09/05/2011 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu

Türkiye’nin Midilli olarak tanıdığı Yunanların Lesvos dediği adanın başkenti Midilli şehrindeyiz. Şehir aynı zamanda Kuzey Ege adalarının da başkenti konumunda.

Türkiye’nin Midilli olarak tanıdığı Yunanların Lesvos dediği adanın başkenti Midilli şehrindeyiz. Şehir aynı zamanda Kuzey Ege adalarının da başkenti konumunda.
 
Mytilini (Midilli) tipik Türk izleriyle Türklerin hiç de uzak olamayacağı buram buram Ege kültürü kokan bir şehir. Zeytiniyle, zeytinyağıyla, sabunuyla tipik bir Egeli. Zaten Cenevizlerden Bizans’a, Bizans’tan Osmanlı’ya geçtiği tarihi koridorlardan aldığı izleri taşıyor üzerinde.
 
Edremit Körfezi ile Ayvalık ve Dikili’ye olan yakın konumuyla eğer hava açıksa çok rahat bir biçimde Türkiye görülebiliyor. Aynı zamanda Türk kıyılarını Yunanistan ile Türkiye arasında olan karasuları anlaşmazlığıyla kendi kaderine iten bir yakınlıkta Midilli. Ayvalık’tan çok kısa bir süre sonra Yunan karasularına giriyor olmak adaların Türk denizciliğine, balıkçılığına olan etkisini gözler önüne seriyor.
Lezbiyen Kelimesinin Kökeni
Girit ve Eğriboz’dan sonra en büyük üçüncü Yunan Adası olan Lesvos, ünlü Yunan eşcinsel kadın şair Sappho’ya ithafen kullanılan Lesvoslu’dan gelen “lezbiyen” sözcüğü ile tüm dünya literatürüne katkıda bulunmuş. Lesvoslu sözcüğü dönüşe dönüşe hemcinsinden hoşlanan kadın anlamına gelen lezbiyene (lesbian) dönüşmüş. Tüm dünya lezbiyenlerinin Lesvos’tan geldiği gibi esprili yaklaşımlar yapılıyormuş hala adada.
 
Afrodit kültü rahibesi olan Sappho açık yürekli, kimseden çekinmeyen başarılı lirik şiirleri ile yıllar yıllar öteye ulaşmış. Günümüze dek ulaşabilen 182 şiiri dönemin sosyal yaşantısından esintiler taşırken şairin doğduğu Eressos şehri Lesvos Adası’nın en çok ziyaret edilen ve lezbiyenlerce de ilgi gören noktalarından biri haline gelmiş. Özellikle yaz aylarında dünyanın birçok bölgesinden gelen lezbiyenler tıpkı gaylerin gittiği Mikonos gibi turizme katkıda bulunuyorlar. Ada halkı eşcinsellere karşı oldukça hoşgörülü ve samimi davranıyormuş.
 
Midilli Özgürlük Anıtı
Yunanların Yunan kahvesi olarak nitelendirdiği Yunan kahvemizi (tıpkı Türk kahvesi) içtikten sonra hemen limanın yanında yer alan Özgürlük Anıtı ile gezimize başlıyoruz. Özgürlük Anıtı şu dünyanın tanıyıp milyonlarca turistin görmek için can attığı Amerika versiyonuna oldukça benziyor.
 
Bir kadının elinde tuttuğu meşale ile yarattığı aydınlık adres olarak karşı kıyıdaki Dikili’yi gösteriyor. Londra Anlaşması ile adadaki egemenlik haklarını ellerine alan Yunanlar Türklerin Kurtuluş Savaşı ile Kıyı Ege’den kaçmak zorunda olan Rumlara kapılarını açmıştı. 1922 tarihinin altın harflerle kazındığı anıt Yunanların adaları aldığı tarih olarak oldukça önemli bir yere sahip. Zaten Lozan Antlaşması ile kesin olarak egemenlik Yunanlara geçmişti o tarihte.
Dikili’ye doğru Yunan tarihinin milliyetçi duygularıyla mesajlar taşıyan kadına baktıktan sonra Eski Arkeoloji Müzesinin hemen önünden ağaçlar içinde yer alan Midilli Kalesi’ne geliyoruz.
 
Midilli Kalesi (Kastro)
Midilli Kalesi 6.yüzyıldan günümüze birçok kavmin egemenliğine girerek çok sayıda millet, ticaret ve savaş görmüş. Midilli’nin önemli ticaret yolları üzerinde bir dinlenme noktası olması, Ege Denizi’ne ve ticaret yollarına sahip olmak isteyenlerin iştahını kabartmış. Bu yüzden Cenevizliler, Araplar ve türlü türlü korsanlarca defalarca yağmalanmış. Kale bu yağmalardan zarar görse de en son Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde elden geçirilmiş. Osmanlı’dan günümüze üzerinde önemli bir değişiklik yapılmayan kale günümüzde içler acısı halde bakımsızlıktan dökülüyor.
 
Surların arasından geçen daracık delik deşik asfalt yolda sağlı sollu alkol tüketen gençler kümeleniyor. Aynı zamanda ormanlık alanlar piknik alanı olarak da değerlendiriliyor. Kaleye doğru olan tepeye hafif hafif tırmanırken kale surları arasındaki Türk izlerini gözlemleme şansına erişiyorum.
 
Harap haldeki Türk Hamamı kaderine terk edilmiş ve tam yol kenarında kalmış. Osmanlı sonrası zamanında kale surları içerisinde inşa edilen birkaç tarihi ev de yine yıkılmak üzere. Midilli’nin ilk genelevi sosyal yaşamdan uzak olması amacıyla kale surları içine inşa edilmiş. Çok aile yıkan, türlü dedikoduya sebep olan genelev virane görünümünden kurtulamamış maalesef.
 
Arkamızı surlara dönüp denize ve karşı kıyılara bakarken dikkatlice, hemen sol tarafımızda iki devasal baca ile karşılaşıyoruz. Bu bacalar adanın elektrik ihtiyacını karşılayan santrale ait. Kış aylarındaki elektrik yüklenmelerinde adanın birçok bölgesinde merkez hariç elektrik kesintileri yaşanıyormuş. Adanın en büyük sorunu su ve elektrik kuşkusuz. Ayrıca benzin fiyatlarının anakaraya göre yüksek olması vatandaşın en büyük sıkıntılarından…
 
Yeni Cami ve Türk İzleri
Surlardan çıkıp hemen yanıbaşımızdaki Ermou Caddesi’ne geçiyoruz. Birkaç Türk izi ile tesadüfen karşılaşınca şaşırıyorum. Epano Skala (Yukarı İskele) bölgesindeki zamanın Aziziye Mahallesi’nde bulunan eski Osmanlı Çarşısı içerisindeki Yeni Cami dönemin en yeni ve en görkemli İslam ibadethanesi olarak Midilli Nazırı Mustafa Kulaksız Ağa tarafından 1825 yılında yaptırılmış. Osmanlı-Bizans mimari tarz ve üslubuyla Yunan ustalara yaptırılan cami bahçesinde abdest almak için kullanılan şadırvan ve müftüye ait bir ev de bulunuyormuş. Ancak Yunanlar kendi kültürlerine sahip çıkamadıkları gibi bu esere de sahip çıkamamışlar.
 
Güzelim caminin minaresi tepesinden kesik bir biçimde her yeri dökülmüş vaziyette yaşam savaşı veriyor. Caminin girişinin yanında binaya yapışık olarak hizmet veren büfe ise evlere şenlik bir görüntü oluşturuyor. Türkiye’de de benzer tarihi binalar üzerinde sonradan hortlayan yağmacıların benzeri büfe çağdışı görüntüsüyle sinir bozuyor resmen.
 
Minik Şapel
Çadırlarda yaşayan yüzleri kapkara Arnavut mültecilerin kol gezdiği sokaklarda hafif bir ürpertiyle kalenin olduğu tepeye geri dönüyoruz. Bu kez tepede kayaların altında yüzyıllardır varlığını koruyan şapele gireceğiz. Minik, çok dar girişiyle nefes dahi almayı engelleyen merdivenlerden indiğimiz şapel girişinin darlığından sonra mükemmel bir genişlikle karşılıyor bizi. Adeta bir sığınak işlevi gören şapel düzenli olarak temizlenip bakılıyor. İnananlar için konulan mumlar sürekli yanarken birbirinden değerli inanç objeleri sergileniyor şapelde.
 
Dünya adına iyi dilekler diledikten sonra şapelden çıkıp çiçeklerin açtığı tepeden bir kez daha seyrediyoruz denizi ve Türkiye’yi…
 
Giros Yemeye…
Karnımız acıktığından tadı damağımızda kalan giroslardan bir tane daha yemek üzere limanın yanıbaşındaki restorana geliyoruz.
 
Yunan adalarında Mc Donald’s ya da Burger King gibi küresel markalar yok. Bunun özel bir engelle mi sağlandığı konusunda bilgim yok ancak Yunanlar bu konuda çok hassas. Yunan milli markası Goody’s tüm fast food ürünleri ile hemen hemen tüm adalarda konumlanmış.
Türk dönerinin Yunan coğrafyasındaki adı olan girosun en önemli farkı silindir biçiminde pita ekmeği içerisinde bol malzemeli olması. Pita içine konulan tavuk, sığır ya da domuz dönerine isteğe göre patates, ketçap, mayonez, hardal, krema, sarımsak sosu, soğan, cacık gibi ilave soslar ekleniyor. Bu soslarla birleşen döner öyle harika bir tada bürünüyor ki böyle bir tat keşke ülkemizde de olsa diyorum istekle…
 
Küçük Midilli turumuzun sonunda tavla oynamak üzere çok beğendiğimiz Central Kafe’ye oturuyoruz. Yunan Kahvesi eşliğinde oynadığımız tavlayı ilk kez oynayan Nicolas’a anlatmak benim için biraz zor olsa da sonunda başarıyorum. Güle güle oyun oynuyoruz.
 
Vergi Veren Fiş Kesen Millet
Kafelerdeki ödeme sistemi ise bir başka gariplik…
 
Kafeye oturup sipariş verdiğiniz andan kısa bir süre sonra masanızın üzerine kaç kişiyseniz içinde o kadar adet şeker bulunan küçük cam bir kavanoz geliyor. Bu kavanoza her kim ne sipariş verdiyse ayrı ayrı kesilen yazarkasa fişleri getiriliyor. Herkes hesabını bilsin tarzında. Siz ilave bir şeyler isterseniz yeni bir yazarkasa fişi daha kesiliyor ve kavanozunuzun içine bırakılıyor. En son ödeme esnasında herkes kavanozun içerisindeki fişlerini garsona gösterip ödeyeceği tutarı veriyor ve kafeden ayrılıyor.
 
Yunan devletinin vergi uygulamalarının çok sıkı olması sebebiyle en küçük bir şey bile alsanız anında fiş kesmeleri gerekiyor. Adalarda özendiğim en önemli şeylerden biri de buydu aslında. Ülkesi için vergisini veren ve hainlik düşünmeyen bir millet yaratabilmek. Bu ancak sıkı denetimlerle ve biraz da bilinçlenmeyle mümkün olabilir herhalde.
 
Sokak Hayvanları Her Yerde
Türkiye ile beraber sokak hayvanı bulundurma anlamında Avrupa’da en üst iki sırada bulunan Yunanistan’ın sokakları köpek ve kedilerle dolu. Evsiz hayvanlara bizler gibi sahip çıkanlar olduğundan hayvanlar belirli noktalarda kümelenmiş durumdalar.
 
Şehir olarak yaklaşık 40 bin nüfusuyla ada genelindeki 13 belediyeden biri olan Midilli adanın en gelişmiş ve en hareketli merkezi kuşkusuz. Buna rağmen artan yaşlı nüfusu ve sürekli dışarıya verilen göçlerle kan kaybetmeye devam ediyor. Yunanistan’da süregelen ekonomik krizle beraber Türk turistlere bel bağlayan diğer adalar gibi dipten kurtuluşun en büyük formülü daha çok turist çekebilmek. Bu amaçla yeşil pasaportlara kaldırılan vizelerin normal pasaportlara da kaldırılması çok daha iyi olabilir.
 
Uzo’nun Vatanı
Bölgedeki adaların en güzel suyuna sahip olan ve Yunanların milli içeceği (alkollü içecek-rakı gibi-) Uzo’nun ilk defa üretildiği yer olma unvanı ile övünen Midilli’den uzo almamak olmaz.  Alkole uygulanan vergilerin yüksek olmamasıyla beraber Türkiye ile karşılaştırıldığında oldukça düşük fiyatlarla Yunan Rakısı alabiliyoruz. Yine karşılaştığımız birçok Türk koli koli uzo alıp Türkiye’ye taşıyor.
 
Yorgunluk belirtileri baş gösteriyor üzerimizde deniz kıyısına geçip oturuyoruz eve dönüş öncesi. Barbaros Hayrettin’in doğduğu adada bir gün daha sona ererken hafif hafif esen rüzgarla dalıyorum Ege Denizi’ne…


Etiketler: yaşam, gezi/mekan
İstihdam