12/12/2008 | Yazar: Ali Erol



‘Gökkuşağının renklerinin en parlak halleriyle ışıldaması için yapmamız gereken tek şey örgütlenmek. Fikirlerimizi inatla haykırmak. Ve mücadelenin her zaman sürmesi gerektiğini unutmamak. Ve unutturmamak.’ Emekçi Hareket Partisi’nden eşcinseller partide örgütlenmelerini ve solun LGBT haklarıyla ilişkisini Kaos GL’ye anlattılar.

‘Türkiye solu yegâne sorun olarak kendilerine Türk, erkek, sendikalı, sanayi işçilerinin sorunlarını alıyorlar. Bu kalıba uymayan diğer tüm hak ihlalleri, ayrımcılıklar, ezilme biçimleri zaten ‘bu yegâne sorun ve bu sorun ekseninde şekillendirilmiş bir devrimle çözümlenecektir!’’. Emekçi Hareket Partili LGBT bireyler bu yaklaşıma itiraz ediyorlar. ‘Herkesin dans edebileceği’ bir ‘Devrim’i kurmak için mücadele ettiklerini ve bunun için de EHP’de örgütlendiklerini söyleyen EHP’li eşcinsellerle örgütlenme süreçlerini ve çalışmalarını konuştuk.



Kendinizi partili LGBTT’ler olarak tanımlıyorsunuz. Peki, Emekçi Hareket Partisi’nin LGBT Örgütü nasıl ortaya çıktı; parti mi sizi örgütledi yoksa sizler mi partiyi örgütleyip kendi alanınızı yarattınız?

Elif: Emekçi Hareket Partisi daha kurulurken aynı EHP’li Kadınlar, EHP Gençliği gibi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinden dolayı ezilen bireylerin ve bu ezilme biçiminin aynı kadınlar, aynı gençlik gibi ayrı bir kategori oluşturduğu ve kendi öz örgütlülüğünü yaratarak ancak mücadele verebileceğini benimsemişti. Hatta tüzüğümüzde de bu tanıma yer verdik. Ancak her alanda olduğu gibi bu örgütlenmeyi yaratacak öncülere ihtiyacımız vardı.

Pelin: Yani birilerinin çıkıp, LGBTT’lerin çıkıp partiyi örgütlemesi, taleplerimizi haykırmamız, gündem etmemiz ve kendi alanımızı yaratmak üzere talepte bulunmamız gerekti. Her toplantıda kendimizi ifade edebilirken, LGBTT politikası adına karma örgüt olarak, kadın örgütümüz olarak pek çok şey yapmaya çalışırken bir süre sonra kendi imzamızın, adımızın, organlarımızın, varlığımızın ortaya konabilmesi için öz örgütlülüğümüzü var etmemiz gerektiğini gördük.

Elif: Hatta bu ihtiyacımız en net 8 Mart 2008’de gözler önüne serildi.

Pelin: Mutlaka biz Lezbiyen, Biseksüel, Travesti kadınlarla ilgili dövizlerimiz olmalıydı alanda. Ama altına EHP’li Kadınlar imzası atamazdık. Hatta daha çok LGBTT olmayı toplumun gözüne sokmamız gerekiyordu.

Elif: Kendi imzamız konusundaki haklı ısrarımızda 5 Mart 2008’de, fiilen yürüttüğümüz çalışmaları resmiyete dökerek, örgütümüzün kurulmasıyla sonlandı. Yani evet partiyi biz örgütledik ve Türkiye’de bir ilke imza attık.

Belma: Tabii örgütümüz kurulduğunda henüz partili olmayan bizler için süreç biraz daha farklı işledi. Ben bir parti altında sesimi daha çok çıkarabileceğimi, mücadelemizi daha çok kitleselleştirebileceğimizi düşünerek partili oldum.

Gülben: Benim içinse partide sadece LGBTT’lerin olmaması önemliydi. Çünkü pek çok heteroseksüel yoldaşımız bize destek oluyor. Onlarla omuz omuza olduğunu bilmek çok güzel. Eşcinseller, Kürtler, aleviler bir olsun mücadele edelim… Çünkü tüm insanlarla devrim yapacağız ve tüm insanlar için devrim yapacağız.

Belma: Hani Marksizm diyoruz ya, yani eşit olmak, eşit bir dünya yaratmak… Gökkuşağının renklerini de yansıtmalıyız her yere.

Behlül: Sonuçta bir şeyleri değiştirmek için örgütleniyoruz. Hem LGBTT’ler olarak ayrı sözünü söyleyerek hem de heteroseksüellerle hiçbir ayrımcılık olmadan mücadele edilebileceğini görmek EHP’li olmamdaki en büyük etkendir.

EHP ne zaman kuruldu? Tüzüğü ve çalışmalarıyla diğer sosyalist partilerden LGBT politikasında hangi yönüyle ayrılıyor?

Pelin: 5 Ocak 2005’te kurulduk. Kurulduğumuz günden bu yana tüzüğümüzde yer alan ‘LGBTT’lere yönelik ayrımcılık ve nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiği’ maddesi pek çok eksik içerse de…

Behlül: Bunun üzerinde de çalışıyoruz, gerekirse baştan yazacağız.

Pelin: Sonuçta tüzüğümüzde LGBTT politikasına yer vermemiz bile Türkiye Sosyalist Hareketi açısından çok önemli.

Elif: Tabii ki en temel ayrım noktamız kendi ‘Sosyalist LGBTT Politikası’ nı ortaya koymaya çalışan bir örgütümüzün olması. Akıp giden bir hareket olan LGBTT hareketinin yakın takipçisi, destekçisi olmaktan öte tüm varlığıyla onun bir parçası olması. Ve gökkuşağına kendi rengimizi de katarak hep beraber daha güçlü bir LGBTT mücadelesi kurmak istememiz.



EHP öncesinde yer aldığı sosyalist parti veya örgütlenmelerde cinsel yöneliminden dolayı var olamayıp partinize gelen LGBT bireyler var mı?

Pelin: Partimize üye olanlar yok ama çalışmalarımızın düzenli takipçisi olan arkadaşlarımız var. Parti içi homofobik tutumlardan ötürü değil ama yoldaşlarının yönelimini bilmediği ve onlarla herhangi bir dayanışma ilişkisi içine giremeyen arkadaşlarımız.

Sizce sosyalist parti ve örgütlenmelerin çoğunda LGBT bireyler neden var olamıyorlar?

Belma: Toplumumuzda bu kabullenilmiş bir şey değil. Bir de partilerinde baskısı var. En azından bazılarının. O partinin halk nezdinde dışlanacağı, kabul görmeyeceği gibi kaygılardan olduğunu düşünüyorum bunun da. Ve bütün bunların da etkisiyle LGBTT’ler çekiniyorlar, görünür olamıyorlar

Pelin: Pek çok partinin kadın örgütü de yok. Kadın hareketine dair bile esastan bir lafı yok.

Behlül: Ki bunu söylemek daha kolay. Sokağa çıksan on kişiye kadınlar eziliyor mu desen en az yedisi sekizi evet der. Ama aynı şey biz LGBTT’ler için geçerli değil.

Elif: Bu Türkiye solunun yegâne sorun olarak kendilerine Türk, erkek, sendikalı, sanayi işçilerinin sorunlarını almalarından kaynaklanmaktadır. Bu kalıba uymayan diğer tüm hak ihlalleri, ayrımcılıklar, ezilme biçimleri zaten ‘bu yegâne sorun ve bu sorun ekseninde şekillendirilmiş bir devrimle çözümlenecektir!’. Ama insanlara dair hiçbir sorun biz Marksistlere yabancı olamaz. Hiçbiri tali değildir. Ve ancak hepsini bir bütün olarak ele alıp mücadeleye dönüştürdüğümüzde ‘Herkesin dans edebileceği’ bir ‘Devrim’i kuracağız.

Pelin: Bir de ne yazık ki sosyalist partiler de genel bir sorun olan homofobiyi hâlâ kapsayabiliyorlar. Parti içinde ya da partinin dışa yansıttığı kültürel konum bu homofobiden tamamen nasibi almış durumda. Yeşil parkalı, pantolonlu, kırmızı şallı biri olman lazım devrimci olmak için. Ama gerçek böyle değil ki. Hani mini etekli kadın önderler, hani translar, hani başörtülüler. Devrimi hep beraber yapacağız.

Belma: Doğal olarak da pek çok LGBTT olmak istediği gibi, kendi kültürüyle kimliğiyle var olamıyor. Ve kendi sözünü söyleyemiyor.

‘Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimlikleri Araştırma Atölyesi’ adı altında duyurduğunuz çalışmanızı ‘TOPlumsal Cinsiyet Araştırmaları Atölyesi’ şeklinde sürdürüyorsunuz. Atölye isimleri arasında tanımladığınız, politik bir fark mı var?

Behlül: Başka Kültürevi bünyesinde gerçekleştirdiğimiz atölye çalışmaları bunlar. Ve her il katılmak isteyen herkesle beraber nasıl bir çalışma yürüteceğine, adına ihtiyaçları doğrultusunda kendisi karar verdi. Tabi ki iller arasında bir koordinasyon ve dayanışma söz konusu ama asıl olan o ildeki atölye üyelerinin fikirleri.

Gülben: Biz Eskişehir’de ‘cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri araştırma atölyesi’ olarak yürütüyoruz çalışmalarımızı. Ve ilk elden hedefimiz araştırmak, deneyimlerimizi paylaşmak, dayanışmak. Bu yüzden mesela oturumlarımızın çoğuna heteroseksüelleri almıyoruz. Önceliği atölye katılımcısı olan LGBTT’lerin kendilerini ifade edebilmelerine, politik gelişimlerini sağlayabilmelerine veriyoruz.

Behlül: ‘TOPlumsal Cinsiyet Araştırmaları Atölyesi’ ise İstanbul Başka Kültürevi’ndeki atölyemiz. İstanbul Eskişehir’den farklı olarak daha çok toplusal cinsiyet kavramından yola çıkıp feminist heteroseksüel kadınların da katılımıyla (erkeklere de açık) bir çalışma içine girdi. Ve kısa film çekimleri, kitap analizleri gibi pek çok projesi var.

Belma: Yakında Ankara Başka Kültürevi’nde de gökkuşağı bayrağımız dalgalanacak. Bir atölye için orda da LGBTT’ler hazırlanmaya başladı.

Atölyeleri nasıl örgütlüyorsunuz? Atölye sürecinde şimdiye kadar hangi çalışmaları yaptınız; sonuçları ne oldu?

Pelin: Her il kendi koşullarına göre belirlediği tarihlerde toplanıyor ve çalışıyor. Tabii ki araştırma’dan kültür sanat’a pek çok atölyeyi barındıran bir kurum bünyesinde bir atölye olmamızın pek çok avantajı var. Tanıtım, mekân, teknik gereçler gibi sıkıntılarımızla kültürevi kolektifiyle birlikte çare arıyoruz.

Belma: İlk çalışmalara başladığımızda katılım düşükken ve kişiler sürekli değişiyorken yavaş yavaş sabit bir ekip olduk. Ve bir araya geldiğimizde o dayanışmanın sağlanması bile yeni pek çok kişinin katılması açısından ön açıcı oluyor.

Gülben: Ekip içinde görev alan arkadaşlarımızın sunumları ve tartışmalarla ilerledik daha çok. İstanbul’daki atölyenin bir söyleşisi oldu. Bundan sonra da hem kendi gelişimimiz açısından iç sunumları sürdürüp hem de film gösterimleri, söyleşiler hatta hep beraber eğlendiğimiz geceler organize etmek istiyoruz.



En son ‘Homofobi ve Eşcinsel Hareketin Tarihi’ söyleşiniz nasıl geçti? Murat Çelikkan’ın özellikle altını çizdiği noktalar hangileri oldu?

Behlül: Murat Çelikkan mücadele tarihimize dair pek çok güzel ayrıntı anlattı. Ama hem tüm tarihimizin gösterdiği hem de Murat Çelikkan’ın özellikle altını çizdiği nokta ‘Görünürlük’tü. Ancak görünür olup bir şeyler için mücadele etmeliyim dersen, bu mücadeleye girişebilirsin ve bir şeyleri de değiştirirsin.

Pelin: Zaten bu görünürlüğün de örgütlenmeyi beraberinde getirdiğini anlattı Murat Çelikkan. Daha çok elin ancak o zaman birbirine sarıldığını.

Behlül: LGBTT mücadelesinin zaaflarını, ezilen bir kategori olarak nasıl değerlendirmemiz gerektiğini, yurt dışı deneyimlerini, şimdi ne yapabiliriz, yasal talepleri, T-T görünürlüğünü, nefret cinayetlerini… yani pek çok şeyi konuştuk.

Elif: En önemlisi mücadelede belki çok yeni olanlarla, daha deneyimli olanların birbirleriyle bir dayanışma ve paylaşım ilişkisine girmesiydi. Her fırsatta böyle etkinlikleri gerçekleştirmek temennisiyle.

Gökkuşağının tüm renklerinin bir daha solmayacağı bir devrimin garantisi ne olabilir?

Onur haftasında ‘aşk örgütlenmektir’ dövizleri taşımıştık. Gökkuşağının renklerinin en parlak halleriyle ışıldaması için de yapmamız gereken tek şey örgütlenmek. Fikirlerimizi inatla haykırmak. Ve mücadelenin her zaman sürmesi gerektiğini unutmamak. Ve unutturmamak.

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam