21/05/2009 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Brezilya Cumhurbaşkanı Louiz İnacio Lula da Silva ile bu özel röportajı Kürşad Kahramanoğlu, Kaos GL Dergisi ve BirGün Gazetesi için yaptı.

Brezilya Cumhurbaşkanı Louiz İnacio Lula da Silva ile bu özel röportajı Kürşad Kahramanoğlu, Kaos GL Dergisi ve BirGün Gazetesi için yaptı.

Röportaj, Kaos GL Dergisinin Mayıs-Haziran sayısında yayınlandı. Lula'nın Türkiye ziyareti vesilesiyle bu özel roportajı kaosgl.org okurlarıyla da paylaşıyoruz.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de bir gün Kaos GL Dergisinin sorularını cevaplamasını ümit edelim... 

"... önyargıyı, insan beyninin sahip olabileceği en sapıkça hastalık olarak görüyorum"

‘... hükümetimin ülkemizdeki bir numaralı önceliği açlık ve fukaralığa son vermek."


Sayın Başkan, beni kabul ettiğiniz ve Türkiye’nin günlük gazetelerinden ‘BirGün’ ve ülkenin Ankara’da basılan yegane LGBTT dergisi ‘KAOS GL’ için soracağım soruları cevaplandıracağınız için size teşekkür ederim. İlk sorum, içinde bulunduğumuz global ekonomik kriz hakkında olacak. Size göre bu krizin sorumlusu kim ya da ne?

 
Türkiye’nin dost ve misafirperver insanlarına büyük bir sempatimin olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum.
 
Herkes, ekonomik ve finansal krizin merkez ülkelerde başladığını biliyor. ABD’deki gayrimenkul piyasası balonunun sönmesi ile başladı. Finansal kontrol eksikliği uzun zamandır birikmekteydi. Borçların ödenememesi, büyük kayıplara yol açtı. Dünyayı saran bir dizi kriz zinciri yayıldı ve ciddi bir kriz, dünya ekonomisini sarstı. Üretim sektörü, ciddi bir şekilde zarar gördü ve Brezilya, Türkiye gibi, bu sorunların yaratılmasında hiçbir sorumluluğu olmayan ülkeleri bile sarstı.

Açıkça görülüyor ki; gerekli kontrol ve regülasyonların olmaması, sınırsız kârdan başka bir şey düşünmeyen spekülatörleri yüreklendirdi. Krizin nedeni budur. Para piyasalarında ciddi bir regülasyonun olmaması da çok önemli bir neden. Bu durum, serbest piyasa sistemine tapanların yanıldıklarını açıkça gösteriyor. Bu durumun tekrar etmesine müsaade edemeyiz. Bu yüzden, bu piyasaları daha akıllı bir şekilde regüle etmeliyiz. Finans dünyasını takip edecek ve yönlendirecek etkili mekanizmalar geliştirmeliyiz.
 
Biz, bu kriz nedeni ile ciddi bir tehdit altında olan, iş ve gelirini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan milyonlarca erkek ve kadına karşı sorumluyuz. Kriz aynı zamanda milyonlarca insanı gelecekleri hakkında kaygılandırıyor. Fakat biz, daha çok çalışmaya devam etmeliyiz. Herbirimizin ekonomiyi tekrar yoluna koyma konusunda sorumluluğu var.
 
Bu durumda, gelişmekte olan ülkeler ne yapabilirler? Bu krize karşı Brezilya ve Türkiye, dayanışma içinde nasıl bir ortak strateji geliştirebilir?
 
Karşı karşıya bulunduğumuz bu zor durum için ciddi ve kalıcı çözümler üretmeliyiz. Krizin global niteliği göz önünde tutulursa, üretilecek çözümler de global olmalı. Genel olarak, gelişmiş ülkelerin, biraz da gelişmekte olan ülkelerin üretecekleri çözümlere bağımlı olduklarını söylemek abartı olmaz. Bu nedenle, zaman çok taraflı forumlar zamanı. Bir sonraki kararların alınacağı, Nisan ayındaki Londra G-20’ler toplantısı, bizlere önemli bir fırsat sunuyor.
 
Uluslararası finansal kurumların, global ekonomiyi yönetme yöntemlerini değiştirmeliyiz. Bu kurumlar, hiç zaman kaybetmeden finans dünyasını kontrol ve regüle edebilecek şekilde yeniden yapılandırılmalılar.
 
Aynı zamanda, risk ve masrafları başka ülkelere yüklemeden, her ülkenin sorumluluk almasını sağlamalıyız; özellikle de krizin maliyetini en fakirlerin üzerine yıkmadan!
 
Hemen şunu da söyleyeyim; milletlerarası toplum yardımları; özellikle de en fakirlere yapılan yardımlar kısılmamalı. Alabileceğimiz önlemlerden biri ‘Doha Round’u hızla sonuçlandırmak olabilir. Bu koordine edilmiş global bir kararın göstergesi olur, pazarlara güven verir ve korumacı yaklaşımları önler.
 
Yeni Obama Başkanlığı, ABD’nin Brezilya ve Latin Amerika işbirliğinde ve ilişkilerinde ne gibi değişiklikler yapacak?
 
Obama Başkanlığının ilk haftalarını büyük bir ilgiyle izledik. Yeni Amerikan Hükümeti’nin, Latin Amerika’da açacağını söylediği ‘yeni sayfa’ hakkında büyük bir beklenti var.
 
ABD’nin, Latin Amerika ile başlatacağı yeni ortaklığın en önemli öğelerinden biri, Amerika’nın Küba’ya karşı olan politikasında köklü bir reform yapması olabilir. ABD, Küba’ya uyguladığı ambargoyu kaldırarak diyalog arzuladığını, farklılıkları kabul ettiğini gösterebilir ve yıllardır devam eden ve sonuç alınamayan metodlardan vazgeçebilir.
 
ABD ve Brezilya arasındaki ikili ilişkiler bugünlerde en iyi günlerini yaşıyor. Mesela, ABD pazarlarına hiç kısıtlamasız giren etanol konusunda, işbirliğimizi geliştireceğimize güveniyorum. Bu da, Orta Amerika ve Karayipler’deki ülkelerin yararına olacak.
 
Benim ülkemde, yakın bir gelecekte sosyalist bir sendika liderinin Cumhurbaşkanı seçilmesi, bir rüya. Sizin İşçi Partisi ve sendikal geçmişinizden tabii ki haberdarım. Bu geçmiş, sizi Başkanlığa nasıl hazırladı?
 
Benimki gibi bir hayat hikâyesi olan birinin, Başkan seçilebilmesi için Brezilya Demokrasisi’nin olgunlaşması gerekiyordu. Aynı zamanda, 2002’deki adaylığımın başarıyla sonuçlanabilmesi için, geleneksel ittifaklarımızın ötesinde de ittifaklar kurmamız gerektiğinin bilincindeydik.
 
Sendikal tecrübem, benim müzakere edebilme kapasitemi geliştirdi ve sermaye/emek ilişkilerini geliştirmemiz gerektiği konusundaki fikirlerimi rafineleştirdi. Daha önemlisi, bu ilişkileri düzelterek Brezilya’yı, halkına karşı içinde bulunduğu sosyal borçtan kurtarmamız gerekiyordu. Benim mütevazı geçmişim, açlık ve fukaralığı sadece Brezilya’da değil, bütün dünyada yok etmemiz gerektiği konusunda akıl berraklığı sağladı.
 
Cumhurbaşkanlığınızın ilk döneminin başlarında, sizi bir televizyon programında seyretmiştim. ‘Beni en mutsuz eden şey, bir çocuğun aç uykuya dalmasıdır’ demiştiniz. İki dönem başkanlığınızın son yılına girmek üzeresiniz, ‘Brezilya’da daha az çocuk aç uykuya dalıyor’ diyebiliyor musunuz? Başkanlığınızın bugüne kadarki süreçte, en önemli başarısı nedir?
 
Bütün Brezilyalıların günde üç öğün yemek yiyebilme hakları olduğu, benim Başkan olmadan çok önceki yıllardan beri kavgasını verdiğim bir konu. Ben şunu hiçbir zaman anlayamadım, kabul edemedim: Brezilya, bu büyük ülke, bir yandan bu kadar zengin, dünyanın en büyük yiyecek üreticilerinden biri, öte yandan insanlar açlık çekiyorlar. Bu nedenle de, hükümetimin ülkemizdeki bir numaralı önceliği açlık ve fukaralığa son vermek. Sosyal katılımcı politikalarımız başarılı.

Sonuçlar açık: 20 milyon insandan fazlası, fukaralık sınırının üstüne çıkıp daha fazla tüketmeye başladılar. Brezilya’daki halkın çoğunluğu, artık orta sınıf. İnsanlar, ‘hayatlarına daha değer verilir’ koşullarda yaşıyorlar. Bunun neticesinde de iç pazarımız daha güçlü. Bu da, bizi bugünki uluslararası krize karşı daha dayanıklı yapıyor. ‘Bolsa Família*’ adını vermiş olduğumuz programımız, 11 milyon aileye asgari ücret seviyesinde gelir sağlıyor; ki bu da, dünyanın en önemli sosyal destek programlarından biri.
 
*‘Bolsa Família’ programı, ‘her bireyin ve ailenin gerekli yiyeceği alabilmesi amaçlı insan hakkını’ sağlayabilmek için ailelere direkt olarak para desteği sağlıyor.
 
Hepimiz, sizin, askeri cuntanın grevleri büyük ölçüde yasakladığı dönemlerde organize ettiğiniz çok büyük grevler dahil, sendikacı geçmişinizi biliyoruz. Başkanlığınız süresince, orduyla aranızda ne gibi gerilimler oldu?
 
Silahlı Kuvvetlerin Komutanları, anayasal konumlarından son derece haberdarlar. Benim onlarla olan ilişkilerim, bugün olduğundan daha iyi olamazdı. Onların muhatabı, orduyu yeniden yapılandırma ve teçhiz etme konularında fevkalade işler başarmış, Savunma Bakanı’dır. Savunma alanlarına ciddi yatırımlar yapıyoruz. Kaliteyi arttıracağız. Brezilya’da, silahlı kuvvetlerin konumu demokrasilerde olması gerektiği gibi; halk oyuna dayalı sivil güce itaat ediyorlar. 
 
Gerek seçim kampanyalarınızda, gerekse başkanlığınız döneminde, program ve icraatlarınızın en üst sıralarında hep sosyal programlar yer aldı. Neden? Nasıl oluyor da işçi sınıfı kökenli, Katolik bir Başkan, LGBTT hakları dahil olmak üzere, insan hakları konularına, bu kadar öncelik veriyor?
 
Bunun cevabı basit: Uzun zamandır, Brezilya Halkı ülkeyi düzeltecek bir hükümet bekliyordu. Yıllardır yüz yüze kaldıkları terkedilmişlikten çıkaracak bir hükümet özlemi içerisindeydiler. Ben bunları yapacağıma dair söz vererek Başkan seçildim ve Hükümetin icraatları Brezilyalılara olan bu borcumuzu ödemek prensibi ile şekillendi; özellikle de, değişik nedenlerle ayrımcılığa uğramış vatandaşlarımıza karşı…
 
Ben ayrımcılığı, her zaman ta içimde hissettim. Benim şahsi ve politik tarihçem, hep önyargılarla boğuşarak gelişti. Ben, Brezilya’nın Kuzeydoğu bölgesindenim, çok mütevazı bir geçmişim var ve hayatımı her zaman büyük zorluklarla kazanabildim. Ailemdeki sekiz çocuk arasında, kontratla iş bulabilmiş ilk çocuk benim. Diktatörlük altında, bir metal işçisi ve sendikacı olarak, yanlış anlaşılmalara ve şiddete maruz kaldım. Önyargı hakkında bilinebilecek her şeyi anlıyorum ve önyargıyı, insan beyninin sahip olabileceği en sapıkça hastalık olarak görüyorum.
 
Bu nedenlerle, inanıyorum ki; ancak, bir şeffaflık ruhu ile Brezilya’nın yaraları sarılabilir. Gerçek bir demokratik hükümet, Brezilya’nın farklılıklarını bir zenginlik olarak görmeli. Brezilya gibi 190 milyonluk bir aile böyle idare edilmeli. Yalnız çocuk yok, tek bir dinimiz yok, tek bir ırktan gelmiyoruz, cinsel yönelimlerimiz tek değil. Bizler için, farklılıklarımızla uyum içinde yaşamak, her gün ulaşmaya çalıştığımız bir gaye.
 
Toplumun her katmanı ile açık diyalog içinde olmak, ‘ötekileştirilmişlere’ özel bir dikkat sarfetmek, Brezilyalıların hayat standartlarını yükseltmek, bu hükümetin en başından beri programında ve bunlar insan haklarına verdiğimiz önemin kanıtları. Tahammülsüzlüğe, ayrımcılığa ve önyargıya karşı hiç usanmadan mücadele verdik. Irkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı konularında ciddi kazanımlarımız var. Mesela yönetimimizin ‘Homofobisiz Brezilya’ diye bir programı var ve cinsel ayrımcılığı ve tacizi suç sayacak bir kanun teklifini destekliyoruz.
 
Brezilya’da olduğu gibi benim ülkemde de, ayakkabı boyacılığı en fakir erkek çocukların işidir. Eski bir ayakkabı boyacısı olarak, Türkiye’nin birçok ayakkabı boyayan çocuğuna bir mesajınız var mı?
 
Onlara ilk önce, ‘işlerinizi iyi yapın ki; gurur duyabileceğiniz bir iş ortaya çıksın’ demek isterim. Bütün profesyonel aktivitelere, herkes değer vermeli. İkinci olarak okullarına devam etmeliler ki; ilerde daha başka kariyer fırsatları önlerine çıkabilsin. Kendileri ve aileleri için daha iyi ve vakur bir hayat için umutlarını hiçbir zaman kaybetmemeliler.
 
Sayın Başkan, teşekkür ederim. Umarım yakında sizi Türkiye’de görmek mümkün olacak?
 
Çok istiyorum. İstanbul’u çok merak ediyorum.
 
Ben İstanbul’da oturuyorum, gelirseniz size bizzat mihmandarlık yapmak benim için bir zevk olur.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam