24/11/2022 | Yazar: Kerem Dikmen

Artan nefret söylemine paralel şekilde LGBTİ+’ların ifade özgürlüğü ihlalleri de artmıştır.

LGBTİ+'ların üç senesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ihlallerle imtihanı 2019-2021 Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Avrupa Birliğine katılım sürecinde yapılan reformlar ve gene aynı dönemde Avrupa Konseyi ile olan ilişkilerin kazandığı ivme ve derinlik, LGBTİ+ hakları alanında da görece ilerleme anlamına gelmiştir. 

Özellikle kamusal alanda tanınırlık, LGBTİ+ hakları alanındaki örgütlenmelerin artması, dernek gibi kurumsal yapılara zemin sağlayan yasal değişiklikler, bu zemini kullanarak örgütlenen LGBTİ+’ların kurumsal yapılarının kapatılması için yapılan girişimlere karşı özgürlük alanını güçlendiren yargı kararları, örgütlenmenin daha meşru bir zeminde ilerlemesine de vesile olmuştur.

Bu sürecin 2000’lerin ortasında başladığını söylemek mümkündür. İnsan hakları alanının bütününün kamuoyundaki meşru algısı güçlendikçe, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık konusundaki farkındalık da artmış, ihlalleri kayıt altına alma, raporlama, yazılı hale getirme kültürü yavaş yavaş yerleşmeye başlamıştır. Özellikle savunuculuk faaliyetlerinin artması ve daha sistematik hale gelmesiyle birlikte temel savunuculuk araçlarından olan kampanyaların sayıca artması ve içerik olarak da kitlenin ilgisini çekmesi görünürlüğü daha da arttırırken; buna paralel olarak büyüyen lobi olanakları da özellikle karar alıcılar ve kamu makamları nezdinde LGBTİ+’ların, örgütleri aracılığıyla devlet organları ile ilişki geliştirebildiği ve o ilişkilerin hak ihlalleri olgusunu daha rahat tartışabileceği bir zemini de beraberinde getirmiştir.

Gelişen bu zemin içerisinde ihlalleri kayıt altına alma fikri Kaos GL’nin gündemine ilk olarak 2007’de gelmiş, “LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu-2007” isimli rapor “LGBTT Bireylerin İnsan Haklarını İzleme ve Hukuk Komisyonu” yazar ismi ile yayımlanmıştır. Gerek söylem, gerekse de sistematik açısından döneminin özelliklerini oldukça net şekilde yansıtan rapor, dijital bilgi alma kanallarının günümüzle kıyaslanamayacak ölçüde zor olduğu bir dönemde, özellikle yerel örgütlenmelerden gelen bilgileri süzdükten sonra, ulusal medyaya yansıyan haberlerle harmanlayarak, vakaların ayrıntılarını öne çıkaran ve vakada derinleşen bir yöntemle ele alınmıştır.

Takip eden senelerde ihlal verisini toplama, sınıflandırma, analiz etme, raporlama çalışmaları devam etmiştir. 

LGBTİ+ hareketin kitleselliğinin zirve yaparak, onu diğer toplumsal kesimlerle bir araya getiren ilk büyük örnek, Gezi Parkı Eylemleri olmuştur. Bu eylem sürekliliğine rastlayan 2013 Onur Yürüyüşü, sosyal medyada kullanılan #DirenAyol etiketiyle örgütlenen ve bu etiketin de TT olduğu bir kampanyanın ardından, on binlerce kişinin bir araya geldiği önemli bir moment olmuştur. 

Bu tarih aynı zamanda devlet tarafından LGBTİ+ topluluğunun düşmanlaştırılması açısından da bir köşe taşıdır. 2016 yılında teşebbüs edilen ve başarısız olan darbe girişimi, beraberinde Olağanüstü Hal ilanını da getirmiş ancak darbe girişimi ve ardından yaşanan süreçte olası ihtiyaçları karşılamak için ilan edilen olağanüstü rejim, başka alanlarda kalıcı yapısal dönüşümleri hedefleyen bir araca dönüşmüştür. Bu dönüşümün en fazla etkilediği alanlardan biri sivil toplum olmuş, LGBTİ+’ların kamusal alandan sistematik olarak dışlanmasının ilanı ise Ankara Valiliği tarafından 17 Kasım 2017 tarihinde duyurulan genel yasaklama kararı ile gerçekleşmiştir. OHAL rejimi ile koşut olarak giden LGBTİ+ların kamusal alandan dışlanması politikası; seçilmiş ve atanmış üst düzey kamu görevlilerinin sistematik nefret söylemleri ve kutuplaştırıcı siyasi kampanyalarda hedef göstermelerle derinleşmiş, şeytanlaştırılan LGBTİ+ varoluşu, kamusal yetkinin kullanıldığı birçok alanda kamusal yaşamdan tasfiye edilmeye çalışılmıştır. 

Sivil Toplumla Genel Müdürlüğü kullanılarak sivil toplum alanından; RTÜK aracılığıyla yayın alanından; Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu aracılığıyla kültür edebiyat alanından; YÖK ya da üniversite soruşturmaları veya soruşturmasız idari müdahalelerle akademik alandan; Reklam Kurulu aracılığı ile sanal alışveriş platformlarından dışlanmıştır. Böyle bir sürecin sonunda Kaos GL tarafından yayımlanan son üç rapor olan 2019, 2020, 2021 LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporlarına bakarken, yukarıda kısaca vermeye çalıştığımız arka plan bilgisinin önemi ve belirleyiciliği yadsınamaz. 

Öncelikle ihlal türleri düzeyinde yıllık değişime yakından bakarsak tablo aşağıdaki gibi olacaktır.

Yedi temel başlıkta gerçekleşen ihlallerin oluşturduğu eğriye bakıldığında gözaltı, tutukluluk, geri gönderme merkezinde alıkonma gibi kişinin özgürlük hakkından mahrum olmasına yol açan başlıklarda 2020 yılında bir yükselme sonra tekrar 2019 yılına dönüş görülebilir. Bunu, salgın koşullarında sokakta çalışma imkanı bulamayan trans seks işçilerine uygulanan artan ev baskınları ile ilişkilendirmek mümkündür.

Ancak bu istisna bir kenara konulduğunda, salgın kaynaklı sokağa çıkma yasaklarıyla geçen 2020’nin son üç çeyreğinden kaynaklı azalmayı ve ihlal görünürlüğünü dikkate aldığımızda ihlal eğrisinin bir tırmanma eğrisi olduğu görülmektedir.


Oluşan eğrinin diğer haklar bakımından da tırmanmakta olduğu ikinci grafikten de net olarak görülmektedir. Özellikle 2020 yılından 2021 yılına geçişle birlikte ifade özgürlüğü ana başlığında radikal bir artış dikkati çekmekte, bir ifade özgürlüğü yöntemi olarak görülebilecek toplanma özgürlüğü ihlalleri ile birlikte bakıldığında LGBTİ+’ların ifade özgürlüklerinin çarpıcı şekilde devlet tarafından baskı altına alındığı dikkat çekmektedir. 

Medyada nefret söyleminin 2019, 2020 ve 2021 yılındaki verilerinden yola çıkarak oluşan artış eğrisi ile ifade özgürlüğü engellemelerinin artışı yanyana konduğunda esas olarak nefret söylemini engellemeye dönük politikasızlığın sonucunun ihlallerin artışı olduğu olgusu dikkat çekmektedir. Başka bir ifade ile artan nefret söylemine paralel şekilde LGBTİ+’ların ifade özgürlüğü ihlalleri de artmıştır. Aslında bunu yalnızca ifade özgürlüğü ile sınırlı da düşünmemek gerekir. Nefret söylemindeki artış, devletin en üst düzey kademesinden, statüsü anayasada sayılan bürokratlarına; genel müdüründen memuruna değin nefret söyleminin yaygınlaşması, şiddetinin artması, hem LGBTİ+’lara dönük ayrımcı motivasyonu ve suç işleme kararını olumlu etkilemiş; hem de mahkemelerin ve idari mercilerin bu tip durumlarda yaptırım veya ceza verme motivasyonunu aşındırmış, cezasızlığın egemen olduğu bir devlet pratiğini açığa çıkarmıştır.

Henüz yazılmamış olsa da 2022 verilerine baktığımızda da tablonun olumlu olmadığını bugünden söylemek mümkündür.


Üreme, sosyal güvenlik, bilimsel ilerlemeden yararlanma, siyasi katılım, mülteci, sanık haklarına ilişkin ihlalleri raporlama olanağı bulunmamaktadır. Çünkü LGB’ler açısından zaten bunu sağlayan bir politika ya da norm bulunmamakta, üreme hakkı baştan ve sistematik olarak inkar edilmektedir. Uygulamaya dönük bir ihlal uygulaması bu teorik ve pratik engel nedeniyle zaten mümkün değildir. Sosyal güvenlik hakkı ise evlilik eşitliğinin bulunmaması nedeniyle sistematik ihlal gören bir alandır, öte yandan Türk Medeni Kanunu uyarınca cinsiyet uyumu yasal açıdan tanınan trans kadınlar miras yoluyla sosyal güvenlik haklarına erişebilmekte ancak aynı yöntemle tanınan trans erkekler ise hak kaybına uğratılmaktadır. Kaos GL, mültecilere dönük ihlalleri ayrı bir program üzerinden ele almakta olduğundan, LGBTİ+’ların insan hakları raporlarında bu başlığa genel hatlarıyla yer vermektedir. Siyasi katılım hakkı bakımındansa veri açığa çıkartmak mümkün olmamaktadır.

Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu tarafından açıkça önerilmiş olmasına rağmen nefret suçları kayıt altına alınmamakta, mahkeme verilerine ise ulaşılamamaktadır. 

Diğer başlıklar bakımından da politika eksikliği dikkat çekmekte, bir bütün olarak güvence normu olan İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesinden Türkiye’nin tek taraflı beyan ile çekilmesi, güvencesizliği pekiştiren bir süreç olmuştur. 

Kitle İmha Silahlarının Finansmanı Hakkında Kanunla değiştirilen Dernekler Kanununun ağırlaşan baskıcı yapısı, LGBTİ+ örgütlere yoğun ve sık denetimler olarak dönmüş; bu denetimlerin örgütlenme özgürlüğüne dernek kapatma şeklinde müdahalelerle süreceğine dönük değerlendirmeler, 2022 yılı içerisinde LGBTİ+ hakları konusunda konusundaki pozisyonları gerekçesiyle Tarlabaşı Toplum Merkezi ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun kapatılması istemi ile açılan davalarla pekişmiştir.

DİB Başkanının 24 Nisan 2020 tarihli hutbesinin ardından oluşan atmosferde artış trendi belirginleşen nefret söylemi, 2021 başında Boğaziçi Üniversitesine seçim ve üniversite dışı rektör atama ve buna karşı gelişen kamuoyu tepkisi sırasında artmış; Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği gibi simgesel makamlarda bulunan atanmış veya seçilmiş kamusal figürlerin yaklaşımları ve zaman zaman yaptıkları açıklamalar, nefret söylemini dışlayarak, ona karşı durarak kamusal hayattan izole etmek bir yana, onu üreten veya üretildiği zemini güçlendiren bir etki yaratmıştır. Bu etkinin sonucu 2022 yılında örgütlenen ve RTÜK eliyle de katılımı teşvik edilen kitlesel nefret eylemlerinin sayıca artması ve görünür olması olmuştur.

Öte yandan ülke koşullarının tazminat davası, düzeltme veya cevap hakkı kullanımı gibi yöntemlerin nefret söylemi üretenlere karşı etkisizliği baz alındığında özellikle nefret söylemine karşı ceza hukuku mekanizmalarının kullanımı konusunda LGBTİ+ toplumunun ısrarı, Anayasa Mahkemesinin;  şiddet çağrısı içermeten nefret söylemine karşı ceza hukuku mekanizmalarının kullanılmaması şeklinde formüle edilen tutumu ile kalınlaşan duvarlarına çarpmaya devam etmiş, cezasızlık; cezaya zaten gerek olmadığı şeklindeki Anayasa Mahkemesi yaklaşımı ile ikincil bir koruma ile artmaya devam etmiştir. 

Sonuç olarak son üç senenin ortaya koyduğu olgulardan biri, LGBTİ+’lara dönük hak ihlallerinin artmasıdır. İkinci olgu, bu artışın medyada nefret söyleminin artışına paralel olmasıdır. Üçüncü olgu Türkiye’nin insan hakları ile ilgili genel sorunlarına paralel olarak LGBTİ+’lara dönük en yaygın ihlallerin ifade özgürlüğü alanında gerçekleşmesidir. Yeni ve dördüncü bir olgu olarak devletin LGBTİ+’ların örgütlenme özgürlüğüne dönük tutumunun; derneklere açılan kapatma davalarının yaygın olduğu 2005 yılı standartlarına dönmesidir. 

Tespitleri çoğaltmak mümkün ise de göze çarpan olgular bunlardır.

 *KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

*Bu yazı, Avrupa Birliği'nin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla KAOS GL’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

lgbti-larin-uc-senesi-ve-turkiye-cumhuriyeti-devletinin-ihlallerle-imtihani-2019-2021-1


Etiketler: insan hakları
İstihdam