktiririm. Ne yaparsam yapayım, kimse benim namussuz olduğumu anlamaz. Benim ihtiyaçlarımı sen mi karşılıyorsun?'” İlk haberden alıntıyla kısaca cinskırımcının nasıl tutuklandığı ve tutuklu yargılanmaya devam edeceği bilgisiyle haber biter.
 
Cinskırımcının ilk ifadesinden yirmi gün sonra, müebbet hapisle yargılandığı davada verdiği yeni ifade homofobiden umduğu “rantın” göstergesidir. Ne yazık ki, daha önce defalarca,  “ters ilişki teklif etti”, “taciz etti”, “cinsel ilişkiye girmek istedi, erkekliğime dokundu” gibi “pişmanlık” ifadeleri sayesinde alınan “tahrik indirimleriyle” lgbtt bireylere karşı işlenen cinskırım-nefret suçları haksız cezai indirimlerle ödüllendirildi bu ülkede.
 
Erkekliğin ve heteroseksist normativitenin insan canından daha kutsal; dokunulmaz olduğunu birçok kez “tecelli eden adalet” tarafından bize gösterildi. Cinskırım-nefret suçu kurbanı kadınların, lgbtt bireylerin erkek katilleri, tabiri caizse “bakkal hesabı” tahrik indirimleriyle “erkekliğin ve heteronormatif düzenin” ilelebetliğini sağladıkları için (erkek) hâkimlerce mükâfatlandırıldı; milliyetçiliğin, ırkçılığın, ayrımcılığın, cinsiyetçiliğin, homofobi ve transfobinin her gün yeniden inşasından başka “habercilik kaygısı” taşımayan ana akım (erkek) medya tarafından da bu cinayetler meşrulaştırıldı…
 
7 Mart günü ana akım (erkek) medyanın yeniden verdiği haber “olağan”, “bildik” olayların tekrarıydı... Ancak burada (erkek) katilin cezadan erkekler gibi “yırtmak” için (erkek) hâkimine verdiği yeni ifade diğer tüm “bildik” olaylardan daha çok tedirgin etti beni.
 
(Erkek) adalet karşısında (erkek) katilin işlediği cinskırım suçunu “namus, bekaret, evlilik, aile, kadınımdı” gibi süslü beylik laflarla dolu bir ifadeyle meşrulaştırmaya çalışması yetmiyor; fütursuzca erkek arsızlığıyla bir de “lezbiyendi. Uyardım, dinlemedi öldürdüm” diyebiliyor… Homofobinin, nefret ve ayrımcılığın “tahrik indirimi” olarak geri gelmesini umuyor arsız (erkek) katil… ve bunu yapabiliyor, çünkü kendisi gibi, iktidar gibi, adalet-yargı sisteminin de nasıl “erkek” olduğunu biliyor… O kadar erkek ki adalet-yargı sistemi, askeri, memuru, esnafı 26 erkeğin tecavüz ettiği 15 yaşındaki N.Ç. için “isteseydi engelleyebilirdi” gerekçeli kararını verebiliyor; “bekaret” evlilikte bulunması gereken vasıftır diyerek salt erkeğin ifadesiyle bir haftalık nikahı geçersiz kılabiliyor; lgbtt bireylerin maruz kaldığı nefret ve ayrımcılık suçlarına erkeklik namına kayıtsız kalabilmeyi, cezai indirimleri fütursuzca dağıtabilmeyi çoğu kez içine sindirebiliyor.
 
“Öldürmeyen, güçlendirir” diyerek bir şekilde(?) erkek medya ile yaşamayı başarıyoruz; “Demokrasi oyununun kuralıdır, gelecek seçime kadar tahammül etmek lazım” diyerek bir şekilde “ileri erkek” iktidarın yönetiminde yaşamayı da öğrendik… Peki daha ne kadar, “tüküreyim erkekliğinize” demeden “ileri erkek” adalet yargı sistemiyle “can kaygısı” içinde yaşayacağız? Ya da yaşayabilecek miyiz?  Cinskırım ve nefret suçları “münferit” değil POLİTİKTİR!   
 

Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam