29/01/2022 | Yazar: Koray Arkadaş

LGBTİ+ mülteciler derken kimlerden bahsediyoruz? LGBTİ+ mülteciler Türkiye’de hangi statüde yaşamaktadır? Spesifik olarak LGBTİ+ mülteciler odağında Yogyakarta İlkelerine ters düşen bazı uygulamalar neler?

LGBTİ+ mülteciler odağında Yogyakarta İlkeleri'ne uymayan uygulamalara örnekler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Türkiye’nin de taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesine göre bir kişinin kimliği nedeniyle haklı korkusu ve zulüm tehlikesi varsa ve kişi menşei ülkesinin dışındaysa, sığınma başvurusunda bulunabilir. Cenevre Sözleşmesi’nde beş sığınma başvurusu kriteri bulunmaktadır. Bunlar; ırk, din, milliyet, siyasi düşünceler ve belirli bir toplumsal gruba mensubiyet. LGBTİ+ kimliği belirli bir toplumsal gruba mensubiyet kriteri içerisinde değerlendirilmektedir. Kişinin LGBTİ+ olması sığınma başvurusunu illa cinsel yöneliminden veya cinsiyet kimliğinden dolayı yaptığı veya yapacağı anlamına gelmez. Diğer kriter ve kimliklerden dolayı da sığınma başvurusunda bulunulabilir. Diğer kriter ve kimliklerden dolayı sığınma başvurusu yapılsa bile kişinin sığınma başvurusunda LGBTİ+ kimliğini de paylaşması sığınma sürecinde önem arz edebilir. 

Türkiye, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü’nü imzalarken coğrafi çekince koyduğu için Avrupa Konseyi’ne üye olan ülkelerden gelip sığınma başvurusunda bulunan kişilere mülteci statüsü verebilmektedir. Avrupa Konseyi’ne üye olmayan ülkelerden gelen ve Suriyeli olmayan kişiler uluslararası koruma altında değerlendirilmekte, statü belirleme görüşmesinin değerlendirmesine göre şartlı mülteci statüsü alabilmektedirler. Suriyelilerin sığınma başvurusu ise savaş durumundan dolayı geçici koruma statüsünde alınmaktadır. Tüm sığınma süreçlerinden Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) sorumludur. 

LGBTİ+ mültecilerle ilgili aklınıza “Türkiye’de kaç LGBTİ+ mülteci yaşıyor?” gibi bir soru gelebilir. Bu sorunun cevabını vermek, “Türkiye’de kaç LGBTİ+ yaşıyor?” sorusunun cevabını vermek gibi imkansızdır. Bunun sebebi hem Suriyelilerin LGBTİ+ kimliklerinden dolayı sığınma başvurusunda bulunamaması hem de LGBTİ+’ların cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği sebebi dışında da sığınma başvurusunda bulunabilmeleridir. Sığınma başvurusunun nedeni cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden bağımsız olan kişileri heteroseksüel ve natrans varsaymak heteronormativiteyi ve cisnormativiteyi beslemektedir. Sorulabilecek rasyonel sorular “Türkiye’de Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne LGBTİ+ kimliğinden dolayı sığınma başvurusunda bulunmuş, kayıtlı kaç mülteci var?” veya “Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine LGBTİ+ kimliği ile kayıtlı kaç mülteci var?” olabilir. Ancak bu konu ile ilgili açıklanan resmi bir rakamın mevcut olmadığını belirtmek isterim. 

LGBTİ+ mültecilerle ilgili genel bir giriş yaptıktan LGBTİ+ mülteciler için sosyal adaletsizliğe neden olan birtakım faktörlerden bahsetmek istiyorum. Türkiye’deki bazı hakların, hizmetlerin ve uygulamaların sosyal hizmetin yapı taşlarından olan kapsayıcılıktan ne kadar uzak olduğunu LGBTİ+ mülteciler bağlamında aktarmaya çalışacağım. Bu aktarımı yaparken genel olarak LGBTİ+’ları veya genel olarak mültecileri etkileyen problemlerden ziyade spesifik olarak LGBTİ+ mültecileri etkileyen birkaç problemden bahsedeceğim.

Yogyakarta İlkeleri’nin 12. ilkesi olan çalışma hakkı, herkesin cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa uğramaksızın iyi ve üretken bir işte çalışma, adil ve uygun çalışma koşullarına sahip olma ve işsizliğe karşı korunma hakkının mevcut olduğundan bahseder. Türkiye’de yaşayan mültecilere doğrudan verilmiş bir çalışma hakkı mevcut değil. Çalışma iznine işverenler başvuru yapabiliyor ve bu başvuru tek seferlik, yani o iş için geçerli oluyor. Birçok işveren mültecileri ucuz iş gücü olarak gördüğü ve mültecileri düşük maaşlarla çalıştırdığı için mültecilerin kayıtlı olarak istihdam edilme oranları çok düşük. Birçok mülteci kayıtsız olarak çalışmakta. Birçok LGBTİ+ mülteci kayıtsız olarak çalıştığı bir iş yerinde homofobi ve transfobi temelli bir şiddete veya ayrımcılığa maruz bırakıldığında şikayetçi olmaktan imtina ediyor. Çünkü kayıtsız olarak çalışma tespit edilirse mülteciye uygulanacak asgari yaptırım idari para cezası oluyor. 

Yogyakarta İlkeleri’nin 24. ilkesi olan aile kurma hakkı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği fark etmeksizin herkesin aile kurma hakkının olduğuna, ailelerin çeşitli şekillerde mevcut olduğuna, hiçbir ailenin, üyelerinin cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliğine dayalı olarak ayrımcılığa maruz bırakılamayacağına vurgu yapar. Bildiğimiz gibi Türkiye’de evlilik eşitliği yok. Kimliklerindeki cinsiyetleri aynı olan kişiler ne yazık ki resmi olarak aile kurma hakkından faydalanamıyorlar. Bunun kuir aileler açısından en çarpıcı sonuçlarından biri aile birleşiminden faydalanamamak olabiliyor, çünkü kuir ailelerin birçoğu bırakalım “aile” olarak değerlendirilmeyi, “partner” olarak bile görülmeyebiliyor. LGBTİ+ mültecilerin bu durumdan nasıl etkilenebildiğini bir örnekle anlatmak istiyorum. Kimliklerindeki cinsiyetleri aynı olan iki kişinin partner olduklarını, birlikte aynı şehirde ve aynı evde yaşadıklarını düşünelim. Partnerlerden birinin düzenli tedavi alması gerektiği bir sağlık durumu olduğunu ve kayıtlı oldukları şehirde bu tedavinin gerçekleştirilemediğini varsayalım. Kişinin tedaviden etkin bir şekilde faydalanabilmesi için kişi, kayıtlı olduğu şehirden tedavinin gerçekleştirilebileceği bir şehre nakledilebiliyor. Ancak “aile” veya “partner” olarak değerlendirilmedikleri için çok büyük oranda kişinin partnerinin nakline İl Göç Müdürlüğü tarafından izin verilmiyor. Böylece söz konusu kuir aile, rızaları dışında farklı şehirlerde yaşamak zorunda bırakılabiliyor (çünkü mültecilerin kayıtlı oldukları şehirden farklı bir şehirde yaşamaları yasal değil). Bu yüzden kişilerin psikososyal iyilik halleri olumsuz anlamda etkilenebiliyor. 

Yogyakarta İlkeleri’nin 6. ilkesine göre mahremiyet hakkı genellikle kişinin cinsel yönelimine veya cinsiyet kimliğine, ayrıca hem kişinin kendi bedenine hem de başkalarıyla girdiği rızaya dayalı ilişkilere dair kararları ve seçimleriyle ilişkili bilgi açıklama veya açıklamama seçimini içerir. LGBTİ+ mültecilerle yaptığım görüşmelerde birçok LGBTİ+ mülteci kendileriyle yapılan resmi görüşmelerde şu cümlelerin yöneltildiğini ifade etmiştir: “Kaç tane seks partnerin oldu?”, “Hangi pozisyonlarda seks yapıyorsun?”, “En son ne zaman seks yaptın?”, “Partnerinle ilişkiye girdiğiniz veya öpüştüğünüz fotoğraf veya video var mı?”, “LGBTİ+ olduğuna dair hastaneden rapor getirmeni istiyoruz.”

Bu tarz sorular ve talepler mahremiyet hakkını ihlal eden ve cevaplandığında soruyu yönelten veya cevaplayan için herhangi bir fayda sağlamayacak sorulardır. Söz konusu sorular ve talepler, sosyal hizmetin en önemli ilkelerinden biri olan zarar vermeme ilkesinin nasıl ihlal edilebileceğine dair ne yazık ki çarpıcı örnekler.

Yazımın sonuna gelirken, başta LGBTİ+ mültecileri olmak üzere hepimizi özgürleştirecek olan baskı karşıtı uygulamaları nasıl yaygınlaştırabileceğimizi gün geçtikçe daha fazla konuşmamız gerektiğini ve Yogyakarta İlkeleri’nin uygulanması için sosyal hizmet uzmanları olarak makro düzeyde çalışmalar gerçekleştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Gökkuşağının fobilerimizi, ön yargılarımızı ve sınırları yıkması dileğiyle…

* Bu yazı, Avrupa Birliği'nin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla KAOS GL’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

lgbti-esitligi-icin-kat-edilecek-cok-mesafe-var-yayini-turkcede-1



Etiketler: insan hakları, mülteci, sosyal hizmet
İstihdam