08/11/2010 | Yazar:

Üniversiteler ve LGBTT (Lezbiyen-Gey-Biseksüel-Transseksüel-Travesti) örgütlenmesidenildiği zaman, salt LGBTT hareketinin üniversite içerisindeki varlığı ve m

Üniversiteler ve LGBTT (Lezbiyen-Gey-Biseksüel-Transseksüel-Travesti) örgütlenmesidenildiği zaman, salt LGBTT hareketinin üniversite içerisindeki varlığı ve mevcut üniversitenin LGBTT özeline tutumundan bahsetmek yetersiz kalacaktır. LGBTT örgütlenmesi üzerine teori ve pratik geliştirirken; üniversitelerin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi için muhalif kesimlerin politikaları ve örgütlenmeleri, neo-liberal politikalarla üniversitelerin birer ticarethaneye dönüştürülme çabaları, Yüksek Öğretim Kurumu’nun üniversite bileşenleri üzerindeki etkisi, özel üniversitelerde olduğu söylenen özgürlük ortamı gibi meseleler göz önünde bulundurulmalıdır.
Bunların LGBTT hareketi ile kesişim noktalarını tespit edip tüm bunlarla birlikte üniversitelerde kol gezen heteroseksizm ve ataerkilizmin değerlendirilmesi gerekir.
 
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) ve LGBTT
12 Eylül askeri darbesinin ilk ürünlerinden biri Yüksek Öğretim Kurumu'dur. Darbeyi gerçekleştirenler bu kurumu “Yüksek Öğretim Reformu” olarak sunup; YÖK'ün amacını şöyle tanımlamışlardır:
“Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile kurulmuş olan kurum.”
 
YÖK yasası ile birlikte öğrencilere ve öğretim üyelerine gerekli ayarlar verilmiş, ”yasa”ya göre “sakıncalı” öğretim üyeleri ve öğrenciler üniversiteden atılmıştır. Üniversite bileşenlerini zapturapt altına alan YÖK, hâkim politika ile uyum halinde işlemiş; kendi seçtiği rektör ve dekanlara olağanüstü yetkiler vererek üniversitedeki muhalif seslere “gerektiği noktada” müdahale etmiştir.
Üniversite bilimin, düşüncenin üretildiği merkez olma halinden uzaklaştırılıp hâkim politikanın devamı için 68 'in sorgulayan, üreten, hakkını arayan üniversite gençliğinin önüne set çekildiği; sorgulamaktan uzak, bol bol tüketim pratiği yapan gençlerin yetiştiği bir merkez haline getirilmiştir.
 
 
LGBTT üniversite örgütlenmesini -her ne kadar yeni bir hareket olsa da- 80 sonrası üniversitelerde yaratılmaya çalışılan öğrenci ve öğretim üyesi profilinden bağımsız düşünemeyiz.
Madden tamamen erkeklerden oluşan ve yaptığı darbe sonrası erkek egemen ideolojinin hakim olmadığı bir kurum kurma ihtimali olmayan ordu, 1981’de kurduğu; farklılıkların, alışılagelmişin dışında olanın, mevcut olanı eleştirenin elendiği YÖK ile birlikte, LGBTT bireyleri üniversitelerin içerisinde otomatik olarak yok saymış ve LGBTT politikası üretilmesinin ta o zamandan önüne geçmiştir. Bunun yanı sıra, YÖK kendi varlığının dışında hâkim olanı koruma işlevi ile üniversitelerde ataerkilizmin ve heteroseksizmin en büyük savunucusu ve resmi sözcüsü olmuştur.
 
LGBTT bireyler, homofobik, transfobik idareci, öğretim üyesi ve öğrencilerin uyguladığı psikolojik baskının yanı sıra; “YÖK Disiplin Yönetmeliği”nde yer alan kılık/kıyafet mevzuatı, öğrenciye yakışmayan davranışlar, afiş/poster asma gibi -LGBTT olmayan öğrencilerin de mustarip olduğu- çoğu disiplin mevzuatı maddesi gereğince, haklarında soruşturma açılma, uyarı, fakülteden uzaklaştırılma cezalarıyla zapturapt altına alınmıştır.
 
LGBTT üniversite hareketinin örgütlülüğünün, görünürlüğünün, etkinliklerinin artmasıyla beraber “YÖK Disiplin Yönetmeliği”nin, üniversitenin diğer muhalif kesimlerine uygulandığı gibi, dozunun arttırılarak LGBTT bireylerine de uygulanacağını tahmin etmek güç değildir. Hâlihazırda bugün LGBTT öğrenci kulübü kurmak, etkinlikleri düzenlemek, üniversite yönetimleri tarafından çeşitli prosedürler bahane edilerek, geçiştirilerek engellenmeye çalışılıyor. LGBTT örgütlenmesinin güçlenmesi durumunda, YÖK ve üniversite yönetimleri, şu anda takındıkları bahane üreterek, geçiştirerek engelleme hallerini bırakıp politikalarını alenen söylemek zorunda kalacaklardır. Bu bakımdan LGBTT örgütlenmesi önümüzdeki dönemde, üniversitedeki LGBTT bireylerin konumunu belirleyip, mücadelenin hareketlenmesini sağlarken üniversite yönetimlerinin politikalarını düşünerek yeni planlar çizmelidir.
 
 
Öte yandan, düne kadar '80 darbesi çizgisinde hâkim politika hizmetinde işleyen ve “laikliği başörtüsüne sıkıştıran” YÖK'ten, Türkiye'nin sol/sosyalist öğrenci grupları ve politikacılarının yanı sıra, sağcı öğrenciler ve politikacılar da -temel olarak başörtüsü mevzusu üzerinden- şikayetçiydi. Fakat bugün dengelerin değiştiği dönemde, YÖK’ün kalkması için üniversite önlerinde nida atan “İslamcı muhafazakârlar” kendi yönetimlerindeki YÖK'ten memnundurlar. Kurum, işleyişi göz önünde bulundurularak mevcut iktidarlar (darbe sonrası statükonun devamını sağlayan ve İslamcı muhafazakâr/sağcı kadroları yerleştirmeye çalışan iktidarlar) bakımından Eski YÖK ve Yeni YÖK diye adlandırılabilirken, LGBTT hareket ve “özgür, demokratik üniversite” mücadelesi bakımından YÖK'e sıfat takmak ve iyi nitelendirmelerde bulunmak yersizdir. Çünkü yenisiyle eskisiyle YÖK, heteroseksist, LGBTT bireyleri yok sayan, tek tipçi söylem ve uygulamalarına devam etmektedir. LGBTT hareketi, üniversitenin özgürleşmesi mücadelesinde, bu iki iktidar arasında sıkışmayarak, üniversitelerdeki en önemli sorun olarak gündemleştirilen “laiklik” yani başörtüsü yasağında, başörtüsü serbestiliğini savunurken; 80 sonrası darbeci zihniyetin muhalif kesimleri dengelemek için, bilim merkezleri olan üniversiteleri özellikle “İslamcı muhafazakar” kadrolara teslim ettiğini, imam hatip liselerine üniversite yolunu açtığını teşhir edip, geçmiş cuntacıların kendi statik dünya görüşleri ve iktidarları için yaptıkları uygulamaların ceremelerini çekmekle mükellef olunmadığını belirterek kendini politikasını oluşturmalıdır. Ne “İslamcı muhafazakâr” ne de Kemalist-statükocu-sözde laik zihniyetin yedeğine düşmemelidir.
 
Üniversite Muhalefeti ve LGBTT
Üniversiteli LGBTT'ler üniversitenin temel hak yoksunlukları ve resmi söylemler sonucunda öğrenci başına düşen ayrımcılık/ötekileştirme/tek tipleştirme/sorumsuzlaştırma ve bu minvaldeki bir stereotip yaratma çabasından kendi payına düşene maruz kalırken, diğer taraftan toplumun genç nüfusunu barından üniversitelere, tüm sınıf/görüş/kademelerden kuşaklarla aktarılan ataerkilzmin ve heteroseksizmin, kendilerine düşen etkilerini almaya mahkûm kılınmaktadır.
 
İşte bu iki noktanın kesişiminde üniversiteli LGBTT bireylerin, görünür olma arzuları ile başlayan mücadelesiyle LGBTT politikası üretme ve örgütlenme gereksinimleri ortaya çıkacaktır. Bu mücadele politikası geliştirilirken/örülürken, aslında diğer üniversite mensupları-toplum- tarafından “normal” karşılanan kişilerden farklı olarak, LGBTT bireylere ayrı görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bunlardan biri, heteronormatif bir hayat kurma çabasında olan üniversitenin varoluş mekanizmaları, öğrencileri, öğretim üyeleri ve yönetimi ile mücadele etmek; diğeri ise, üniversite bileşenlerini bastırmak/yıldırmak ile mükellef mevcut politikalara karşı ses çıkaran üniversitenin muhalif kesimleri ile diyalog içerisinde olup bu kesimin de heteroseksizm ve homofobi için de söylem üretme mecburiyetinde hissetmesini sağlamaktır.
 
LGBTT üniversite örgütlenmesi, üniversitenin işleyişine karşı muhalif kesimlerin geçmişi ile karşılaştırıldığında, üniversite mücadelesinde oldukça yenidir. Ama bu yenilikten uzak olarak, tam manasıyla “özgür, demokratik üniversite” mücadelesi için aslında çok önemli bir pozisyondadır. Bugün üniversitelerin - cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim sorunu dışında- heteronormatif yaşam sınırları içerisinde dahi üniversite bireylerini tamamen yansıttığı ve öğrencisi, öğretim üyesi, diğer personelinin kendi üniversitesini kendisinin inşa ettiği bir mekanizmadan oldukça uzak olduğunu söyleyebiliriz. Bu koşullarda, LGBTT hareketinden bihaber muhalif kesimlerin arzusu olan “nitelikli heteronormatif” bir işleyişin dahi oluşturulmadığı düşünüldüğünde, bu hareket ile LGBTT hareketi arasında ortak bir politika gerekliliği doğacaktır.  
 
İşte bu politik birliktelik oluşurken, LGBTT hareketine bu birlikteliğin diğer bileşenlerinin ufkunu açma, cinsel yönelim/kimlik ayrımcılığı, heteroseksizm ve ataerkilizm üzerine söz söylemelerini sağlama konusunda büyük sorumluluk düşüyor. Ve aslında üniversitelerde, LGBTT örgütlenmeleri ve muhalif kesim arasındaki birliktelik önemli bir gereklilik iken, üniversitenin mevcut muhalif kesimi için büyük bir imtihan ve şanstır da.
 
Neo-Liberal Politikalar ve LGBTT Hareketi
Neo-liberal politikaların tüm alanları olduğu gibi, eğitimi ve dolayısıyla üniversiteleri de kapsadığı aşikârdır. Özel üniversitelerin sayısındaki artış, harç ücretlerinin yükseltilmesi, üniversiteye hazırlık döneminin bir sektör haline gelmesi, üniversitelere ait otopark, kantin, yemekhane, sosyal tesis gibi alanların satılması, üniversite personelinin giderek taşeronlaştırılması; neo-liberal politikaların, ilk aşamada aklımıza gelen, üniversiteye yönelik vahim etkileridir.
YÖK tarafından işleyişi öğrenci ve öğretim üyelerini kapsamayan üniversiteler, bu neo-liberal politikalar sonucunda, sözde varlığı anayasada yer alan sosyal devlet anlayışını ve parasız eğitim hakkının tamamen ortadan kaldırıp, üniversiteleri birer ticarethane, öğrencileri ise birer müşteri haline getirirken, bünyesinde barındırdığı bileşenleri de mevcut politika eksenin de yönlendirilecektir. LGBTT öğrencileri ise, sistematik bir biçimde şekillenen bu politikalardan bağımsız değildir. Tam tersine -daha önce de belirtildiği gibi- özel üniversitelerde yerleştirilen, neo-liberal politikalar çerçevesinde şekillenen sözde özgürlük ortamları önümüzdeki dönem devlet üniversiteleri için de gerçekleşebilecektir. Kapitalizmin LGBTT bireyleri birer tüketim canlısı, birer pazar görme algısı devlet üniversiteleri politikalarında da cereyan edecektir.
Bu noktada; LGBTT hareketi üniversiteden temel olarak beklentilerinin netliği ile politik bir rota çizmek durumunda kalacaktır. Üniversiteli öğrencilerin tüm problemleri hakkında politika ve çözüm üreten bir LGBTT örgütlenmesi, üniversite muhalefetinin temel noktası haline gelebilecek; üniversitedeki heteroseksist ve ataerkil yapının ortadan kaldırılması için daha çok çözüm ve pratik üretme şansına sahip olacaktır.
 
Bu politika oluşturulurken, LGBTT üniversite örgütlerinin, YÖK başta olmak üzere, tüm öğrenci ve öğretim üyelerinin üzerinde baskı kuran kurumların kaldırılması, üniversitelerin ticarethaneleştirilmesine karşı tutum sergilemesi; üniversitenin muhafazakârlaşarak bilim üretmekten uzaklaşmasına karşı politika üretmesi gerekecektir. Bunların yanı sıra üniversiteler, tüm apolitikleştirme-sorumsuzlaştırma çabalarına rağmen, gerek öğrenci gerek öğretim üyesi bazında, üniversite dışındaki ülke gündemi ile de siyasete yön veren mecralardır. LGBTT öğrencilerinin de diğer örgütlenmelerle beraber bu politikalara katkı sunması, politik söylem ve çözüm üretmesi kaçınılmaz olacaktır.
 
 
Vakıf Üniversiteleri ve Özgürlük
Üniversite öğrencileri, her ne kadar herkese “eşit” olmayan bir sınav sistemi ile üniversiteye girse de, özellikle İstanbul Üniversitesi gibi büyük üniversiteler ve periferideki üniversiteler, tüm sınıf katmanlarından gençlerin olduğu bir popülasyona sahiptir. Bu bakımından toplumun tüm zenginlikleri/farklılıkları bu popülasyonda bulunur. Fakat bu üniversitelerin toplumun genel düzeyine yakın benzerliği, 1984'de vakıf üniversitelerinin YÖK yasasındaki küçük bir değişikle kurulması ve sınav hazırlık sektörünün kapitalinin büyümesiyle değişti. Özellikle vakıf üniversiteleri ile birlikte, belirli bir zümreden öğrenciler ve haliyle o zümrenin LGBTT bireyleri sınırlı bir bölgede, farklı bir popülasyon yarattılar. Ama genel olarak bu popülasyonda da değişmeyen belli başlı konulardan birisi farklılıklara olan tahammülsüzlük, toplumun derinliklerine infiltre olan geleneksel ahlak algısı, dolayısıyla LGBTT konusundaki önyargı ve LGBTT bireylere uygulanan ayrımcılık olarak kaldı. LGBTT örgütlenmesi için bu mevzuda önemli olan, devlet üniversitelerindeki genel problemlerden farklı olarak, özel üniversitelerde yaratılan steril ortamlarda LGBTT bireylere yönelik uygulamalardır. Özel Üniversitelerde olduğu söylenen özgürlük ortamlarının ne kadar gerçek olduğu, bu yıl içersinde Türkiye'nin ilk özel üniversitesi olan Bilkent'te ayyuka çıkmıştır. Üniversitenin kendi organizasyonunda, eşcinsel iki erkek karşılıklı dans ettiklerinden dolayı dövülmüş, üniversite yönetimi bu olayı görmezden gelerek rafa kaldırmayı yeğlemiştir. Kapitalizmin kendi sınırları içerisinde, LGBTT bireylere, pek de benimsemeden, politik olarak bir anlam yüklemeden gettovari bir saha yaratma çabasında olması gibi, özel üniversiteler de LGBTT bireyleri gözden ırak tutarak, bu bireylere yönelik hak ihlallerini yok sayarak, “bulun ama hak ihlalinde ses çıkarma” mantığıyla bünyesinde bulundurmaktadır. LGBTT hareketine düşen sorumluluk ise, bu hak gasplarına karşı üniversitelerde var olan bu samimi olmayan söylem ve uygulamaları teşhir etmenin yanı sıra, üniversite yönetimini LGBTT bireylere ayrımcılık konusunda resmi açıklamalar yapmak mecburiyetinde bırakıp, LGBTT hakları konusunda kararlı bir şekilde mücadele ederek, üniversitelerdeki LGBTT bireylerin haklarını güvence altına almaya zorlamaktır. Aksi durumda, zaten özel üniversitelerin vitrini ifşa edilmiş olacak, böyle bir “özgürlük” gösterisinin sermayenin makyajı olduğu ortaya çıkacaktır.
 
Akademik Çalışmalar
Tüm bu mücadele alanları dışında, LGBTT politika ve Queer teori üzerine dünyadaki önemli makale ve kitapların çevrilmediği düşünüldüğünde, Türkiye’de geniş kitleler bakımından LGBTT politikasının dünyada ne kadar geriden sorgulandığı korkutucu bir gerçektir.
“Gender” gibi bölümlerin bazı seçkin üniversitelerin yeni yeni gündeminde olduğu, derslerde toplumsal cinsiyet konusunun pek işlenmediği günümüz üniversitesinde, LGBTT akademisyenlerin ve öğrencilerin, akademik anlamda bunların artırılmasını sağlaması; LGBTT özelinde üniversite bünyesinde akademik çalışmalar yapması, mevcut akademik çalışmalara LGBTT perspektifinden katkı sunması, LGBTT mücadelesinin farklı önemli alanlarındandır.
 
 
Sonuç olarak,
“Bilimsel, demokratik, özgür, katılımcı” bir üniversitenin temelleri LGBTT örgütlenmesinin de içerisinde olduğu bir hareketle atılabilecektir. LGBTT üniversite hareketi, “bilimsel, demokratik, özgür” bir üniversite tahayyülünde gerekli pozisyonu alırken, üniversitenin tüm bileşenleri için de bu hayalin tam manasıyla gerçekleşmesi için kilit rol oynayacaktır. LGBTT üniversite örgütlenmeleri, önümüzdeki dönemde üniversite mücadelesindeki pozisyonlarının ehemmiyetinin farkında olarak şimdiden, gerek kendi, gerekse de üniversitenin diğer gündemleri ve ülke gündemiyle ilgili politikalarını belirlemeli, bunların üzerinden üniversite mücadelesindeki mühim yerini almalıdır.

[[http://www.kaosgl.org/icerik/kaos_gl_114_sayisi_ile_karsinizda|Kaos GL 114. Sayısı İle Karşınızda]]

[[http://kaosgl.org/icerik/lgbt_ogrencilerin_akademik_ve_politik_mucadelesinin_kusbakisi_gorunumu|LGBT Öğrencilerin Akademik ve Politik Mücadelesinin Kuşbakışı Görünümü]]


Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam