29/10/2009 | Yazar: Remzi Altunpolat

Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Türkiye’nin dört bir yanında ‘cumhuriyeti(miz)in’ seksen altıncı yılı askeri-sivil resmi erkânın boy gösterdiği törenlerle kutlanacak.

Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Türkiye’nin dört bir yanında ‘cumhuriyeti(miz)in’ seksen altıncı yılı askeri-sivil resmi erkânın boy gösterdiği törenlerle kutlanacak. Kimi belediyeler popüler şarkıcıları davet ettikleri konserlerle kutlayacak ‘cumhuriyeti(miz)in’ kuruluş yıldönümünü. Televizyonlar, ‘cumhuriyeti(miz)in’ kuruluş öyküsünü anlatan filmler ya da belgeseller gösterecekler. Radyoda ve ekranda atamızın sevdiği şarkılar dönecek gün boyu.  Gazeteler Türk bayrakları ile kaplayacaklar ön yüzlerini, cumhuriyet eki verecekler. Böylelikle bir cumhuriyet bayramını daha sözde tüm Türkiye hep birlikte (!) kutlamış olacağız.  

‘İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle yaratma’ ideali ile yola çıkan cumhuriyet aradan geçen seksen altı yılda gerçekten imtiyazsız ve sınıfsız bir toplum yaratmayı başaramadığı gibi her türlü farklılığı yok sayan, bastıran bir idare etme tarzının adı oldu bu topraklarda. Uzun süre işçi sınıfının varlığını inkâr etti bu cumhuriyet… Bu cumhuriyet, yirminci yüzyılın ‘ilk anti-emperyalist savaşı’ diye övündüğü ‘Kurtuluş Savaşı’nı birlikte verdiği Kürtleri inkâr etti ve diğer halkları da… Kadınları kamusal alana çıkardı çıkarmasına da ‘modern’ görüntüsüyle erkeğin yanında arz-ı endam edecek fazilet abidesi anneler olarak. LGBT’ler ise ‘zaten yoktular…’
 
Bu minvalde cumhuriyetin eğitim politikaları homojenleştirmenin bir aracı oldu sadece. Tek dil, tek vatan, tek bayrak vedahi tek tip insan zihniyetinin yön verdiği bir eğitimden ‘fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerin’ nasıl yetiştirilebileceği ‘cumhuriyetin asıl sahiplerince’ sorulmadı hiç. Evet, cumhuriyetin asıl sahipleri vardı, bir de bu asıl sahiplerin yerine kaim olmak isteyen başka muktedirler. İkisi arasındaki iktidar mücadelesine tanık olduğu cumhuriyetin tarihi. O nedenle cumhuriyet, hiçbir zaman bir zümrenin yekdiğeri üzerinde tahakküm tesis etmediği, edemeyeceği bir halk cumhuriyeti olamadı. Halk kimsesizdi, o halkın pek sevemediği ama onun bir parçası olan LGBT bireyler kimsesizlerin kimsesizi. Oysa Mustafa Kemal ‘cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir’ dememiş miydi?
 
Cumhuriyetin okullarında aile toplumun temeli olarak öğretilir, anne, baba ve çocuklardan oluşan ‘sıcak aile yuvaları’ yüceltilirdi. Ailenin ahengini bozacak, huzurunu kaçıracak, ona zarar verecek tutum ve davranışlarda olanlara müsamaha gösterilemez, cezalandırılırlardı. Bu davranışlarında ısrar ederlerse ailenin bir ferdi olmaktan çıkarlardı artık. İşte okulumuz ve ülkemiz de böyle ‘büyük ve mutlu bir aile’ydi ders kitaplarına göre. LGBT’ler ise ‘doğallığında’ ailenin, okulun ve necip Türk Milletinin bir ferdi olmayı hak edemedi(!) hiç bir zaman.
Cumhuriyet bayramı(nız/mız) kutlu olsun. 
 

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret