25/03/2011 | Yazar: Tanıl Bora

Türkiye’de siyasi saikli linç eylemleri, nadirattan değil.

Türkiye’de siyasi saikli linç eylemleri, nadirattan değil. Özellikle Kürtlerin, solcuların ve geyler-lezbiyenler-transseksüellerin uğradıkları linç saldırıları, neredeyse rutin haber niteliği taşıyor.
 
Yakın zamandan bir örneği hatırlayalım. 18 Ekim’de İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda yasa dışı dinlemelere karşı bir protesto gösterisi yapan Özgürlük ve Dayanışma Partisi üyeleri, Kasımpaşa maçına gitmekte olan yaklaşık yüz kişilik bir Trabzonsporlu taraftar grubunun saldırısına uğradı. Trabzonsporlu taraftar grubu, “Kahrolsun PKK” tezahüratıyla, partililerin üzerine saldırdı. Linç rutinimizin standart özelliklerinden biri budur: Alâkalı-alâkasız “PKK’lılar bildiri dağıtıyor.” diye bağırdığınız birilerine karşı, bir topluluğu linç güruhuna dönüştürmek çok kolay. Trabzon’da yayımlanan Günebakış Gazetesi’nde, bu saldırganlıktan Trabzonlular adına hicap eden bir yazara tepki gösteren bir okurun elektronik mektubunda söyledikleri de, linççi zihniyetin tüyler ürpertici bir beyanı niteliğinde (imlâsına dokunmadan aktarıyorum):
 
ÖDP’lilere tepki gösterenlere sonuna kadar destek veriyorum. Kimsenin zoruna gitmesin. Ulusal basın ağzıylada yazı yazma yok. Trabzon’un dışarda kötü imajı olşuyormuşta bilmem ne?.. Bunlar beni ilgilendirmiyor. Dışardaki insanlar önce kendi kapısının pisliğini temizlesin. ÖDP’lilerin eski genel başkanı şu an BDP’de vekil. Hangi siyasi yelpazede de oldukları aşikardır. Sen gösteri yapacağım deyip hazırladığın kartpostallarda Başbakan’a ve Fethullah Gülen’e hakaret ederken bir de üstünde sarı kırmızı filamalar. Biz ‘PKK kahrolsun’ dediğimizde faşistiz! Ohh ne güzel dünya. Ben AKP’li değilim hiçte hazetmem Tayyip Erdoğan’dan. Ama bu ÖDP’li grup ve destekleyenlerinin PKK’dan hiç bir farkı yoktur. Sonuna kadar Trabzonlu’yum. Ogün Samast’ı da çok seviyorum. Hrant Dink adam olsaydı da Türkler’in kanını zehire benzetmeseydi. Öldükten sonra herkes kahraman oluyor. Ahmet Kaya da PKK’nın önde gideniydi. Şimdi yaşasa peygamber ilan edeceklerdi. Bırakın bu işleri. Herkes adam olsun sonra gelsinler Trabzonlular’ın milliyetçiliğini, adamlığını sorgulasınlar. Son olarak son zamanlarda Türk milliyetçiliği sanki öcüymüş gibi göstereliyor. Eğer vatani duyguları çok derin yaşamak faşizme giriyorsa ne mutlu bana, Ne Mutlu Türküm Diyene.”
 
Örnek olayımızın bir başka tipik özelliği, polisin saldırgan Trabzonsporlu taraftarlar hakkında işlem yapması ve onları çembere alarak “güvenle” gidecekleri maça kadar onlara refakat etmesidir. Birçok benzer olayda, bunun da ötesinde, linç saldırısına uğrayanların suçlandığını hatırlıyor ve biliyoruz. Bu olayın büyük medyada çoğunlukla Trabzonsporlu taraftarlarla ÖDP’liler arasında bir “gerginlik” olarak haberleştirilmesi de tipiktir; linç, kavga olarak sunulmuştur.
 
Linç eylemlerinin kolayca gerçekleşmesi, cezasız kalması, hatta gerek kamuoyunda gerekse idari ve siyasi makamlarca meşrulaştırılması, Türkiye’de kanıksanacak derecede yerleşikleşmiştir. Bu neredeyse düzenli pratik nedeniyle, bir “linç rejimi”nden söz edebileceğimizi düşünüyorum; bu fikri, Birikim Yayınları’ndan çıkan Türkiye’nin Linç Rejimi adlı küçük kitabımda işlemiştim.
 
Linç girişimlerinin siyasi bağlamını o kitaba havale edip, burada Türkiye’de linçin başka veçheleri üzerinde durmak istiyorum. Bir kere, siyasî olmayan linç vakalarının da nadirattan olmadığına dikkat etmek gerek. Hızlı bir gazete taraması, bazen suçlu ya da zanlıları hedef alan, bazen de olmadık sebeplerden kaynaklanan linç saldırılarının yaygınlığını ortaya koyacaktır. Veya yine İstanbul İstiklâl Caddesi’nden ve yine futbol taraftarlarıyla ilgili, ortada bir sebebin de olmadığı bir vakayla yüzleşebilir; Kasımpaşalı bir taraftar grubunun, gerçekten durup dururken üç genci öldüresiye dövmesine dair tanıklığı okuyabilirsiniz (http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=taksim%27in+ortas%C4%B1nda+dayak+yemek). Toplumda şiddetin yaygınlığı ile ilgili, ezber yakınmaların ötesinde bir şeyler yapmak gerektiğini -umutsuzca- tekrarlayalım.
 
Dikkat çekmek istediğim ikinci nokta, linç konusunda sanki çok büyük bir duyarlılığın olduğu zehabına kapılmamıza yol açabilecek bir şekilde, her yerde her vesileyle linçten söz ediliyor olmasıdır! Bir dizi örnek sayabiliriz. Son Anayasa referandumundaki tutumu nedeniyle (başka sanatçıların, yazarların yanı sıra) Sezen Aksu’ya yönelen tepkiler, sanatçının linç edildiği yorumuyla karşılandı. Fazıl Say’ın da arabeskçilere “yavşak” dediği için uğradığı eleştiriler üzerine, “linç edildiği” yazılıp söylendi. Antalya Altın Portakal yarışmasına davet edilen sinemacı Emir Kusturica’ya Yugoslavya iç savaşlarında etnik temizlikçi Sırp milliyetçilerini desteklediği için yöneltilen protestolar, “linç” olarak yorumlandı. Protestoculardan yönetmen Semih Kaplanoğlu da sert biçimde eleştirilince, onun da “linç edildiğini” söyleyenler oldu. 2010 Mart’ında kısa bir süre gözaltında tutulan şarkıcı Tarkan’ın menajeri, “Linç kampanyası yapılıyor.” demişti. Üst üste yenilgiler alan Fenerbahçe futbol takımı için “yaralı hayvan” ifadesini kullanması üzerine eleştiriye uğrayan Beşiktaş Teknik Direktörü Schuster’in de “linç edildiği” söylendi. Ama en çarpıcı örnek, 12 Eylül 2009’da Kanaltürk’te Manken Tuğba Özay’ın söyledikleridir: “Beni linç etmek için, kilolu dediler…”
 
Velhasıl, herkes linçten muzdariptir -buna karşılık ise, taşlı-sopalı ve darplı bir linç vakası olduğunda bunu “linç” olarak kamuoyu gündemine getirmek hiç kolay değildir! Bir mankenin hafif tombul olduğunu ima etmek bile “Bu linçtir!” tepkisiyle karşılanabilmekte, ancak örneğin yazının başında aktardığım olayı veya Tophane’de bir sanat galerisini basarak sergi açılışındaki topluluğa saldıran güruhun eylemini “linç” olarak tanımlamaktan birçok “kanaat önderleri” dahi kaçınmaktadır. Bu dengesizliğin, gerçekten hastalıklı bir durumu işaret ettiğini fark etmek zorundayız. Linç sözcüğünün olur olmaz kullanımının, “gerçek” linçle ilgili duyarlılığı düşürücü etkisini de fark etmek zorundayız.
 
Hem şiddet kültürüyle hem az evvel söz ettiğim hastalıklı ruh ve zihin haliyle ilgili bir noktaya daha değineceğim. İnternette bir “linç videoları indir-izle” sitesi var. Ziyaretçilere “tecavüzcüye linç girişimi”, “hırsıza meydan dayağı”, “tangalı erkeğe linç girişimi”, “taksiciden travestiye polis otosunda dayak”, “Amerika’da 16 yaşındaki kızı döven liseliler” gibi başlıklar altında linç görüntüleri servis ediyor. Bunun benzerlerini ülkenin çok satan gazetelerinin internet sayfalarında da görebilirsiniz; “kapkaççıya linç” türünden anonslarla, okurlar “izlemek için tıkla”maya davet ediliyorlar. Bu, linçin seyirlik eğlence olarak sunulmasıdır ve şiddet pornografisidir. Linçin skandal olarak karşılanmadığı ve linç vakasının insanlık adına bir utanç duygusuyla değil de “Acaba niye yapmışlar?” (zımnen: kim kaşınmış) merakıyla karşılandığı bir toplumsal vasatta, linçin seyirlik olması şaşırtıcı değildir.
 
* İnsan Hakları Ortak Platformu'nun (İHOP) "Diyalog" Dergisi’nin 7. sayısında yayımlandı.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
nefret