21/10/2019 | Yazar: Tunca Özlen

Geri adım atmak baskıyı arttırır, karşındakini yeni saldırılar için cesaretlendirir. Bu yöntemin işe yaramadığı tecrübeyle sabit.

LGBT'lere yönelik savaşta nerede kalmıştık? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: AFP

Havuz medyasına bakılırsa ülkede zafer rüzgârları esiyor. Donald Trump’ın okul bahçesinde kavgaya tutuşan iki çocuğa bahsettiği taraflar, yine ABD’nin araya girmesiyle şimdilik ateşkes sağlanmış oldu.

Peki ya LGBT’lere yönelik ilan edilmemiş savaş ne durumda?

Bu satırlar yazılırken Twitter’da #LGBT etiketi tt olmuş, Türkiye gündemine girmişti.

Gören de sanır ki yaşadığımız sorunlar, maruz kaldığımız ayrımcılık, hak mücadelemiz ve taleplerimiz gündemde. Oysa ortaya saçılanlara bakılınca yine aşağılamanın, hakaretlerin ve nefretin ön planda olduğu görülüyor.

Yani tt olan aslında biz değiliz, bize yönelik nefret.

Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nü ve öğrencileri hedef alan nefret dalgası, son günlerde ülkeye hâkim olan savaş atmosferinde kolaylıkla lince dönüştü. Militarizmin, heteroseksimi ve eşcinsel düşmanlığını beslediğini hep söyleriz; son günlerde yaşananlar bunun pratikteki karşılığını gözler önüne serdi.

Yani ateşkes bizi kapsamıyor. LGBT’lere yönelik savaşa devam!

Yıllardır ODTÜ’yü ve kampüste faaliyet gösteren LGBTİ Dayanışması’nı itibarsızlaştırmak için kullanılan yöntemler, bu sefer Boğaziçi Üniversitesi için devreye sokuldu.

“Erkek olsaydı almazdım ama kız çocuğu orada harcanıyor.”

Kızının Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kaydını “lezbiyen olmasından korktuğu için” dondurduğunu Twitter üzerinden açıklayan AKP’li Aydın Binboğa’nın bu sözleri, kadınların eğitim hakkını kısıtlamak için uydurulmuş sıradan bir bahaneden daha fazlasını ifade ediyor.

Hemen akabinde kuir bir öğrencinin kadınlar tuvaletini, “hem de içeride türbanlı öğrenciler varken” kullandığı yönündeki haberlerin hızla yayılması, öğrenci arkadaşımızın boy boy fotoğrafların yayınlanması tesadüfle açıklanamaz.

Hepsinin üzerine gelen İstiklal Marşı gündemi tabloyu tamamlıyor. Milliyetçilik, LGBT’leri şeytanlaştırmak için uygun katalizör olarak yine karşımıza çıkıyor. “Kimsenin cinsel tercihine karışmayız ama ulusal değerlerimize dil uzatırsanız size yaşam hakkı tanımayız” minvalindeki mesajlar, asıl derdin “ulusal değerler” olmadığını açık ediyor.

Uzun süredir LGBT’lere verilen mesaj burada da karşımıza çıkıyor aslında: Milliyetçi-muhafazakâr, görünür olmayan, aktivizmden uzak duran, hak talep etmeyen, sinik bir LGBT var oluşuna tahammül gösterilebilir en fazla.

Bu onursuz teklifin kabul görmediğini söylemek ise mümkün değil. Popüler gey yayıncılığı yapan Gmag’in İstiklal Marşı’nın tam metnini yayınlayarak esas duruşa geçmesi, Boğaziçi öğrencilerine yönelik linç kampanyasına verilen açık bir desteğin göstergesi aynı zamanda.

Gmag’in “kahraman ordumuza” notuyla yaptığı paylaşım, Türkiye’de ordunun eşcinselleri “psikoseksüel bozukluk”la malul “çürük”ler olarak gördüğü gerçeğinin üzerini örtmeye yarıyor. 

Kuir dayanışması: Şimdi değilse ne zaman?

Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nü ve kulübe üye öğrencileri hedef gösteren linç kampanyasının Boğaziçi’le sınırlı kalmayacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Dün ODTÜ’de, bugün Boğaziçi’nde körüklenen provokasyon, yarın başka bir kampüste sahneye konulabilir.

Ölü taklidi yaparak yasakların ve provokasyonların gelip geçmesini beklemek bir strateji değil. Geri adım atmak baskıyı arttırır, karşındakini yeni saldırılar için cesaretlendirir. Bu yöntemin işe yaramadığı tecrübeyle sabit. Tek yol dik durmak.

ABD ve Rusya’ya boyun eğenlerin, içeriye dönüp LGBT'ler üzerinde güç gösterisi yapmaya çalışmalarını ancak böyle püskürtebiliriz.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları
2024