13/01/2011 | Yazar: Kumru Toktamış

1985 ODTÜ mezunu Kumru Toktamış, “Eşcinsel Öğrenciler, Toplumsal Ahlakımız ve ODTÜ Kriterleri” başlıklı bu yazısını, 2007 yılında kaleme aldı.

1985 ODTÜ mezunu Kumru Toktamış, “Eşcinsel Öğrenciler, Toplumsal Ahlakımız ve ODTÜ Kriterleri” başlıklı bu yazısını, 2007 yılında kaleme aldı. Dönemin ODTÜ rektörü Ural Akbulut’un “ODTÜ’de eşcinsel öğrenci kulübü kurulmasına izin vermeyiz” açıklaması üzerine kaleme alınan yazı, Temmuz-Ağustos 2007 tarihli Kaos GL Dergisinde yayınlandı.

“Eşcinsellik toplumsal ahlakımıza uymaz” diyen ve zamanında ola ki eşcinsel öğrencilerden topluluk kurma talebi gelirse izin vermeyeceklerini söyleyen Rektör Akbulut değişti yerine Prof. Dr. Ahmet Acar geldi ama ODTÜ’nün kurumsal zihniyeti değişmedi. En son ODTÜ LGBT Dayanışma Topluluğunun talebini rektörlük resmen reddetti.
 
ODTÜ’lü Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans (LGBT) öğrencilerin “topluluk” olma mücadeleleri devam ediyor.
kaosgl.org olarak, ODTÜ mezunlarını uzun sürmüş bu mücadelelerinde ODTÜ’lü LGBT öğrencilere destek olmaya çağırıyoruz. Anılarınızı, tanıklıklarınızı, duygularınızı, düşüncelerinizi kısacası ne paylaşmak isterseniz bize yazmanızı bekliyoruz. LGBT Öğrenci Topluluğunun getirilerine dikkat çekerken ODTÜ mezunu Kumru Toktamış’ın altını çizdiği gibi yazmanız için ille de LGBT olmanız gerekmiyor…  
 
Şimdi Kumru Toktamış’ın yazısını sunuyoruz. Yazmak isteyen ODTÜ mezunları için adresimiz: web@kaosgl.org  

“Eşcinsellerle ilgili olarak tasavvur dünyamızı pençesi altına almış olan pek çok hurafenin yıkılmasında ODTÜ'nun öncülük edebiliyor olmasını isterdim.

Eşcinsel vatandaşların kendilerini ayıp, kirli, pis, yanlış hissetmelerinin ve
kendini eşcinsel saymayanların da eşcinselliğe bilim ve akıl dışı yargılar ve bir korku perdesinin arkasından bakıyor olmalarının
topluma ne gibi faydası olabileceğini hiçbir zaman anlamış değilim.”

Eşcinsel Öğrenciler, toplumsal ahlakımız ve ODTÜ kriterleri

Önce internette dolaşan bir öğrenci metninde gördüm, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Rektörü Ural Akbulut'un "eşcinsellik toplumsal ahlakımıza uymaz" demiş olduğunu. Okulunun tarihinden gurur duyduğu kadar bugününden de gurur duymak isteyen bir ODTÜ mezunu olarak gözlerime inanamadım. Daha sonra, 6 Nisan 2007 tarihli Hürriyet gazetesinde Rektörün, "Böyle bir şey bizim kriterlerimize uymaz. İzin vereceğimizi zannetmiyorum. Çünkü kulüplerin topluma yararlı aktiviteler olmasına dikkat ediyoruz. Her türlü kulüp kurulmuyor" diye demeç verdiğini okudum.
 
Gazetede sorulan soru varsayımsal, bu yazı ise kişisel tepkim olduğu için diğer üniversitelerin rektörlerinden çok, mezunu olduğum ve Türkiye’deki yasakçılığın kalkması ve özgürlükler ortamının gelişmesine geçmişinde her zaman sahip çıkmış ODTÜ'nün bugünkü yönetimini temsil eden rektörünün söyledikleri benim için çok önemli. 21. yy'da,   Ankara’nın göbeğinde, aydın yurttaş yetiştirmekle yükümlü, topluma önderlik etmiş bir tarihi olan kurumun başındaki insanın böyle bir demeç vermiş olmasını şiddetle kınıyor, mezun olduğum okulun en yüksek mevkisinde oturan kişinin aydın bir eğitimci olarak utanç duyması gerektiğini düşünüyorum.

Bir üniversite her şeyden önce öğrencileri için vardır. Eğer bilimsel tahminler doğru ve her 10 kişiden biri eşcinsel eğilimler ve arzular içinde ise, 18 yaşına gelene kadar "toplumsal ahlakımız" icabında büyük acılar ve sıkıntılar çekerek büyümüş pek çok evladımızın olması gerekir güzelim ODTÜ kampüsünde. Bu çocuklar, o hâlâ rüyalarıma giren cümle kapısından içeri girdiklerinde, kendilerini avam seviyenin çok üstünde bir aydın / ortamda bulmalı, kucaklanman ve toplumumuzu, dünyamızı ve değerlerimizi daha ileriye götürmek üzere hazırlanmalıdırlar. Ayrım gözetmeksizin bütün gençlere eşit gelişme ortamı sağlamakla yükümlü olan rektör, eşcinsel öğrencilerin saklanması, ortaya çıkmaması gereken yaratıklar olduklarını düşünüyorsa, görevlerini hakkıyla yerine getiremiyor demektir.
 
Bir üniversite, hele hele ODTÜ, bir toplumun aynası veya kitle kuyrukçusu değil, öncüsüdür. Benim tanıdığım ODTÜ, bilgiye, bilime ve akla ulaşmaya çalışmasının yanı sıra, (1982'nin karanlık günlerinde dahi) ezik, mağdur aykırı, eleştiren öğrencisine kucak açan bir kurum olmaya özen göstermesi ile benim ODTÜ'mdür. Öğrencilerinin onda birinin eşcinsel olabileceği bir kurulun tepesinde oturan bir şahıs bu cümleyi sarf edebildiğinde, bunun öğrenci ve eğitimci kitlesinde açacağı yaraları düşünmek dahi istemiyorum. Bu yaralara neden olabilecek sözleri sarf etmiş olan rektör, görevlerini hakkıyla yerine getirmiyor demektir.
 
Anladığım kadarı ile (ki yanılıyor da olabilirim) 'ahlak' kavramının ne kadar muğlak olduğunu mutlaka iyi bilen Rektör Akbulut, "toplumsal ahlakımız" dememiş, "kriterlerimiz" ifadesini kullanmıştır. Bu noktada söz konusu kriterlerin neler olduğunu dehşetle merak ettiğimi açıkça söylemem gerekiyor. Malum ben, satranç topluluğunun kurulmasına dahi şüphe ile bakılan 12 Eylül döneminde öğrencilik yaptığım için, afaki kurallar ve kararlarla öğrencilere ne sıkıntılar çektirilebileceğinin izlerini hâlâ benliğinde taşıyan bir kuşağın ferdiyim. Rektörün sözünü ettiği kriterler okulun topluluk kurma kuralları mıdır yoksa Akbulut'un kendi değer yargıları mıdır? Kriterler ifadesi bu şekilde hâlâ bir muallaklık içeriyor olsa bile, açık ki eşcinseller "uymuyorlar". Bu "uymuyor" ifadesi ise açık bir ayrımcılıktır. Benim korkum, rektör "uymaz" diye demeç verirse, kitledeki kendini bilmez saldırgan bir homofobik ne yapar?
Üstelik belli ki bir eşcinsel topluluğu (biz ODTÜ'lüler 'kulüp' değil 'topluluk' deriz), topluma yararlı bir faaliyet olarak görülmüyor. İşte bu noktada, bir eğitimci olarak ODTÜ rektöründen çok farklı düşündüğümü dile getirmek zorundayım. Üniversitelerdeki eşcinsel kulübü ve toplulukları daha çok birer 'dayanışma derneği' fonksiyonunu yerine getirirler. O güne kadar kendini eksik, kusurlu, arazlı görmeye itilmiş gençlerin bireyselliklerine ve var oluşlarına verilen onay, dolayısıyla zaten bir parçası oldukları toplumun, meşru ve saygın birer üyesi olabileceklerini gösterir. Biz eğitimcilerin görevi, gençlere kendine güvenen yurttaş olabilecekleri ortamlar açmaktır. Bu anlamda, eşcinsel gençlerin topluma kazandırılması açısından böyle bir dayanışma topluluğun son derece faydalı olacağı açıktır.
 
Bunun dışında okulda bir eşcinsel topluluğunun bulunmasının, bütün diğer öğrencilerin dünyaları için de özgürleştirici bir katkısı olacaktır. ODTÜ gibi, toplumsal hayatımızın pek çok sınıf ve katmanlarından gençleri bir araya getirebilmeyi hâlâ başaran bir üniversitede genç insanlar, öğretim görevlileri ve tüm hizmetliler bu yolla, pek çok küflenmiş hurafe, eksik bilgi, zorlama değer yargısını sorgulama fırsatı edinecekler, sadece kendileri ve sıra arkadaşları ile barışmakla kalmayacak, daha aydın ve daha hoşgörülü yurttaşlar olarak topluma karışacaklardır. Bu durumun toplumsal gelişimimiz, demokrasi anlayışımız, çoksesliğimiz ve hoşgörü ortamımıza katkısının küçümsenmeyecek bir rolü olacaktır. Eşcinsellerle ilgili olarak tasavvur dünyamızı pençesi altına almış olan pek çok hurafenin yıkılmasında ODTÜ'nun öncülük edebiliyor olmasını isterdim. Eşcinsel vatandaşların kendilerini ayıp, kirli, pis, yanlış hissetmelerinin ve kendini eşcinsel saymayanların da eşcinselliğe bilim ve akıl dışı yargılar ve bir korku perdesinin arkasından bakıyor olmalarının topluma ne gibi faydası olabileceğini hiçbir zaman anlamış değilim. Zararı ise, kafası kızan her yurttaşımızın dilinden düşmeyen küfürlerden başlayarak hayatımızdaki etkilerini görmemek mümkün değil. ODTÜ, bu cehalet ve hoşgörüsüzlük çemberinin kırılabildiği bir yer olabilirse, yeniden bir aydın yuvası haline geleceği gibi, toplumumuza eskiden olduğundan çok daha yararlı bir kurum olabilecektir.
Öte yandan Kaos GL'de bildirildiği kadarı ile kimi bölüm ve toplulukların katkıları ile Homofobi Karşıtı Buluşma'nın ODTÜ ayağı gerçekleştirilebilmiş ve rektörlük de bu faaliyetin yapılmasına izin vermiş. Bu haber sevindirici olduğu kadar düşündürücüdür de. Tabii ki sevindiricidir çünkü çok seslilik ve hoşgörü, asfalta direnen yeşillikler gibi yılmadan sesini yükseltmeye devam ettiğini ODTÜ'de bir kez daha göstermiştir. Ancak, rektörün sözleri çerçevesinde düşünüldüğünde ister istemez "bu geçici bir vitrin süslemesi midir?" sorusunu uyandırmaktadır. Yani eşcinselleri kapsayan faaliyetlere geçici ve izne dayalı onaylar zaman zaman verilebilir ama kalıcı ve güvenli bir yapıya sahip olmalarına uygun gözle bakılmaz ise, bunun anlamı nedir?
 
Politikacılar, mesleki bir dejenerasyon yüzünden, çeşitli kesimlere farklı mesajlar vererek ayakta durmayı başarabilirler. Üniversite idarecilerinin ise ne kimsenin gönlünü hoş tutmaya ne de kimseden oy toplamaya yönelik kaygıları yoktur. Onlar akıl ve bilimle kurdukları prensiplerle, kurumlarının varlığını sürdürmesini ve hedeflerini gerçekleştirmesini sağlarlar.
Keyfilikle değil, tutarlı ve sorgulanabilir prensiplerle davranmak zorundadırlar. Bir yandan Homofobi Karşıtı Buluşma'ya izin verip öte yandan gazeteye "Kriterlerimize uymaz, yararlı değil" demeci verildiğinde ödünç alınmış değerlerle çocuk büyüten ana babalar gibi muhasebesi yapılamaz bir ortamın sürdürücüsü olmak, politikacılığa denk düşer ama akademisyenliğe yakışmaz. Tabii ki, bildiğim kadarı ile ODTÜ'de eşcinsel topluluk kurulabilmesi için rektörlüğe yapılmış bir başvuru yoktur ve Hürriyet gazetesinin haberi varsayıma dayalı bir sorudur. Ama bu demeci gören hangi öğrenci, "Hayır kriterlerimiz beni de kapsamalı" diyerek topluluk kurmaya yeltenebilir ki?
 
Burada bir başka yaklaşım, ODTÜ'de öğrenci topluluklarının gruplar için değil, faaliyetler için kurulacağı; hiçbir topluluğun sadece bir grup öğrenciye hizmet vermek için kurulamayacağı olabilir. Film ve benzeri topluluklar herkese açık yapılardır. Bir eşcinsel topluluğu, bir Kürt topluluğu veya bir kadın topluluğu, geneli hariç tutan tanımları gereği topluluk anlayışımız ile bağdaşmaz denilebilir. Her şeyden önce, tabii ki bir eşcinsel topluluğu faaliyet topluluğu olmak zorundadır ve faaliyetleri tüm öğrenci (ve hatta üniversite çalışanları) toplumuna açık olacaktır. Eminim ODTÜ sosyal bilimler camiasında cinselliğin toplumsal ve tarihsel kurgulanışı üstüne çalışmaları olan yetkin pek çok araştırmacı vardır. Bu çerçevede yapılacak tartışmaların, davet edilecek konukların, gösterilecek filmlerin sadece eşcinsel öğrenciler için değil, tüm üniversite için aydınlatıcı faaliyetler olacağı açıktır. Yine de faaliyetlerin ev sahipliğini eşcinsellerin yapması toplumsal hoşgörü ortamının oluşmasında karar sorumluluğuna sahip olmaları açısından çok önemlidir.
 
İşte bu noktada demokrasinin ve özgürlüklerin en can alıcı sorusu ile karşı karşıya kalmak bile, ODTÜ gibi bir kurumda tartışılmasında çok büyük yararlar olan bir konu. Demokrasiler ne zaman herkesi eşitleyen, ne zaman münhasıran çeşitli zümrelerin varlık haklarını kollayan yapılarla şekillenir?
 
Azınlık grupların mensuplarına ancak ve ancak herkese benzedikleri takdirde eşit davranılan ve özgürlüklerden yararlanma hakkı tanıyan bir sisteme demokrasi değil, çoğunluğun diktası dediğini biliyoruz. Gerçek eşitlik ve demokrasi ise, benzemeyenlerin benzememe haklarını savunabilecekleri platformlar sağlayarak ayakta durur. Çok seslilik bu yüzden demokrasilerin vazgeçilemez ve en can alıcı unsurudur. Kendini farklı tanıyan ve tanımlayan azınlıklar işte bu nedenle münhasır yapılar içinde var oluşlarını düzenler ve kurarlar ki, toplumun geri kalan kesimleri onlarla bir arada yaşamayı, aynı ortamı paylaşmayı öğrenebilsinler. Aksi, bir toplumun tek tipleşmesine hizmet eder. Her ne kadar eşitlikten söz edilebilse bile, yaşanan ve hayata geçirilen demokrasi değildir.
 
Tarihi boyunca demokratik kurum ve değerlere öncülük etmiş olan ODTÜ'den gerçek anlamda demokrat nitelikli, özgür yurttaşlar yetiştirilecek ise, azınlıkların haklarını münhasıran da kucaklayan bir ortamda, herkesin eşitlenilebileceğini göstermek, bir kez daha ODTÜ'yü öncü bir üniversite haline getirecektir. Bir kadın topluluğu, bir eşcinsel topluluğu en az bir satranç topluluğu kadar toplumsal yararları saymakla bitmeyecek yapılardır.

Demokratlığın ve özgürlüğün hâlâ ODTÜ kriterleri arasında yer aldığını umuyor,
eşcinsel gençlerin hiç bir keyfi ve ayrımcı muameleyle karşılaşmaksızın, aşağılanmadan ve küçümsenmeden, kendilerine güvenerek ve saygı görerek eğitim görebilmeleri için Rektör ve rektörlüğün her türlü desteği sağlayacaklarından emin olmak istiyorum.
 
Kumru Toktamış: 1985 ODTÜ Siyaset Bilimi mezunu. Pratt Enstitüsü öğretim görevlileri senatosu sekreteri, Brooklyn, NY.
 

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam