02/09/2009 | Yazar: Nevin Öztop

“Bir Eşcinselin Gözünden Heteroseksüellik” sohbeti, 2 Mayıs 2009, Cumartesi, Kaos Kültür Merkezinde, Kadın Kadına Buluşma gününde yapıldı.

“Bir Eşcinselin Gözünden Heteroseksüellik” sohbeti, 2 Mayıs 2009, Cumartesi, Kaos Kültür Merkezinde, Kadın Kadına Buluşma gününde yapıldı. Sohbet, “Türkiye’de Kadın Olma Halleri”* başlığı altında gerçekleştirildi. 

Bir eşcinsel ve bir heteroseksüel kadın oturuyorlarmış; heteroseksüel olan demiş ki…
 
- Aslında ilk birlikteliklerim, heteroseksüel ilişkilerdi çünkü daha kolayıma gediyordu bu. Ta ki bir sevgilim bana “bir erkek modeli isteseydim, zaten gider bulurdum” diyene kadar… Onu dedikten sonra kafama dank etti; evet, bir erkek modeline ihtiyacı yoktu onun. Bu sefer de “ Bir heteroseksüel çift nasıl mutlu olabilir ki?” demeye başladım. Heteroseksüelliği,  insanların mecburen yaşadıkları bir ilişki türü olarak düşünmeye başladım. Bu da aslında korkuttu beni bir zamanlar yaşadığım eşcinselliği kabul etmezken, bir süre sonra “onlar”ın bana yaptığını kendimin onlara yapmaya başladığımı fark ettim: Öteledim onları. Artık aradaki dengeyi biraz daha kurabiliyorum ama heteroseksüelliğe bakışım anne ve babamın ilişkilerinden çok da öteye gitmiş değil.
 
- Ben maalesef bir kıskançlık içerisindeyim heteroseksüellere karşı.
 
- Evet, bu kıskançlık bende de var. Heteroseksüel olmanın “dayanılmaz hafifliği” diyebilirim.
 
- Şimdiye kadar sadece heteroseksüel ilişkiler yaşmış bir kadın olarak buradayım. Şimdiye kadar belki 40 tane erkek arkadaşım olmuştur ama hiçbir zaman 2 haftadan sonra onları seviyor olarak kalmadım. Bu genel olarak “erkeklik” ile ilgili bir sorun olmalı. Onların erkekliğini biraz da bizim kadınlığımız belirliyor ama şimdiye kadar nasıl bir erkek olursa olsun uzun süre ilişki kurabileceğim bir erkek görmedim. Bazen bir kadını sevebilsem diyorum ama o rolleri yine de koruyacağız kim bilir... Maskülen ve feminen rollerini koruduğumuz sürece hiçbir şey değişmeyecek.
 
- Bazı arkadaşlarımızın ötekileştirdiğini düşünüyorum. Bizim ötekileştirilmemiz gibi, heteroları da biz ötekileştirmemeliyiz. Bilgi alış-verişi olmalı aramızda. Kimseyi ötekileştirmeden -bunu kendi aramızda da mümkün olduğunca yapmadan- her şeyle barışmamız gerekiyor çünkü heteroseksizmle, heterolar ile birlikte mücadele edilebilir.
 
- “Heteroseksüel” değil de, “hetero” kullanımını neden tercih ediyorsunuz?
 
- Heteroseksüel kelimesi uzun olduğu için.
 
- Ben, heteroseksüelleri sevmiyorum; o yüzden konuşmak istemiyorum.
 
- Ben de bazen sevmiyorum onları. Ben sevgilimle bir yerde sarılırken, onlar beni rahatsız ediyor ama ben hiç bir şekilde onları rahatsız etmiyorum mesela. Bir de, ablam evlenmek üzere ve düğünü olacak yakında. Babam heyecanlı; annem çok seviniyor. Ben de evlenmek istiyorum ama bir kadınla… Ve buna üzülüyorum.
 
- Sevilmeyen -yani heteroseksüel- bir kadın olarak konuşmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum aslında. Heteroseksüel olduğumu bana ne zaman öğrettiklerini, bunu nasıl fark ettiğimi söylemek istiyorum. Üniversiteye yeni başladığımda bir erkeğe ilgi duymuştum. Erkeklerden hoşlanmak, benim rutin olarak yaptığım bir şeydi. Ona yakınlaşmaya çalıştığımda, onun eşcinsel olduğunu öğrenmiştim. O dönem çok öfkeliydim ve onu eşcinsel olmakla “suçlamıştım”. İlginç tesadüfler üzerine Cahil Periler’i izledim. Filmde, eşinin eşcinsel olduğunu öğrenen kadın, aldatmasına değil, eşinin eşcinsel olmasına daha çok öfke duyuyordu.  Bu tesadüfe ek olarak, İzmir’de Melek Göregenli’nin öğrencisi olma şansını yakaladım. “Eşcinsellik diye bir şey var”ı kafama sokan oydu. Bir dönem, “Bir kadınla ilişki kurarsam, kendimi bu kadar ezilmiş hissetmem” diye düşündüğüm ve etrafımdaki birçok kadına çok baktığım dönemler oldu. Evet, heteroseksüellere birçok şans veriliyor ama onların arasında da ayrıca bir alt grup var: kadınlar.
 
- Heteroseksüel olmak ve eşcinsel olmak benim için aynı çünkü hayatımda her ikisi de oldu. Yalnızca şu var ki ben genelde heteroseksüel kadınlara âşık oldum. İşte ben onları anlayamıyorum. İlişkilerine bakıyorum: adamlar hiçbir şey yapmıyor, aramıyor, onları dövüyor ve kısıtlıyor. Bunu anlayamıyorum ben. Tabii diğer yandan, hemcins ilişki yaşıyorsunuz ve bekliyorsunuz ki kadın kadına empati ve anlayış daha fazladır. Ben iki tarafa da koyamıyorum kendimi maalesef.
 
- Heteroseksüel miyim bilmiyorum ama bu kelimenin haznesinin çok dar olduğunu düşünüyorum. Erkek arkadaşım oldu sürekli ve inanılmaz derecede şiddet gördüm onlardan. “Beni anlayacak tek kişi bir kadın mıdır?” diye düşünüyorum sürekli. Geçmişim sadece erkeklerle olsa bile, ben, heteroseksüellik kavramını reddediyorum.
 
- Ben biseksüel bir kadınım ancak heteroseksüel bir deneyimim şu ana kadar olmadı. Erkeklerden şiddet konusuna gelecek olursak… Ben kadınlardan şiddet gördüm. Sonuçta, kadınlar bunu diğer kadınlara da yapabiliyorlar. Benim en yakın arkadaşım, heteroseksüel bir kadın ve ben onu ötekileştirmek istemiyorum. Ne yazık ki şu da var ki, ben kadınlarla açık ilişki kurmaya başladıktan sonra, iletişimimiz ciddi anlamda koptu. Her gün görüşen iki insan, artık iki haftada bir görüşmeye başladı. Bunun nedeni, birbirimizi anlamamaya başlamamız. Ben dışarı çıktığım zaman benimle gelmiyor, gelemiyor. Neden? “Ben sizin yanınızda kendimi biraz garip hissediyorum.” cümleleri… Rahat olamamama meselesi sadece bu... Heteroseksüel insanları ötelemeyen bir ilişki ama… “Kendim heteroseksüel olsam?” diye düşünüyorum; “Hayır, kadınların olmadığı bir hayat düşünemiyorum”a varıyorum.
 
- Heteroseksüel ilişkilerde benim net olarak gözlemlediğim şu: Bir kadın. Onu bariz bir şekilde sömüren bir de erkek. Bu,  kadının var olma ve yaratıcılık gücünü öldürüyor ancak o kadın, o erkekten ayrılmıyor. Kadının, gelişme potansiyelini açığa çıkaramadığı ilişkileri sevmiyorum diyebilirim belki de…  Buna, heteroseksüel feminist kadınlar arasında çok rastlıyorum aslında. Peki nerede senin feminist bilincin? Feminizmin en önemli araçlarından biri, “güçlendirme”dir. Bu araçlar, kadına, kendi başına bir birey olduğunu anlatır. İlişkileri, emeği ve benliği sömürme açısından değerlendirmekte fayda var.
 
- Bugün biraz şaşkınım ben. Biraz önce yaptığınız atölyedeki 3 oyunu algılama ve onları yorumlama biçimim beni şaşırttı. Ben yargılayıcı bir kadınım ve heteroseksüellere bu kadar nötr baktığımı ya da heteroseksüellerle eşcinseller arasına bir ayrım çizgisi koymadığımı şimdi fark ettim. Çok heyecanlıyım. Bu oturumu düzenlediğiniz için ayrıca teşekkür ederim size. Ben, o üç oyunda, eşcinsel ya da heteroseksüel bir çift görmedim. Karşımda sadece birbirini seven çiftler vardı. Erkek ya da kadın olmalarını hissetmedim; demek ki heteroseksüellere sandığımdan çok daha nötr bakıyormuşum…
 
- Benim ayrımını yaptığım kavram, heteroseksüel ilişkilerdeki “erkeklik” değil, “adamlık” kavramıdır. Erkekliğin de ötesinde bir erkeklik: adamlık. Eşcinseller, eşcinsel olduklarını fark etmeden önce, belirli aşamalardan geçiyoruz. Ailemizde, iş yerimizde, okulumuzda, arkadaşlarımızın arasında…  Şimdiye kadar yaşadığımız hayatın tamamını sorgulayarak yepyeni bir başlangıç yapıyoruz. Ancak çoğu heteroseksüel insan, “verilmiş” şeyi, ömrünün sonuna kadar sorgulamadan yaşamak gibi bir eğilim gösteriyor. Belki de insan, canı acımadıkça hiçbir şeyi sorgulamıyor. Bunu sorgulamanın, “adamlık” kavramı içinde çok daha zor olduğunu düşünüyorum çünkü heteroseksüel ilişkiler içersinde bu “adamlık”ı taşımak daha güvenli. Adamlık: belirli bir yaştan sonra okulunu bitirmiş olması, iş edinmesi, askere gitmesi, evlenmesi ve çocuk doğurtması. İki kadının ilişkilerindeki güzelliği sağlayan şey ise, ruhların birbirine çok yakın olması ve rollerin işin içine katılmaması. Heteroseksüel kadınlar için dileğim ise, “adamlık”a kurban gitmemiş erkekleri bulmaları ve bizim şans eseri bulduğumuz mutlulukları onların da yakalamaları…
 
- Sohbetimizin başlığındaki “Bir eşcinsel ve bir heteroseksüel kadın oturuyorlarmış; heteroseksüel olan demiş ki…” cümlesi, bir fıkranın anlatılacağını çağrıştırıyor bana aslında çünkü en başta aklıma gelen şey, heteroseksüel kadınların, lezbiyenlere ya da biseksüel kadınlara, “üzerlerine atlanacak” potansiyeli üzerinden muameleleri… Ben, üstelik de çok politik ortamlarda yaşadım bunu. Sorulan sorular tamam homofobik olabiliyor. Meraktan soruluyor ama aslında homofobisini kusuyor orada bana. “Sana şöyle dokunsam ne hissedersin?” merak edilecek bir şey değil. “Sapık” muamelesi yalnızca. Bir gün de, ilk açıldığım çok yakın arkadaşım, “Dostlarına da aşık oluyor musun?” diye sormuştu. Ben de, “Sen grubumuzdan herhangi bir erkek arkadaşımıza bunu sorar mısın?” dedim. Sana aşık olup olmadığımı soruyorsan, tabii ki eğilim. Gerçekten fıkra olabilecek, trajikomik hikâyeler var.
 
Şu da söyleniyor: “Anlayamazlar. Anlayamayız.” Bu bir anlama meselesi değil çünkü anlamak gerekmiyor ve bu, empati kurulacak bir konu değil. Kimseden anlayış da beklemiyorum. Sadece saygı beklerim. “Seni anlayamadığım için böyle soruyorum.” diyenler komik geliyor bu nedenlerle.
 
Son olarak, kalıpları ben de sevmiyorum ama bir şey için mücadele verirken, tanımlamanın gerekli olduğunu düşünüyorum. “Kadınları seven kadınlar” da diyebiliriz ama biraz uzun oluyor bu ama bir şekilde tanımlamak gerekiyor.
 
- Son dönemlerde, heteroseksüel kadınlarla bir tür travmatik ilişki yaşıyorum. Farkında olmadan onlardan uzak durmaya, hatta onlara soğuk ve kötü davranmaya başladım. “Aman yanlış anlamasınlar” endişesi,  sürekli moralimi bozuyor ve onlardan soğuma nedenim bu. Acaba bu geçici bir hastalık mıdır?
 
- “Eşcinsel kadın demeyelim.”, “Heteroseksüel kadın demeyelim.”… Bence bunları demek gerekiyor çünkü bir yandan “görünmez kılma” gibi bir politikanın hakimliği ile mücadele ediyoruz ve etmeliyiz.
 
- “Adamlık” kelimesi her ne kadar beni gerse de, katıldığım bir konuşma oldu. Feminizmin tadına bakmış -bir kadınla ilişki yaşamış olsun ya da olmasın- bir kadın, “adamlık” kokusunu, gittiği her yerde almaya başlayabiliyor. Ve bu algı, iletişimde olduğun çevreni belirler oluyor ve bu “adamlık” dediğin şeyden kaçmaya başlıyorsun. Ben, biseksüel bir kadınım ve şunu fark ettim ki “heteroseksüel” ilişkilerim bile, sözlük anlamıyla “heteroseksüel” olmuyor. İlişkinin boyutu, dokunmak ve kullanılan kelimeler değişiyor ve “adamlık”tan mümkün olduğunca sıyrılmış kişi göze çarpıyor ilişkide. Toplumsal cinsiyetlerin, biraz daha geri adım atmış olduğu ilişkiler belki de…
 
- Ben de bir hikâyemi paylaşmak istiyorum. Çalıştığım yerde bir arkadaşa açılmak zorunda kaldım çünkü aramızdaki konuşmalar her defasında tıkanmaya başladı. Aşk acısı çekiyordum o zamanlar. Sorduğu her şeyi cevaplıyorum ama bir tek sevdiğim kadının cinsiyetinden bahsetmiyorum. O da, “Erkekler şöyledir, erkekler böyledir zaten.” demeye başladı. En sonunda, “Benim ilişkilerim biraz farklı.” dedim. “Grup seks mi yapıyorsunuz?” diye sordu. “Öyle bir farklılık değil. Cinsiyet farklılığı.” dedim. Donup kaldı… Bir süre sonra, “Ne güzel…” dedi. Ardından, “Ben erkeklerden hoşlandığım için bilemem tabii.” dedi. En sonunda da “Biz, 5 kız kardeşiz. Beşimiz de % 100 heteroseksüeliz.” diye ekledi. “Kardeşlerime de bana da bulaşma.” demek istedi sanırım… 
 
* “Türkiye’de Kadın Olma Halleri” başlığı altında 2009 yılı boyunca gerçekleştiriyor olduğumuz söyleşiler, Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından desteklenmektedir. 


Etiketler: kadın
nefret